Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

nun maliki olduğu 763 (yeni 145 ada 7 parsel) sayılı taşınmazın 5.000'er m²'lik kısımlarını davalı oğullarına hibe suretiyle temlik ettiğini, irade sakatlığı nedeniyle yok hükmünde olan işlemin davalı ...'in hileli davranışları ve zorlamasıyla gerçekleştiğini, murisin işlemin sonuçlarını algılayamayacak durumda bulunduğunu, davacılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, miras payları oranında iptal tescil, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir. Davalı, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü....

    Sözleşmeyle bağlı olmama bildirimi (İptal beyanı) hiçbir şekle tabi değildir. Şekle bağlı bir sözleşmede de, örtülü irade beyanıyla iptal bildirimi yapılabilir. Sözleşmeyle bağlı olmama bildiriminde (iptal hakkı) bir yıllık kısa süre, iradeyi sakatlayan sebeplerin öğrenilmesi veya korkunun etkisinin ortadan kalkmasıyla başlar. Bir yıllık hak düşürücü sürenin, daha uzun bir süre ile de sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı doktrinde tartışmalıdır. İradesi bozulan kimse, sözleşmeyi yaptıktan 5, 10 veya 30 yıl sonra yanılma veya aldatmayı öğrenmişse, öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık süre içinde sözleşmeyi iptal edip edemeyeceği konusunda görüş birliği bulunmamaktadır....

    Davacı vekili, müvekkilinin davalı ... aleyhine başlattığı takiple alacağını tahsil edemediğini, davalı ...’ın ise diğer davalılarla Adana ili ... 179 parsel sayılı taşınmaz bakımından resmi satış vaadi sözleşmesi yapmış olmasına karşın davalıların danışıklı hareket etmeleri ile taşınmazın tapuda devrini gerçekleştirmeyerek davacının alacağının tahsilinin engellendiğini belirterek tapu iptal tescil isteminde bulunmuştur. Davalılar, davaya cevap vermemiştir. Mahkemece; dava konusu taşınmaz hakkında davalı ... ile asli müdahil ... arasında noter kanalıyla yapılan taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapıldığı, bu sözleşmeye istinaden açılan davanın kabul edilip kesinleştiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir....

      Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi B.K'nın 25 ve M.K'nın 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....

        Aile Mahkemesinin 2013/221 Esas ve 2014/90 Karar sayılı ilamı ile iptal edildiğini ve kararın kesinleştiğini, ipotek resmi senedinde müvekkilinin kefaletine ilişkin irade beyanının bulunmadığını, davacının ipotek tesisine ilişkin olarak matbu sözleşme metni kullandığını, müvekkilinin kredi borçlusu olmadığını, müvekkilinin ipotek tesisi dışında kefil olma irade ve beyanının bulunmadığını, kefil olmak iradesi bulunması halinde genel kredi sözleşmesinin imzalanarak kefil olunacağını, ipotek akdinde kefalete ilişkin bir hüküm bulunmamakla birlikte bir an için kefaletin bulunduğu kabul edildiğinde müvekkilinin iradesinin esaslı şekilde yanıltılması nedeniyle kefaletin geçersiz olduğunu, mahkeme kararı ile iptal edilen ipotek sözleşmesinin kefalet olduğu ileri sürülen kısmının da geçersiz hale geldiğini, ipotek tesisi sırasında bankaca müvekkilinin eşinin imzasının sahte olarak kullanıldığının Adli Tıp Kurumu raporuyla belirlendiğini savunarak, davanın reddine ve davacının %20 oranından az...

          Değerlendirme 3.3.1. 6100 sayılı HMK'nın "Feragat ve kabulün şekli" başlıklı 309. maddesi hükmüne göre de feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. Kısmen feragat veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir. Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Yukarıda belirtildiği üzere feragatin kati bir hükmün hukuki neticelerini hasıl edeceği hükme bağlanmıştır. Yine, belirtmek gerekir ki; feragatin geçerliliği karşı tarafın muvafakatine bağlı değildir. Etkisini onu yapanın tek yönlü irade beyanı ile doğurur. Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamaları da bu yoldadır. Öte yandan HMK’nın 311. maddesi uyarınca feragat ve kabule yönelik irade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir. 3.2.2. İradesi sakatlanan tarafın sözleşmeyi iptal hakkını kullanması ise TBK’nın 39....

            (TBK.36 ve 37/1) şeklindeki ibareler kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülmüş ve bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır. İrade bozukluğu hâlleri, tüm hukuki işlemler yönünden oldukça önem taşımakta ve koşulları oluştuğu takdirde yapılan işlemin iptal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. 19. Kanunlarımızda iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup, yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımından birbirinden farklıdırlar. Ayrıca irade bozukluğu sadece sözleşmelere özgü bir sakatlık hâli olmayıp, tek taraflı hukuki işlemler için de geçerlidir. 20. Yanılma (hata); iç irade ile beyan arasında istemeyerek meydana gelen bir uygunsuzluk hâlidir....

              İnegöl tarafından bu taşınmaz satışı ile ilgili olarak hiçbir bedel alınmadığını,daha önce davalı aleyhine İstanbul 9 Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu taşınmaz ile ilgili açtığı davadan feragat ettiğini,muris tarafından yapılan işlemin muvazaalı ve mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürerek pay oranında iptal tescil,olmazsa tenkise karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece,davacı tarafından feragatin irade bozukluğu nedeniyle geçersiz olduğu ileri sürülebilir ise de, İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin dosyası vekil marifeti ile takip edilmiş olduğundan, irade bozukluğunun mevcut olamayacağı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü....

                Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder'' şeklindeki kanun hükmü ile irade fesadı hallerinin bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerektiği belirtilmiştir. Hile, hata ve tehdit her türlü delille ispat edilebilir. Hatanın, hilenin anlaşıldığı ve tehditin ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca irade fesadı ya da tehdit altında sözleşme yaptığını ispat yükü davacı taraftadır. Davacı 2006 yılında bedelin ödenmesi için belediyeye başvurmuş, dava 2015 yılında açılmıştır.Arada geçen süre zarfında davacı tarafça irade fesadı halinden dolayı bedel iadesi ile bağlı olmadığı yönünde davalı tarafa hiç bir irade beyanı iletilmemiştir....

                  Mahkemece toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre, davacının, satıcı firmanın akreditif şartlarına uymaması nedeniyle eşyayı kabul etmediği, bunu taşıyıcı firmaya da bildirdiği, taşıyıcının alıcısı tarafından kabul edilmeyen eşya ile ilgili CMR 12.ve 13.maddelerine uygun davranmadığı, eşyayı kendi kararıyla arntrepoya aktardığı, bu nedenle kendi eyleminden sorumlu olduğu, davacının eşyanın antrepoya alınmasına yönelik talebinin olmadığı, taşıyıcı firmaların antrepo işleticilerinin önceden onayı olmadan eşyayı kendi insiyatifleri ile bir antrepoya götüremeyeceği, davalı anreponun verdiği hizmet nedeniyle bir ücret talep etmesinin doğal olduğu, ama bu bedeli hizmeti almayan davacıdan istemesinin mümkün olmadığı gerekçeleriyle davanın kabulüne, davacının takipten dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir....

                    UYAP Entegrasyonu