Tazminat hukukunda aslolan, ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında illiyet bağının bulunması olup, hizmet kusuru nedeniyle idarelerin sorumluluğuna gidebilmek için ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında illiyet bağının bulunması gerektiği tartışmasızdır. Bu nedenlerle davacılar tarafından uğranıldığı iddia edilen maddi zarardan davalı idareyi sorumlu tutmak hukuken olanaksızdır. Açıklanan nedenlerle, temyize konu Mahkeme kararının maddi tazminat talebinin kabulüne ilişkin kısmında hukuki isabet görülmemiştir. TEMYİZ İSTEMİNE KONU MAHKEME KARARININ, MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNİN KABULÜNE İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN İNCELENMESİ; HUKUKİ DEĞERLENDİRME; Dosyanın incelenmesinden, temyize konu Mahkeme kararında, davalı idarenin olaydaki hizmet kusuru nedeniyle tazminat sorumluluğunun bulunduğu, davacıların olaydan kaynaklanan maddi ve manevi zararlarının idarece giderilmesi gerektiği gerekçesiyle manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir....
Bu halde dava konusu olayda olduğu üzere, genel hükümler kapsamında açılan davanın talep gereği olayda hizmet kusuru, kusursuz sorumluluk hali de olmadığı tespit edilirse sosyal riskten incelenmesi hukuka uygundur. İdare Mahkemesi kararında maddi tazminata ilişkin hesaplamanın idarenin kusurlu olduğundan hareketle davacıların maddi tazminat talebi hakkında hesaplama yapılmıştır. Bu durumda terör olaylarında, sosyal riske dayalı olarak incelenen dosyalarda, tazminat hesabının hizmet kusuru hukuki gerekçesinin hesaplama yöntemiyle karşılanması hali ortaya çıkmaktadır. Sosyal risk ilkesinin idarenin herhangi bir kusuru bulunmayan, davacınında toplumun bir ferdi olarak zararlarının karşılandığı dosyalarda uygulanmasına rağmen tazminatın hizmet kusuru hesaplama yöntemiyle karşılanmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır....
Bu nedenle, İdare Mahkemesi kararının, idarenin bir cinayetin faillerinin ceza zaman aşımı süresi içinde yakalayamamasının hizmet kusuru oluşturduğu gerekçesi yerine, idarenin cinayet faillerini yakalama konusundaki görevini yerine getirilmede gereken çaba ve özeni göstermemiş olmasının hizmet kusurunu oluşturduğu gerekçesiyle onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü: Dava, davacının annesinin 23.5.1980 tarihinde silahlı saldırı sonucu öldürülmesinden sonra olayın faillerinin 20 yıllık zamanaşımı süresi içinde yakalanmaması nedeniyle idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen 3.000.000.000 (üçmilyar) lira manevi zararın başvuru tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. ......
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı vekili tarafından, olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, manevi tazminat miktarının manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici, tatmin duygusu yanında caydırıcılık özelliğinin de olması gerektiği, takdir edilen miktarın bu şartları sağlamadığı, az olduğu, müvekkilinin ayağından ve sırtından operasyon geçirdiği, ayağından ve sırtından 2'şer bilye çıkarıldığı ileri sürülmektedir. Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından, idarenin ağır hizmet kusuru halinde tazminat sorumluluğunun olduğu, olayın terör olayı olduğu ve idarenin hizmet kusuru / kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı, olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, manevi tazminatın fahiş, sebepsiz zenginleşmeye yol açacak miktarda belirlendiği, manevi tazminata faiz işletilmemesi gerektiği ileri sürülmektedir....
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır....
