Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

İcra müdürlüğünün 2011/4562 Esas sayılı dosyası ile takibe geçmiş olup, davacı 24.01.2012 tarihinde işbu menfi tespit davasını açmıştır. İİK'nun 72/4. maddesi hükmü ve takip tarihi gözetildiğinde, davalı yararına %40 oranında tazminata hükmedilmesi gerekir iken, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren ve yürürlük tarihinden önceki takiplerle ilgili tazminat oranları yönünden uygulama yeri bulunmayan 6352 sayılı Yasayla getirilen değişiklik gözetilerek %20 oranında tazminata hükmedilmesi doğru değildir...) gerekçesi ile hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava; menfi tespit istemine ilişkindir....

    Maddesi ile 6102 sayılı TTK’nın 5/A maddesinin birinci fıkrasında yer alan “paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında” ibaresi “para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında,” şeklinde değiştirilmiştir. Tüm bu açıklamalardan sonra somut olayda; davanın kambiyo senedinden kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkin olduğu, UYAP kayıtlarına göre davanın 09/10/2023 tarihinde açıldığı, bu tarih itibariyle davanın zorunlu arabuluculuk dava şartına tabi davalardan olduğu, işbu dava açılırken herhangi bir arabuluculuk tutanağı sunulmadığı, davacı vekili tarafından sunulan 10/10/2023 tarihli beyan dilekçesi ile arabuluculuğa başvurulmadığı beyan edildiğinden düzenlenmiş bir zorunlu arabuluculuk son tutanağının mevcut olmadığı anlaşılmakla arabulucuya başvurulmaksızın açılan işbu davanın 6102 sayılı TTK'nun 5/A. maddesi ile 6325 sayılı kanunun 18/A....

      "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki menfi tespit ve talebin iptali istemine ilişkin davada ... 1. Sulh Hukuk ve 2. Asliye Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belli edilmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi gereği düşünüldü: K A R A R Dava, kira sözleşmesinin iptali ile birlikte açılan menfi tespit ve icra takibinin iptali istemine ilişkindir. H.Y.U.Y.nın 8/II-1. maddesine göre kira sözleşmesine dayanan her türlü tahliye, akdin feshi yahut tespit davaları, bu davalarla birlikte açılmış kira alacağı ve tazminat davaları sulh hukuk mahkemesi görevi kapsamındadır. Somut olayda; taraflar arasında kira sözleşmesi bulunduğu, bu sözleşmeye dayalı olarak dava açıldığı anlaşılmakla, değerine bakmaksızın uyuşmazlığın sulh hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekir. SONUÇ: Yukarıda belirtilen nedenlerle; H.Y.U.Y.’nın 25. ve 26. maddeleri gereğince ... 1....

        Davacılar vekilince harcı yatırılarak düzenlenen 23.09.2008 tarihli dilekçede yer alan menfi tespit talebinin dava ve usul ekonomisi bakımından ayrı açılıp birleştirilmiş bir dava olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Nitekim, yerel mahkemece bu dilekçedeki menfi tespit talebi yönünden hüküm oluşturulmuştur. Ne var ki, 31.03.2008 tarihli ilk dava dilekçesinde yer alan tazminat talebi bakımından olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği görülmektedir. Somut olayda tam ıslahtan söz edilemeyeceğine ve ilk dava dilekçesinde yer alan tazminat taleplerinden vazgeçilmediğine göre mahkemece tazminat talebi bakımından da olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken bu yönde bir hüküm kurulmamış olması usul ve yasaya aykırı olduğu gibi 23.09.2008 tarihli dilekçedeki menfi tespit talebinin temelini oluşturan......

          HMK’nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK'nın 32. maddesi uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir....

            Sonuç itibariyle, menfi tespit davasının anılan düzenleme kapsamı dışında tutulduğu sonucuna ulaşılamamaktadır. Menfi tespit davası İcra ve İflas Kanununun 72.maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı bulunmadığı için artık menfi tespit davası açamaz....

              İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; menfi tespit davalarında alacak kararı verilmediğinden zorunlu arabuluculuğun dava şartı olarak kabul edilemeyeceğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE : Dava, Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) istemine ilişkindir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Menfi tespit, Mahkemeye yöneltilmiş hukuki himaye talebi dava olarak nitelendirilir. Menfi tesbit davası 6100 sayılı HMK’nın 106. maddesinde ifade edilmiştir. Bunun yanında İİK 72. maddesinde icra hukuku açısından özel bir menfi tespit davası türü düzenlenmektedir....

                Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/297 esasına açılan menfi tespit davası sonucu, takibe dayanak bonolar üzerinde davacıya atfen atılan imzaların davacının eli ürünü olmadığının belirlenmesi üzerine 03/12/2018 gün ve 2017/297 esas, 2018/728 sayılı kararı ile menfi tespit davasının kabulüne ve 586,00 TL kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline dava değerinin miktarı bakımından kesin olarak karar verilmiş, bu karar üzerine davacı eldeki davada haksız icra takibi ve haciz nedeniyle haczedilen menkul eşyaların değerini maddi tazminat, kişilik haklarının zedelenmesi ve uğradığı itibar kaybından dolayı uğradığı manevi zararın tahsilini talep etmiş, ilk derece mahkemesince 1.800,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından manevi tazminat miktarına, davalı vekili tarafından ise maddi ve manevi tazminat kararlarına karşı istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. 6100 Sayılı HMK.'...

                HMK’nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK m. 32 uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir....

                  Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.156-164) Anılan maddeye göre, aleyhine tazminat hükmedilen tarafın açacağı davanın niteliğine göre (menfi tespit veya alacak davası) icra takibi durur, lehine tazminat verilen asıl takibin borçlusu menfi tespit davası açarsa, bu dava aleyhine tazminata hükmedilen asıl takibin alacaklısı lehine sonuç doğurmayacağından, lehine tazminat verilen borçlunun, mahkeme ilamını alacaklı aleyhine icra takibine koymasına engel olmaz. Bu nedenle borçlunun açmış olduğu menfi tespit davası, yine borçlunun alacaklı aleyhine tazminatın tahsili amacıyla başlattığı icra takibini durdurmaz. Öteki deyişle, eğer aleyhine kötüniyet tazminatı hükmedilen asıl takibin alacaklısı, borçlunun kötü niyet tazminatını tahsil amacıyla kendisi hakkında başlattığı icra takibini durdurmak istiyorsa, genel mahkemelerde borçlu aleyhine alacak davası açması gerekmektedir....

                    UYAP Entegrasyonu