Ne bu hakkın sona ermesi, ne de bedele intikali sebepleri arasında gayrimenkulun şüyuunun giderilmesi maksadiyle satılması hali yer almış değildir.” ibaresine yer verilmiştir. 14.3.1960 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararını, paylı mülkiyet konusunu düzenleyen kanun hükümlerini nazara alıp değerlendirmediği gerekçesiyle, eksik ve hatalı buluyorum. İntifa hakkıyla ilgili değerlendirme yapabilmek için öncelikle, mülkiyet kavramı üzerinde durmak gerekir. Roma Hukukundan günümüze, mülkiyet hakkının üç önemli yetkiyi bünyesinde barındırdığı kabul edilir. Bunlar; malı kullanma (usus), maldan yararlanma (fructus) ve malı tasarruf etme (abusus) yetkileridir. Mülkiyet hakkının genel özellikleri ise şu şekilde sıralanmaktadır. Mülkiyet hakkı mutlaktır, mülkiyet hakkı inhisari niteliktedir, mülkiyet hakkı ayni ve süresiz bir haktır....
Mülkiyet ihtilafının varlığı halinde uygulama kadastrosu ile ilgili dava kapsamında bu ihtilafın çözümlenemeyeceği ve mülkiyet ihtilafına yönelik davalarda Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu göz önünde bulundurularak işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken görevsizlik kararı verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 12.12.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Çünkü, davacı başlangıçtaki satış bedelinin tahsili talebini dava sebebini değiştirerek ıslah etmiş, davasını mülkiyet aktarımı istemine dönüştürmüştür. Ne var ki; 449 parsel sayılı taşınmazda davalıların mirasbırakanı olan ... elbirliği mülkiyet rejimine tabi olarak paylı maliktir. İştirakın çözülmesi sağlanmadan tereke dışındaki bir üçüncü kişiye yapılan satış hüküm ve sonuç doğurmaz. HUMK.nun 95/2. maddesince de davalıların kabul beyanı nazara alınamaz. Mahkemece bu saptamalar dikkate alınarak davacının mülkiyet aktarımı isteminin reddi doğrudur. Ancak; davanın ıslah edildiği gözden kaçırılarak davacının bedele yönelik isteminin inceleme olanağı kalmadığı halde bu talebinin de incelenip karar gerekçesine “davacının tazminat talebinde bulunamayacağı”nın yazılması doğru olmamıştır....
Davacılar vekili, davacının murisi ...’ın 29/01/1966 tarihinde vefat ettiğini, Söke Asliye Hukuk Mahkemesinin 1966/79 Esas - 1966/74 Karar sayılı ve 05.02.1966 tarihli mirasçılık belgesinin feraiz hükümlerine göre verildiğini ve mirasçı ...’ın intifa hakkını seçmesi sebebiyle 4 hisse tam mülkiyet, 8 hisse intifa hakkı sahibini olduğunu, diğer mirasçı ...’nın ise 4 tam hisse mülkiyet, 8 hisse çıplak mülkiyet sahibi olduğunu, daha sonra alınan Söke Sulh Hukuk Mahkemesinin 2001/808 Esas - 2001/816 Karar sayılı ve 26.09.2001 tarihli mirasçılık belgesinde ise intifa hakkı hükümlerini uygulanmadığı gerekçesiyle Söke Sulh Hukuk Mahkemesinin 2001/808 Esas - 2001/816 Karar sayılı mirasçılık belgesinin iptali ile yeni mirasçılık belgesi verilmesini talep ve dava etmiştir....
Dava tapu kaydında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi istemine ilişkin olup, taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet veya diğer hak sahiplerinin isim, soy isim, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme davalarının kaynağını oluşturur. Bu nedenle de bu tür davalarla kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir. Eldeki davada, zabıta aracılığı ile taşınmazın bulunduğu Karagöz köyü ve civar köylerde yaptırılan araştırma neticesinde “... kızı 1933 doğumlu ...” isimli bir kişinin bulunduğu ve davacının halası olduğu bildirildiği görülmüştür. Tapu kaydındaki kimlik bilgileri ile sadece soyadı farklılığı olan bu kişinin de malik olma ihtimali bulunduğundan mahkemece bu konunun araştırılması gerekirken, mülkiyet nakline yol açar şekilde istem gibi hüküm kurulması doğru değildir....
