Davacı asil yargılama aşamasında 19.09.2019 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiğini ve mahkememece feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, 23/09/2019 tarihli dilekçesi ile silahla tehdit nedeniyle irade yanıltılması sonucu davadan feragat ettiklerini, feragat dilekçesinin işleme konulmamasını talep etmiştir. Mahkemece; "davacının dilekçe tarihinde davanın karara çıkarıldığı, "Feragat ve kabulün sonuçları" başlıklı HMK'nın 311. Maddesinin irade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptalinin istenebileceği düzenlemesi dikkate alındığında davacının irade bozukluğu iddiasının ayrı bir davanın konusu olduğu anlaşılmakla, davanın feragat nedeniyle reddine," karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 311. maddesinde ‘‘Feragat ve kabul kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur....
-KARŞI OY- Davacı, çekişme konusu taşınmazını ölünceye kadar bakma akdi ile temlik etmek istediğini ancak davalının hilesi ile işlemin satış şeklinde yapıldığını, hile kabul görmez ise gabinin koşullarının oluştuğunu ileri sürüp iptal- tescil istemiştir. Çekişme konusu 449 sayılı parsel davacıya aitken 18.04.2013 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik edildiği kayden sabittir. Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s....
Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Öte yandan, Borçlar Kanunu'nun 29 ve 30. TBK'nun 37 ve 38. maddelerinde düzenlenmiş olan ikrahın varlığını ve ikrah nedeniyle bir sözleşmenin geçersizliğini ileri sürebilmek için, bazı koşulların gerçekleşmesi zorunludur. Bu koşullar; 1.Tehdit (korkutma) ciddi olmalı ve korkutulan kişinin irade ve kararına etki yapmak amacına yönelmelidir. 2. Tehdit hukuka aykırı bulunmalıdır. 3. Tehdit, korkutulan kişinin karar vermesine esaslı biçimde etki yapmış olmalıdır. 4. Tehdit, karşı tarafta esaslı bir korku uyandırmalıdır. Korkunun esaslı sayılabilmesi için; korkutulan kişinin kendisinin yahut yakın akrabasından birinin hayat ya da namus yahut mallarına yönelik tehlikenin önemli (ağır) ve yakın olması gerekir şeklinde sıralanabilir....
İlçesi PTT Müdürlüğünde Telefon Hizmetleri Bölümünde çalışmakta iken merkez müdürü tarafından Bölge Başmüdürlüğüne gönderilmek üzere "gizli kişiye özel" zarf içinde posta çantasına konulan raporu okuyup personele ifşa ettiği ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunması nedeniyle Yüksek Disiplin Kurulu kararı ile bölge dışı başka bir merkeze atandığından bahisle ve "görev yerinde hoş olmayan durumun önlenmesi" amacıyla ... İlçesine atama işleminin iptal edilerek tekrar ......
Kısaca, iç irade ile açılanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı 2010/1046-2735 kabul edilebilmesi için uygulamada bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (subjektif unsur), hem de ... hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açılanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi B.K.’nun 25. ve M.K.’nun 2.maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....
nin kamu gücünü kötüye kullanarak her iki davalının hileli işlemleri ile taşınmazın elinden alındığını ileri sürerek yeni oluşan imar parseli üzerinden tapu iptal ve tescil ya da imar planı değişikliği nedeniyle oluşan değer artış farkının tespiti ile davalılardan tahsiline karar verilmesini sitemiştir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin zamanaşımı nedeniyle reddine, bedele ilişkin isteğin ise 2577 sayılı yasanın 2/1-b maddesi uyarınca tam yargı davası kapsamında idari yargının görevli olması nedeniyle görev yönünden reddine karar verilmiştir....
HUKUK DAİRESİ DAVA TÜRÜ : YARGILAMANIN İADESİ Mahkeme kararındaki nitelendirmeye göre, dava; menkul malın irade fesadıyla devrine ilişkin sözleşmenin iptal-tescili istemine ilişkindir. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 02.07.2021 tarih ve 211 sayılı kararı ile aynen kabul edilen ve 09.07.2021 günü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren hukuk dairelerine ilişkin iş bölümü uyarınca bu davanın temyiz incelemesi Yargıtay 3. Hukuk Dairesine ait bulunmaktadır. Hâl böyle olunca, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6723 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile değişik 60/3. maddesi gereğince dosyanın Yargıtay 3. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 25/10/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nin “Feragat ve kabulün şekli” başlıklı 309. maddesi hükmüne göre feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. HMK’nin 308. maddesi uyarınca davayı kabul, davalının mahkemeye yönelik olarak yapacağı tek taraflı bir irade beyanı ile davacının talep sonucuna muvafakat etmesidir ve dava konusu uyuşmazlık esastan sona ermektedir. Öte yandan, usul hukuku anlamında kabul, kesin hükmün sonuçlarını doğurur ve ancak irade bozukluğu hallerinde kabulün iptali istenebilir (HMK mad. 311). Diğer bir anlatımla davalı irade fesadı halleri dışında kabulden dönemez. Bilindiği üzere kabul, davaya son veren taraf işlemlerinden olup, 6100 sayılı HMK’nin 308/2.maddesinde: “Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm ifade eder....
Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....
Bu hususta bir diğer görüş de iptal davasının ön sorun olarak ele alınamayacağını benimseyip müstakil dava niteliğini kabul etmekle birlikte, anlaşma tutanağının iptali davası ile duruma göre anlaşma tutanağının konusunu oluşturan işe iade veya alacak davasının birlikte açılabileceği ancak bu durumda müstakil iki davanın varlığı nedeniyle her ikisi bakımından da (işin doğası gereği önce iptal davası ile ilgili karar verilecektir) ayrı ayrı hüküm kurmak gerektiği şeklindedir ki, bu görüşe de katılmak mümkün değildir. Şöyle ki; yukarıda da izah olunduğu üzere anlaşma tutanağının hukuken varlığını sürdürdüğü herhangi bir zaman dilimi içerisinde Kanun'dan kaynaklanan dava açma yasağı nedeniyle anlaşma tutanağının konusu olan hususların dava konusu edilmesi mümkün değildir. İlgili Kanun hükmü bu durumu açıkça ve yoruma imkân bırakmayacak netlikte düzenlemiştir....