Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Davacı, izinli ve raporlu personel yerine elaman verilmemesi nedeniyle kamu zararının oluşmadığı ve kamu zararı oluşsa bile sorumluluğunun bulunmadığı iddiasıyla eldeki davayı açmış, davalı ise Sayıştay Denetimiyle kamu zararının oluştuğunun tespit edildiğini, bu zarardan davacının sorumlu olduğunu ve yapılan kesintinin yasal olduğunu savunmuştur. Mahkemece, oluşan kamu zararının yasa gereği sorumlu görevlilerce ödenmesi daha sonra yükleniciye rücu edilmesi gerekirken bu hususlar gözetilmeden davacının hakedişlerinden kesilmesinin yasal olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasında imzalanan sözleşmeyle davacının çalışmak üzere bulunduracağı işçi sayısı belirlenmiş olup davacı, izinli ve raporlu işçilerin yerine eleman vermeyerek sözleşmeyle yüklendiği edimine aykırı davranmıştır....

    Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna(müterafık kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.” Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”.Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir....

      Kişilerden rücu edilmesine yönelik adına borç tahakkuku yapılarak ekli borç bildirim belgesinden görüleceği üzere 17.463,75- TL asıl, 5.701,30- TL faiz ve 9,00- TL tebligat ücreti olmak üzere toplam 23.174,05- TL ödenmesi hakkında tebligat gönderildiğini, söz konusu davalı borç bildirim tebligatının iade geldiğini ve tahsilatın tamamlanamamış olduğunu, ve adına tahakkuk ettirilen borcun bugüne kadar ödenmediğini beyanla; kurum zararının tahsil edilebilmesi için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; oluşan kurum zararının davalıdan tahsiline, gelirlere onay, ödemelere tediye tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz yürütülmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesi sunmamıştır. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 13.097,82- TL'nin sarf tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir....

      İnşaat, balıkçılık ve tarım işyerlerinde işe başlatılacak sigortalılar için, en geç çalışmaya başlatıldığı gün; yabancı ülkelere sefer yapan ulaştırma araçlarına sefer esnasında alınarak çalıştırılanlar ile Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilecek işyerlerinde, ilk defa sigortalı çalıştırmaya başlanılan tarihten itibaren bir ay içinde çalışmaya başlayan sigortalılar için, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç söz konusu bir aylık sürenin dolduğu tarihe kadar; Kamu idarelerince istihdam edilen 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa göre işsizlik sigortasına tabi olmayan sözleşmeli personel ile kamu idarelerince yurt dışı görevde çalışmak üzere işe alınanların, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren bir ay içinde, işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmeleri gerekir. 5510 sayılı Kanunun “Süresinde Bildirilmeyen Sigortalılıktan Doğan Sorumluluk” başlıklı 23’üncü maddesinin 1 ve 2’nci fıkralarındaki düzenlemeye göre; işverenin rücu alacağından sorumluluğu için,...

        Davacı tarafından davalı hakkında açılan ve kesinleşen Mudurnu Asliye Hukuk (iş) Mahkemesi’nin 2006/155 Esas 2010/22 Karar sayılı rücu davasında, masraflar ile ilk peşin sermaye değerli gelirlerden oluşan Kurum zararının 18.458,10 TL olduğu, davalının % 75 oranında kusurlu bulunduğu, masraflar ile ilk peşin sermaye değerli gelirlerden oluşan kurum zararının 8.829,65 TL’sinin hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır....

          Dava, trafik- iş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin olup, 506 Sayılı Kanunun 26/1.inci maddesindeki “...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün, Anayasa Mahkemesince 23.11.2006 tarih ve 2003/10 Esas 2006/106 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş olması karşısında, Kurumun bu maddeden doğan rücu hakkının, “halefiyete” değil, “kanundan doğan basit rücu hakkına” dayandığının kabul edilmesi ve bu kabul çerçevesinde, Kurumun rücu alacağının, ilk peşin değerin kusura tekabül eden miktarıyla sınırlı bulunmasına, öte yandan, kesinleşen önceki rücu davalarında hükmolunan miktarın mahsubu yapılırken, sigortalıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin esas alınması gerektiğine; şayet, ilk peşin sermaye değerli gelirle birlikte artışlara da hükmedilmişse, artışların hükmolunacak rücu tazminatından mahsup edilmesine olanak bulunmamasına göre, ilk rücuda davalıların % 70 kusurlu bulunup gelirin istek gibi % 10...

            Anılan maddeden doğan rücu hakkının, “halefiyete” değil, “kanundan doğan basit rücu hakkına” dayandığının kabul edilmesi ve bu kabul çerçevesinde, Kurumun rücu alacağının, ilk peşin değerin kusura tekabül eden miktarıyla sınırlı bulunması ve tazminat hesabının bu şekilde yapılması gerektiği halde; iş bu davada sigortalının hak sahibine bağlanan ilk peşin değerli gelir ve sosyal yardım zammı miktarı ile yapılan masraflar esas alınarak, davalılara atfedilen kusur uygulanmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde Anayasa Mahkemesinin iptal kararı dikkate alınmaksızın, artışları da içerir biçimde tüm peşin değerli gelir miktarı esas alınarak hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. 3-506 sayılı Kanun’da teselsüle ilişkin herhangi bir hüküm yer almadığından, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 50 ve 51’inci (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62) maddelerinin uygulanmasında yasal bir engel bulunmamaktadır....

              Anılan madde gereği; Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda kazaya sebebiyet veren sigortalıya rücu edebileceği; rücu sebeplerinden bir tanesinin ise "tazminatı gerektiren olay, aracın ilgili mevzuat hükümlerine göre gereken ehliyetnameye sahip olmayan veya geçerliliğini yitirmiş sürücü sertifikasına sahip ya da ehliyetine geçici/sürekli el konulmuş kimseler tarafından sevk edilmesi sonucunda meydana gelmesi" olarak görülmüştür. Genel şartlarda yer alan bu düzenlemenin dayanağı ise 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 95. Maddesidir. Bu maddeye göre; "Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez....

                Tüketici Mahkemesi tarafından alacağın temliki olan değerlendirilmiş ise de belge içeriğinde tarafların iradesinin alacağın temliki değil ödenen tazminat nedeniyle davacı ... şirketinin ibra edilmesi amacını taşıdığı, bu kapsamda eldeki davanın alacağın temlikinden kaynaklı olarak değil ödenen tazminattan dolayı meydana gelen halefiyet ilişkisinden kaynaklı olarak talep edildiği, nitekim davacı tarafça dava dilekçesinin açıklamalar kısmının altıncı maddesi altında davanın halefiyet nedeniyle rücu istemine ilişkin olduğunun açıkça belirtildiği, sigortalı(selef) zararının tazmini için sorumlulara karşı hangi mahkemede hangi davayı açabilir ise zararını tazmin eden sigortacısı(halef) da sorumlulara rücu davasını aynı mahkemede ve sigortalısının(selef) sorumlulardan talep edebileceği miktarla sınırlı olarak açabileceği, dava dışı ... ile davalı arasındaki sözleşmenin araç alımına ilişkin tüketici sözleşmesi olduğu, dava dışı ...' nın tüketici olduğu ve davalıdan talebini tüketicinin korunması...

                  Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy. K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır. Davaya konu edilen olayda, .. olarak görev yapan .. ile aynı bilim dalında öğretim üyesi ve idareci olarak görev yapan .. , görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı zarara sebebiyet verdikleri ileri sürülmektedir....

                    UYAP Entegrasyonu