Kısaca, 1419 ada 894 sayılı parsel, paylı mülkiyet rejimine tabidir. Türk Medeni Kanununun 688. maddesinde paylı mülkiyet, “birden çok kimsenin maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmaları” şeklinde ifade edilmiştir. Bu tanımlamaya göre, paylı mülkiyetin söz konusu olabilmesi için; birden fazla kişinin bir mala paylı malik bulunması ve bu malın malikleri arasında maddi olarak paylaşılmış olunmaması gerekir. Paylı mülkiyette mülkiyet hakkına sahip birden ziyade kişi olmasına rağmen eşya üzerinde tek bir mülkiyet hakkı mevcuttur. Dolayısıyla, 1419 ada 894 sayılı parsel tapuda her ne kadar “tarla” niteliği ile kayıtlı olsa da keşfen üzerinde bulunduğu saptanan ve yıkımına karar verilen binada Türk Medeni Kanununun 718. maddesi uyarınca diğer kayıt maliklerinin de hakları mevcuttur. Zira, arazi mülkiyetinin kapsamına yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer....
Türk Medeni Kanununun 688 maddesinde paylı mülkiyet “birden çok kimsenin maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmaları” şeklinde ifade edilmiştir. Bu tanıma göre paylı mülkiyetin söz konusu olabilmesi için; birden fazla kişinin bir mala paylı malik bulunması ve bu malın malikleri asında maddi olarak paylaşılmış olunmaması gerekir. Paylı mülkiyette, mülkiyet hakkına sahip birden ziyade kişi olmasına rağmen, eşya üzerinde tek bir mülkiyet hakkı mevcut bulunur. Yasanın 688. maddesinin öngördüğü kurala göre de, paylı mülkiyette birden çok kimse maddi olarak bölünmüş olmayan o şeyin tamamına belli paylarda malik olur. Türk Medeni Kanununun 718. maddesi hükkmüne göre arazi mülkiyeti kapsamına üzerindeki yapılarda girer. Somut olaya gelince; 880 parsel sayılı 3255 m2 bağ cinsli taşınmazda davalı dışında başkaca kişiler de paylı maliktir....
Bu tespit sonucuna göre; kişilerin taşınmazda mülkiyet iddiaları olması halinde çekişmenin esası tapu iptali ve tescil davası ile çözülebileceğinden davanın reddine karar verilmeli, böyle bir iddiaları bulunmadığı taktirde davanın bu parseller yönünden kabulüne karar verilmelidir. Bu açıklamalar doğrultusunda mülkiyet nakline yol açacak şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda belirtilen nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 25.04.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi....
Davalı alacaklı vekili, haciz sırasında borçlunun haciz mahallinde hazır olduğunu, İİK’nun 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin borçlu lehine olduğu ve davacı tarafından hacizli mallara ilişkin fatura sunulmadığından davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, ödeme emrinin vekile tebliğ edildiği, borçlunun yurt dışında ikamet ettiğinin sabit olduğu ve davacının haciz adresinin kendisine ait olduğunu ispatladığından mülkiyet karinesinin davacı lehine olduğu ve bu karine aksinin davalı alacaklı tarafından ispatlanmadığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiş;hüküm, davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, 3.kişinin İİK’nun 96 ve devamı maddelerine dayalı olarak açtığı istihkak davasına ilişkindir. Dava konusu taşınır mallar 27.07.2009 tarihinde borçlu ve davacı 3.kişi huzurunda haczedilmiştir. İİK’nun 97/a maddesinin 1. fıkrası 2....
(E.M.Y. 934 - İsviçre 976) maddesi gereğince sicilin hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edileceği, somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının da bulunmadığı, baştan beri yolsuz tescil niteliğinde oluşturulan sicil kaydının, davalıya hiç bir zaman mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve başlangıcından itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari), başka bir anlatımla; sicilin oluştuğu tarihten itibaren mülkiyet hakkının doğmadığını, sicilin yolsuz ve geçersiz olduğunu belirleyen bir hüküm olduğu, bu tür kayıtlarda T.M.Y.'nın 1023....