Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 27.05.2015 gününde verilen dilekçe ile muhdesatın aidiyetinin tespiti istenmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.12.2020 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: KARAR Dava, muhdesatın aidiyetinin tespiti istemine ilişkindir. Davacılar vekili, davalı Hazine adına kayıtlı olan ve kamulaştırma sahasında kalan dava konusu 180 numaralı parsel üzerindeki muhtelif sayıdaki ağaçların mülkiyetinin müvekkillerine ait olduğunun tespitini talep etmiştir. Davalı vekili, davacıların işgalci konumunda olup kötüniyetli olduklarından davanın reddini savunmuştur....
Ancak, kadastro çalışması yapılan taşınmazlarda, tutanakların askıya çıkarıldığı tarihten itibaren 30 gün içinde kadastro mahkemesinde açılan davalarda veya bu süre içinde dava açılmamış tutanak kesinleşmişse, Kadastro Kanunu'nun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan öncesi nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılacak davada muhdesatın arzdan ayrı olarak beyanlar hanesine yazılması istenebilir. Bir başka anlatımla kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak, genel mahkemelerde açılan davada, Kadastro Kanunu'nun 19/11. maddesine dayanılarak muhdesat tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi dava edilemez. Yukarıda belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ile sonuca gidilmiş olması doğru değildir....
HUKUKİ YARARTAPU KAYDININ BEYANLAR HANESİNİN DÜZELTİLMESİTAŞINMAZ ÜZERİNDE BULUNAN MUHDESATIN AİDİYETİNİN TESPİTİ 3402 S. KADASTRO KANUNU [ Madde 12 ] 3402 S. KADASTRO KANUNU [ Madde 19 ] "İçtihat Metni" Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacı Memduh tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: Dava kesinleşen kadastroya karşı açılan ve Kadastro Kanununun 19/2. maddesi uyarınca taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın aidiyetinin tespiti ile tapu kaydının beyanlar hanesinin düzeltilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece hukuki yarar bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş İse de varılan sonuç yasal düzenlemelere uygun düşmemiştir....
Ne var ki ;3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi hükmünde kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere karşı kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak dava açılamayacağı açıklanmıştır. Bu sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu ve taraflarca öne sürülmese bile mahkemece kendiliğinden değerlendirileceği tartışmasızdır. Görülmekte olan davada da dava konusu muhdesatın kadastro tespitinden önce meydana getirildiği ve muhdesatın üzerinde bulunduğu 150 ada 8 parsel sayılı taşınmazın tespitinin kesinleştiği gün ile davanın açıldığı gün arasında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi hükmünde sözü edilen kamu düzenine ilişkin, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmaktadır....
Dava kadastro öncesi nedene dayalı muhdesatın aidiyetinin tespiti istemine ilişkindir. Karar düzeltmeye konu dosyanın temyiz incelemesi Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından yapılmış; bu karara karşı HUMK'nun 440 ıncı maddesi gereği karar düzeltme isteminde bulunulmuştur. Yargıtay Büyük Genel Kurulunun iş bölümüne ilişkin 27.01.2023 tarihli ve 2023/1 sayılı Kararı uyarınca dosyayı inceleme görevi Yargıtay 1. Hukuk Dairesine aittir. Yargıtay Büyük Genel Kurulunun ortak hükümler başlığı altında yer alan 3 üncü maddesi gereğince karar düzeltme istemlerinin temyiz incelemesini yapan Daire tarafından yepılması gerekiyor ise de temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Hukuk Dairesi kapatıldığından dosyanın 2022/1 sayılı Karar uyarınca temyiz incelemesine bakmakla görevli olan Yargıtay 1. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 12.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi....
Hukuk Dairesinin 09.06.2020 gün ve 2016/16720 E. 2020/31/51 K. sayılı ilamı) Dava konusu muhdesatın, beyanlar, bilirkişi raporu ve kadastro tutanağının edinme sebebinde belirtildiği üzere kadastro öncesi tarihte yapıldığının sabit olduğu, dava konusu muhdesatın kadastro öncesi kim tarafından yapıldığı ve kullanıldığının uyuşmazlık konusu olduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesindeki"Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz." hükmü gereğince ve muhdesatların kadastrodaki tespiti esaslarını düzenleyen aynı kanunun 19. maddesi gözönüne alınarak kadastro öncesi sebebe dayalı olarak kadastro tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl geçtikten sonra dava açılamayacağı, dava konusu muhdesata ait kadastro tutanağının 26/08/2008 tarihinde kesinleştiği, davanın 04/03/2021 tarihinde açıldığı, davanın açıldığı...
