Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da; bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır. Davaya konu edilen olayda;....Müdürlüğü’nde genel müdür yardımcısı olarak görev yapan davalının, aynı kurumdan emekli olan davacı avukatın, kurum binasına alınmaması hususunda emir ve talimat verdiği, görevi sırasında ve görevinden dolayı davacıyı zarara uğrattığı ileri sürülmektedir. Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13/1. Maddesi gereğince; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre; davalıya husumet tevcih edilmesi doğru değildir....

    KARŞI OY YAZISI Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde belirtilen maddi olgulardan davalının salt kişisel kusuruna dayanıldığının anlaşılması karşısında öncelikle bu iddia doğrultusunda delillerin toplanıp değerlendirilerek sonuca varılması gerekir. Açıklanan nedenlerle dairemizin bozma kararına katılmıyorum. 11/04/2013...

      Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”.Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır. Yine Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalı yakınlarına verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır....

        Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelir nedeniyle uğranılan Kurum zararının davalılardan teselsülen tahsili istemine ilişkin olarak açılan davada, mahkemece davalıların sorumlu oldukları toplam kusur oranının açıkça belirtilmemiş olması isabetli değilse de, oluşa ve yasaya uygun bulunan kusur raporunda benimsenen kusur dağılımına göre, Kurumun rücu alacağı, sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin değeri olan 24.421,11 TL'nin davalıların toplam % 75 kusur karşılığına isabet eden miktarla sınırlı olup, talep ve hükmedilen miktar, toplam rücu alacağının altında kalmakla, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 22.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi....

          Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun bulunmasına, dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle; iş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin, davalı işveren şirketin Kuruma karşı sorumlu olduğu toplam rücu alacağı 506 sayılı Yasanın 10.maddesine göre; Kurum zararının %100 oranına isabet eden tutarlardan Borçlar Kanunu'nun 43 ve 44.maddeleri uyarınca sigortalının kusurunun yarısı oranında indirim yapılması sonucu %87,5 oranına isabet eden toplam 37,652 TL ile sınırlı olmasına, diğer davalı yönünden ise, 26.maddeye göre, toplam %75 oranına isabet eden 32,273 TL ile sınırlı olmasına istem ve hükmedilen miktarın bu tutarların altında bulunmasına göre; yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 17.01.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi. .......

            Bu nedenle, kararın bozulması gerekmiştir. b)Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 50. ve 51. maddelerinde düzenlenmiş bulunan teselsül kuralları, birden çok kişinin birlikte bir zarara yol açması ve aynı zarardan dolayı sorumlu olmaları durumuna ilişkin olup zarara yol açanlar ile zarar gören arasındaki ilişkinin düzenlenmesine yöneliktir. Eldeki dava, rücuen tazminat istemine ilişkin olup, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur. Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur. Diğer bir deyişle; olay nedeniyle dava dışı polis memuruna nakdi tazminat ödeyen davacı idare, kusuru oranında sorumlulara rücu edebilir....

              Dava, haksız eylem nedeniyle oluşan kurum zararının rücuen ödetilmesi istemine ilişkin olup, uygulanacak zamanaşımı olayın gerçekleştiği dönemde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Borçlar Kanunu 73. maddesinde yer alan "..Rücu istemi tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her halde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrar...." hükmüdür. Kural olarak BK'nın 73. maddesinde sözü edilen 10 yıllık süre genel zamanaşımı süresi olup, davanın zararın ve failin öğrenilmesinden itibaren 2 yıl içinde açılması gerekir. Eldeki kamu kurumunun açtığı dava rücu davası olduğuna göre zamanaşımı, kamu kurumlarında dava açmaya emir vermeye yetkili makamın verilen zararı öğrenme tarihinden itibaren başlar....

              Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. ( TC Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy.K...., HGK 2011/...-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır. Davaya konu edilen olayda, SPK başkanı olan davalının, başkanlık görevi sırasında ve görevinden dolayı davacıyı zarara uğrattığı ileri sürülmektedir. Anayasa’nın 129/.... maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın .../.... maddesi gereğince; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre; davalıya husumet tevcih edilmesi doğru değildir....

                Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafık kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.” Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”.Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir....

                  Asliye Ceza Mahkemesinde verilen kararın sürücünün kimliği konusundaki belirsizliği giderici nitelikte olmayan ve dolayısıyla araç sürücüsünün gerçekte ehliyetli olup olmadığının tespitine elverişli olmayan bir karar olduğunu, karar verilmesine yer olmadığına ilişkin bir karar olduğundan hukuki sorumluluk yönünden bağlayıcı olmadığını, bu bakımdan rücu için ilk şart olan sürücünün ehliyetsizliği ısaplanmış sayılamayacağından rücu koşullarının bulunduğundan söz edilemeyeceğini, rücu talebine esas İstanbul 50 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/123 esas sayılı tazminat davası dosyasının henüz kesinleşmediğini, bu bakımdan rücu koşullarının bulunup bulunmadığı, rücu edilebilecek gerçek miktarın ne olduğu ve rücu sorumluluranın kim olduğu bu dosyanın sonuçlanması ile ortaya çıkacağını bu nedenle tazminat dosyası sonuçlanmadan yöneltilen rücu talebinin yasal olmadığını, rücu talebine esas İstanbul 50 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/123 Esas sayılı tazminat dava dosyasının görülmesi...

                  UYAP Entegrasyonu