Alacaklının, munzam zararını yasal delillerle kanıtlaması halinde borçlu; ya alacaklının bir zarara uğramadığını ya da borç zamanında ifa edilmiş olsaydı bile, alacaklının değeri düşmeyecek bir yatırım yapmayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. İkinci görüşe göre; munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamalıdır....
Maddesinde Aşkın Zarar müessesi düzenlediği, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun ''Munzam Zarar'' başlıklı 105. maddesi ''Alacaklının duçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir....
A.Ş. aleyhine 16.09.1987 tarihli İnşaat Sözleşmesinden doğan %6.42 oranındaki hasılat payı alacağının tahsili için yapılan icra takiplerinde, alacaklarının geç ödenmesi nedeniyle açmış olduğu munzam zararının tahsili davasının derdest olduğunu, Bakanlar Kurulu'nun 2001/2202 sayılı Kararı gereğince, ... A.Ş'nin gayrimenkul faaliyetleri ile ilgili iştiraklerinin payları ile bu faaliyetlere ait gayrimenkuller tüm hak ve yükümlülükleri ile davalı Toplu Konut İdaresi Başkanlığına (TOKİ) devredildiğini, ... A.Ş'nin bankacılık faaliyetlerine T.C. Ziraat Bankası gayrimenkul faaliyetlerine davalı TOKİ'nin halef olduğu, munzam zarar davasında Ziraat Bankası'nın davalı olarak gösterildiği ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin bozma ilamı ile dava konusu olayın gayrimenkul faaliyetleri ile ilgili bulunduğu gerekçesi ile Ziraat Bankası'na yöneltilen husumetin yersiz olduğuna karar verildiğini, bunun akabinde munzam zarar alacağının tahsili için ......
Zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ödemenin geç yapılmasında kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlaması halinde bu zararı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir. O halde, munzam zararın ödenmesi söz konusu olduğunda kusur, bir unsur olarak yer almaktadır. Kısacası, munzam zarar davasında davacı, zararın varlığını ve miktarını; davalı ise, borcun geç ödenmesinde kusurunun olmadığını kanıtlayacaktır. -------- sayılı kararında da değinildiği üzere; bu konuda kanıtlanması gereken, belli paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Alacaklı, borcun kendisine geç ödenmesi yüzünden uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan olası (muhtemel) kar ya da varsayılan (farzedilen) gelir değildir. Bu zarar davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan somut olgular nedeniyle uğramış olduğu zarardır....
Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 122 nci maddesinde düzenlenen aşkın zarar maddesi uyarınca alacaklı temerrüt faizini aşan zarara uğradığından borçlunun bu zararı gidermekle yükümlü olduğunu, kararda güncel Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının dikkate alınmadığını, yeni uygulamada munzam zararın somut delillerle kanıtlanması gerektiği yönündeki uygulamadan vazgeçildiğini, munzam zarar hesaplanırken Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarına uygun şekilde hesaplama araçlarının objektif, ekonomik verilere ve resmi kaynaklara dayandığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur. C....
İkinci bir görüş doğrultusundaki Yargıtay uygulamalarına göre de; Munzam Zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamalıdır. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmesindeki kusurudur. Zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Munzam zarar alacaklısı davacı, normal durumlar ve fiili karineler ile maruf ve meşhur olaylara dayanıyorsa bunun ispatı istenmemelidir. Kaldı ki, munzam zarar davalarında alacaklının ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalıdır. Hükmedilecek zarar miktarı ve kapsamının tespitinde Borçlar Kanunu’nun 43. maddesinden yararlanılmalıdır....
nin 2016/14514 Esas 2018/6671 Karar sayılı ilamında "munzam zarara dayanan talep hakkı, esas itibariyle bir alacak hakkıdır ve BK'nın 105'inci maddesinde zamanaşımı yönünden de ayrık özel bir hüküm getirilmemiş olup, bu alacağa da BK'nın 125'inci maddesindeki, on yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. Sürenin başlangıcı da, munzam zararın hukuki yapısından hareketle genel hüküm uyarınca alacağın muaccel olduğu zamandan başlatılacaktır. Somut olayda, kesinleşen mahkeme kararıyla 4.253,00- TL asıl alacağın 30/10/1997 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiştir. Asıl davanın açılması, işbu davadaki munzam zarar talebi yönünden zamanaşımını kesmeyeceğine göre, munzam zarar davasının açıldığı tarihten geriye doğru on yıllık süre içerisinde gerçekleşen zarar bölümünün talep edilmesi mümkün olup, bu süre dışında kalan zarar bölümü ise zamanaşımına uğramıştır....
munzam zarar kapsamı dışında olduğu, salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe, TBK nun 122. maddesi kapsamında munzam zararın kanıtı olarak ileri süremeyeceği ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzlukların alacaklı zararı olarak kabul edilemeyeceği, dolayısıyla TBK nun 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlaması gerektiği ve davacının munzam zararın oluştuğu ikna edici bir biçimde kanıtlayamadığı, munzam zarar talep edilebilmesinin koşullarının oluşmadığı, davacının munzam zarar talep etme şartlarının ve munzam zararının oluşmadığı kanaatine varılmış davacının davasının reddine karar...
Alacaklının, munzam zararını yasal delillerle kanıtlaması halinde borçlu; ya alacaklının bir zarara uğramadığını ya da borç zamanında ifa edilmiş olsaydı bile, alacaklının değeri düşmeyecek bir yatırım yapmayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. İkinci görüşe göre; munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar miktarını; zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamalıdır....
Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına uyularak, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, munzam zarara dayanan talep hakkına on yıllık zamanaşımının uygulanacağı, asıl davanın açılması işbu davadaki munzam zarar talebi yönünden zamanaşımını kesmeyeceğinden sadece munzam zarar davasının açıldığı tarihten geriye doğru on yıllık süre içerisinde gerçekleşen zarar bölümünün talep edilmesinin mümkün olduğu, munzam zarar davasının açıldığı tarihten 10 yıl öncesi olan 05/05/2001 tarihi esas alınmak sureti ile bu tarihten davacılar tarafından icra yolu ile alacaklarının tahsil edildiği tarih olan 05/01/2010 tarihine kadar geçen sürede asıl alacak tutarının elde edilebilecek ortalama değer farkının 3.875,49 TL olarak hesaplandığı ancak davacı tarafından tahsil edilen 5.227,42 TL tutarındaki temerrüt faizinin hesaplanan tutardan fazla olduğu, 05/05/2001 ile 05/01/2010 dönemi için davacı tarafça talep edilebilecek munzam zarar bulunmadığı ve önceki döneme ilişkin alacağın da zamanaşımına...