Maddesi ve 3402 Sayılı Kadastro Kanunu'nun 19/II. maddesi tapunun beyanlar sütununa şerh verilmesine imkan veren yasal düzenlemelerden bir kısmıdır. Somut olay, tapunun beyanlar sütununa tescile imkanı veren yasal düzenlemelerden hiçbirine uymamaktadır. Ne var ki, çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti ve tapunun beyanlar sütununa tescili isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespiti isteğini de kapsadığı kabul edilmelidir. Bu tür tespit davalarında güncel hukuki yararın mevcut olması (HMK.m.106/2) ve iddianın kanıtlanması durumunda, muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespiti isteğinin kabulüne, muhdesatın mülkiyetinin aidiyeti ve tapunun beyanlar sütununa tescili isteğinin ise reddine karar verilmesi gerekir....
nin kamulaştırma sahası içinde bulunduğundan, davacının muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açmakta hukukî yararının bulunduğu, dava konusu muhdesatın davacı tarafından meydana getirildiği gerekçesiyle davanın kabulüne ve 122 ada 174 nolu parsel üzerinde bulunan 86,56 m2 yüzölçümlü ev, 40 m2 yüzölçümlü ahır ve samanlık ile 3 m2 yüzölçümlü kümesin davacı ... tarafından kendi emek ve imkanlarıyla yaptırıldığının tespitine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Dava dilekçesindeki açıklamaya göre, dava; orman içindeki muhdesatın aidiyetinin tespiti istemine ilişkindir. Her ne kadar, mahkemece dava kabul edilerek muhdesatın bulunduğu çekişmeli taşınmazın, davacı ... tarafından kendi emek ve imkanlarıyla yaptırıldığının tespitine karar verilmiş ise de, verilen hüküm yasaya aykırıdır. Şöyle ki; ormanlar kamu malıdır ve ormanlar üzerinde şagil gösterilmesi mümkün olmadığı gibi, kişi veya kurumlar lehine sonuç sağlayıcı muhdesattan söz edilemez....
Şu halde, dava ve temyize konu muhdesatın kadastro tespit gününden önce meydana getirildiğinin ve kadastro tespitinin kesinleşmesi ile dava tarihi arasında az yukarıda açıklanan hak düşürücü sürenin geçmiş olduğunun belirlenmesi halinde temyize konu muhdesata yönelik davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verileceği tartışmasızdır. Ne var ki mahkemece dava konusu muhdesatın üzerinde yer aldığı taşınmaza ait kadastro tespit tutanağı getirtilmediğinden, davaya konu edilen muhdesat ile tapu kaydında gösterilen muhdesatın aynı olup olmadığı, aynı iseler, davada az yukarıda açıklanan hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği anlaşılamamaktadır....
Davalılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; dava konusu muhdesatın kadastro tespitinden önce meydana getirildiği, kadastro tespiti ile davanın açıldığı tarihler arasındaki sürenin 10 yılı geçtiğinden bahisle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş olup, verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğunu, 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde kadastro öncesi hukuki sebeplere dayalı olarak hak iddialarının kadastro tutanaklarının kesinleşme tarihinin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra ileri sürülemeyeceği açıkça belirtildiğini, anılan kanun maddesinde kişisel hak veyahut ayni hak ayrımı yapılmamış olup, davacının muhdesata ilişkin hakların şahsi hak olması nedeniyle hak düşürücü sürenin bu tip davalarda uygulanmayacağına ilişkin itirazlarının hukuki dayanağı bulunmadığını, davacının istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini bildirerek, davacının istinaf başvuru dilekçesinde belirtilen hususların herhangi bir hukuki dayanağı olmaması sebebi ile hukuka...