Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından, kadastrosu ilk yapılan 52 parselin korunup, davacının hissedar olduğu 343 parsel sayılı taşınmazın terkin edileceğinin tapuya şerh edildiği ve bu konu ile ilgili olarak ... Asliye Hukuk Mahkemesine açılıp 2009/73 esas sayılı dosya üzerinden görülen davada da 52 parsel sayılı taşınmaza ilişkin kaydın korunmasına karar verildiği, ancak hükmün kesinleşmemesi nedeniyle 343 parselin tapudan terkin edilmediği, tüm dosya kapsamı ile sabittir. 4721 Sayılı TMK.'nun sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesinde, "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur....

    nın ölüm kaydı ile ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açtığı, ...'nın veraset ilamını çıkarttığı, olayın yukarıda anlatıldığı şekilde meydana geldiği gerekçesi ile ...,... hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulduğu, sanıklar... ve ...'ın ölmüş olması nedeni ile bu sanıklar hakkında kamu davasının düşürülmesine karar verildiği, hükmün 10/09/2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesi ve sicillerin doğru oluşturulmasından dolayı Devletin sorumluluğu Medeni Kanunun 1007. maddesinde tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğu vurgulanmıştır....

      Hukuk Dairesince de onanmak suretiyle kesinleştiği anlaşılmıştır. 4721 sayılı TMK.nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007.maddesi ''Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.'' hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu sicil müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır. Bu nedenle, somut olayda 4721 sayılı Yasanın 1007.maddesi uyarınca Tapu Sicilinin yanlış tutulmasından kaynaklanan sorumluluk şartlarının oluştuğu anlaşıldığından mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir....

        sigortalılığı için esnaf sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı aranırken 20.4.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Yasa ile 1479 sayılı Yasa'nın 24. maddesi değiştirilecek zorunlu ... sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olması şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için meslek kuruluşuna kayıtlı olma yeterli görülmüş, 22.3.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Yasa ile 24. madde değiştirilerek zorunlu ... sigortalılığı için vergi kaydı veya esnaf sicil kaydı veya oda kaydının bulunması yeterli görülmüş, 2.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Yasa ile 24. madde değiştirilerek zorunlu ... sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için esnaf sicil kaydı ve oda kaydının bir arada bulunması yeterli görülmüştür....

          İlk derece mahkemesince davacılar ile küçükler arasında kişisel ilişki kurulurken çocukların 9 yaşını doldurmasından öncesi ve sonrası ayrı ayrı düzenlenerek, kademeli bir kişisel ilişki düzenlemesi yapılmıştır. Değişen koşullara göre küçüklerin yaşı ve eğitim durumu gözetilerek kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi her zaman istenebilir. Kişisel ilişki kurulmasına yönelik hüküm oluşturulurken gelecek yıllardaki koşullar önceden bilinemeyeceğinden şimdiden küçükler ile davacılar arasında kademeli bir şekilde kişisel ilişki düzenlenmiş olması doğru olmadığı gibi, kurulan kişisel ilişki, biri 9 yaşını doldurmuş olan diğeri doldurmamış olan küçüklerin şahsi münasebet sırasında birbirlerinden de ayrılmalarına neden olacaktır. Ayrıca, küçükler ile davacılar arasında haftasonları iki ay da bir kurulan kişisel ilişki de yetersizdir....

          Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Anne ya da babanın çocukların diğer ebeveynle kişisel ilişki hakkını sürekli olarak engellemesi halinde Türk Medeni Kanunu’nun 324. maddesinde yer alan yükümlülüğe aykırı davrandığı kabul edilmelidir. Mahkemece yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; küçük ...'...

            Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Kadına özgü olmayan ziynetler ise kime takılmış ise ona bağışlanmıştır. Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarihli ve 2004/4- 249 E. ve 2004/247 K. sayılı kararında ve 04/03/2020 tarihli ve 2017/3- 1040 Esas No, 2020/240 Karar sayılı kararında aynı ilke benimsenmiştir. 4721 sayılı TMK.nun 220.maddesinde kişisel mallar sayılmıştır. Kanun gereğince kişisel malların birincisi eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, ikincisi mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, üçüncüsü manevi tazminat alacakları, dördüncüsü ise kişisel mallar yerine geçen değerlerdir....

            ın nüfus kayıtlarında görünmediklerini ileri sürerek hatalı nüfus kayıtlarının düzeltilmesine karar verilmesini istemiş, mahkemece görevsizlik kararı verilmiştir. 1-Dava sonucu itibariyle miras hukukunu yakından ilgilendirdiğinden; nüfus kaydı düzeltilmesi istenilen ..... bütün mirasçılarının davalı sıfatı ile davaya katılmaları gerekirken, mahkemece re'sen gözetilmesi gereken bu durum nazara alınmadan ve taraf teşkili de sağlanmadan davanın esası hakkında karar verilmesi, 2- Türk Medeni Kanunu'nun 282. maddesine göre anayla çocuk arasındaki soybağı ilişkisi yasa gereği doğumla oluşur. Yanlışlıkla ya da bilerek çocuğun ana yerine bir başka kadından doğmuş gibi nüfusa geçirilmesi halinde, nüfus kaydının düzeltilmesi istenebilir. Fakat bu dava, bir soybağı davası olmayıp, "kişisel durum sicilinin" düzeltilmesi davasıdır....

              Bilindiği gibi; beyan genellikle, tapu kütüğüne yazılarak alenileştirilmesinde fayda umulan hukuki ilişki ve fiili durum şeklinde tanımlanmaktadır. Türk Medeni Kanununun beyanlara ilişkin 1012. maddesi hükmü “Bir taşınmazın eklentileri, malikin istemi üzerine kütükteki beyanlar sütununa yazılır. Bu kaydın terkini, kütükte hak sahibi görünen bütün ilgililerin rızasına bağlıdır. Taşınmaz mülkiyetine ilişkin kamu hukuku kısıtlamalarının beyanlar sütununa yazılması ve bu sütuna yazılabilecek diğer hususlar tüzükle belirlenir. Özel kanun hükümleri saklıdır” şeklindedir. Tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilebilecek hukuki ilişki veya fiili durumun neler olabileceği madde metininden anlaşıldığı gibi ya Medeni Kanunda bir hüküm olması, veya özel kanunlarda bu konuda bir hükme yer verilmesi, yahut Tapu Sicil Tüzüğünde bir düzenleme yapılmış olması gerekir....

                Davacı tarafın tanık beyanlarının dosya kapsamına aykırı düşmediği ve birbiri ile uyumlu olduğu anlaşılmış olup, aksi durum dosyaya yansımadığından anlaşılmıştır ki, işçinin sosyal, kültürel ve ekonomik durumu ile birlikte geçirdiği iş kazasına rağmen işyerinde işin niteliği ve almış olduğu maaş göz önüne alındığında çalışmaya devam etmiş olması olgusu karşısında salt kişisel sebepleri dolayısıyla iş akdine istifa ile son vermiş olması hayatın olağan akışına uygun bulunmamıştır....

                UYAP Entegrasyonu