Görüldüğü gibi; “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da üç nedenle sınırlandırılmıştır. Kanun koyucu tarafından, tahsil edilmesi istenen alacak, kamusal nitelikte imtiyazlı olduğundan sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsilinin sağlanması istenmiş, bu nedenle kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılması yönünde herhangi bir hüküm öngörülmemiştir. . İtiraz etmezse borç kesinleşmiş olur....
SONUÇ:Hüküm fıkrasının (1) no’lu bendinin silinerek, yerine “davanın menfi tespit davası olarak kabulü ile 2010/18737 ve 18738 takip no’lu ödeme emirlerinden dolayı davacı şirketin Kuruma borçlu olmadığının tespitine” hükmünün yazılmasına, gerekçenin ve kısa kararın da bu biçimde düzeltilmesine ve kararın bu biçimiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 06.05.2014 gününde oy birliğiyle karar verildi....
Sözü edilen fıkralar gereğince 3.şahsa ödeme emri gönderilmesi 6183 sayılı Kanun gereğince yasal bir zorunluluktur. Ancak 3. Kişilerin "kamu borçlularından" farklı olarak haciz ihbarnamesinin tebliği tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde menfi tespit davası açma hakkı bulunduğundan bu süre geçmeden veya açılmış menfi tespit davası beklenmeden ödeme emrinin gönderilmiş olması ve itiraz edilmemesi halinde 3. Şahsın borcunun maddi hukuk açısından kesinleştiğinden söz edilemez....
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir....
Üçüncü şahsın süresinde itiraz etmemesi halinde, mal elinde ve borç zimmetinde sayılır ve hakkında bu Kanun hükümleri tatbik olunur.” hükmüne yer verilmiş, aynı maddenin 4. fıkrasında ise, herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde, üçüncü şahsın, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açması ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmesi gerektiği belirtilmiştir. Mahkemenin, davacı hakkında tanzim edilen haciz ihbarnamesi ve ödeme emrinin, davacıya usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğine yönelik kabulü isabetli ise de; anılan yasal düzenlemelerde, haciz bildirisi ve ödeme emrinin usulsüz tebliğinin başlı başına bir iptal sebebi olarak belirtilmemiş olması nedeniyle, bu tebliğ usulsüzlüğüne dayanılarak, haciz bildirisi ve ödeme emrinin iptali sonucunu gidilemez....
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Amasya İş Mahkemesi Tarihi :18.02.2015 No :2014/537-2015/65 Dava, Kurum işleminin ve ödeme emrinin iptali ile menfi tespit istemine ilişkindir. Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı K.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle K.. İ.. San. ve Tic. Ltd. Şti olması gereken davalı isminin karar başlığına K.....
Görüldüğü gibi; “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da üç nedenle sınırlandırılmıştır. Kanun koyucu tarafından, tahsil edilmesi istenen alacak, kamusal nitelikte imtiyazlı olduğundan sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsilinin sağlanması istenmiş, bu nedenle kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılması yönünde herhangi bir hüküm öngörülmemiştir....
Ne var ki, şirkete yapılan bir tebligatın bulunmaması ve davalı kurumca şirket adına gönderilen bu tebliğatların ödeme emri niteliğinde olmayıp, borç bildirim yazısından ibaret bulunması karşısında, davacılardan şirket bakımından ise davanın menfi tespit davası olarak kabul edilip,bu nedene dayalı olarak işin esasına girilmesi ve menfi tespit istemi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Diğer taraftan, davacılardan ... hakkında ise, ne ödeme emrinin üzerinde adının yer alması ne de kendisine yapılan herhangi bir tebligatın bulunmaması karşısında bu davacının hukuki yararının bulunduğundan bahsedilemez. Bu nedenle mahkemece hukuki yarar dava şartının yokluğu nedeniyle bu davacının açtığı dava hakkında usulden red kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir....
Ancak borçlu tarafından açılacak davada, alacaklı durumundaki davalının, itirazını def’i yolu ile ileri sürmesi halinde borçlu tarafından alacaklı aleyhine açılan menfi tespit davasının da bu nedenle zamanaşımını kesmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay HGK’nun 20.1.1996 tarih 1996/12–654 esas 1996/805 sayılı kararı ile de aynı ilke kabul edilmiştir. Somut olayda, alacaklının 14.11.2008 tarihinde takibe başladığı, borçlu şirkete çıkarılan ödeme emrinin bila tebliğ iade geldiği, borçlu ...'a ise 27/11/2008 tarihinde tebliğ edildiği, takibin borçlu ... yönünden kesinleştiği, alacaklının 24.11.2015'te takibi yenilediği ve yenileme emri ile birlikte ödeme emrinin borçlu şirkete 01.12.2015 tarihinde tebliğ edildiği, borçluların 20.03.2009 tarihinde Sulh Hukuk Mahkemesinde alacaklı aleyhine menfi tespit davası açtığı, bu davada alacaklının alacağını def'i yoluyla ileri sürdüğü, ......
Müdürlüğünün ... esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlatıldığını, ödeme emrinin ...'ın öldüğünü bildiren muhtar beyanı ile iade edildiğini, borçlunun takipten önce öldüğü, alacaklı tarafından mirasçılarına karşı gidilmesi için ödeme emrinin tebliğinin istenildiğini, ödeme emrinin mirasçılara tebliğ edildiğini, mirasçılar tarafından takibe itiraz edildiğini belirterek itirazın iptali ile inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. CEVAP:Davalı ..., ..., ..., ... ve ... ayrı ayrı sundukları fakat içerik olarak aynı cevap dilekçelerinde özetle; öncelikle zamanaşımı itirazında bulunduklarını, ödeme emrinin tebliğinden sonra takibe ilişkin itirazlarını sunduklarını, icra takibinin muris ... öldükten sonra başlatılmasının davacının kötü niyetli olmasından kaynaklandığını, davacının dava dilekçesinde hukuki bir delil sunmadığını, sadece alacaklı olduğunu beyan ettiğini, ......