HUKUKİ DEĞERLENDİRME: Dosyanın ve aynı olaya ilişkin temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden; 13/03/2016 tarihinde Ankara, Kızılay, Güvenpark’ta meydana gelen patlama nedeniyle zarara uğrayan davacı/davacılar tarafından, olayda davalı idarenin / idarelerin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmüş, ancak İdare Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından olayda davalı idarenin / idarelerin hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varılmış, davacılar tarafından dosyalarda bulunan olaya ilişkin bilgi ve belgelerin değerlendirilmediği, temyiz aşamasında da hizmet kusuruna ilişkin iddiaları devam ettiğinden Dairemizce öncelikle bu hususa ilişkin olarak davacıların temyiz iddiaları doğrultusunda dava konusu olay değerlendirilmiştir. Dava konusu olayın bir terör olayı olduğu açık olmasına rağmen, bu terör olayında idarenin hizmet kusuru/ kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir....
ve davalı idarelerin faaliyeti ile olay arasında nedensellik bağının var olduğu hususları henüz net olarak bilinmediğinden, daha sonra resmi belgelerle olayın meydana gelmesinde hizmet kusuru bulunduğu ortaya konulduğundan ve hizmet kusuru ilkesi idarelerin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturduğundan, 5233 sayılı Kanun'a göre sulhname imzalanarak ödeme yapılmış olmasının, hizmet kusuru nedeniyle genel ilkelere göre tazminat ödenmesine engel oluşturmayacağı, meydana gelen patlamalar birer terör eylemi olmakla birlikte, idarelerin eylemin gerçekleşmesinde hizmet kusuru bulunduğuna resmi belgelerde yer verildiğinden, söz konusu patlamalar nedeniyle zarar görenler tarafından açılan davalarda artık 5233 sayılı Kanun ve sosyal risk ilkesi kapsamından çıkılarak; davacıların, davalı idarelerin hizmet kusurundan kaynaklanan gerçek zararlarının tespit edilerek maddi ve manevi tazminat istemlerinin hizmet kusuruna dayanılarak tazminat hukukunun genel ilkelerine göre değerlendirilmesi...
Dava dilekçesi incelenip değerlendirildiğinde; davacının hizmet kusuru nedeniyle değil, davalının kasti ve keyfi olarak su vermemesi eylemi nedeniyle tazminat istediği, kişisel kusur ileri sürdüğü ve husumeti kamu görevlisine yönelttiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, işin esasının incelenerek davalının kişisel kusuru bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve varılacak uygun sonuç çevresinde bir karar verilmesi gerekirken bu yön gözetilmeden davanın husumet yönünden reddedilmesi bozma nedenidir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 28.9.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Kamu görevlisinin kişisel kusur sayılabilecek bir durum dışında, hizmet sırasında, hizmetin işleyişinden kaynaklanan bir olayda ölümü üzerine, ölenin desteğinden yoksun kalanların uğradıkları olağan dışı zararın hizmetin sahibi idarece karşılanmak suretiyle kamuya pay edilmesi, hakkaniyet ve nasafet ilkeleri gereğidir.Üçüncü kişinin kusur nedeniyle zararla yürütülen hizmet arasında nedensellik bağının kurulamadığı hallerde idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilmez. Ancak üçüncü kişinin kusuru nedeniyle idarenin tazmin zorumluluğunun bulunmaması zarara yol açan olayla yürütülen hizmet arasında herhangi bir bağlılık olmaması, olayın hizmetin işleyisinden kaynaklanmaması halinde mümkündür. Hizmet sırasında, hizmet işleyişinden kaynaklanan olayda, üçüncü kişinin kusuru idarenin idare hukuk ilkelerine göre tazminle sorumlu tutulmasına engel oluşturmamaktadır. Davacılar murisi, görevli olduğu yük treninde bir kamyonun ehliyetsiz sürücüsünün kusuru sonucu meydana gelen kazada ölmüştür....
İdare Mahkemesi kararıyla, davacının Belediye Zabıta memurluğundan belediye tahsildarlığına naklen atanmasına dair işlemin kararıyla iptal edildiği, bu karar üzerine davacının önce eski görevine daha sonra ise tekrar Belediye tahsildarlığına atandığı, idare hukuku ilkelerine göre yürürlükteki yasayalara aykırı olduğundan dolayı iptal edilen işlemlerle ilgili iptal kararları doğrultusunda işlem tesis etmeyen veya bu kararı uygulamıyan idarenin hizmet kusuru işlemiş sayılacağı, ancak davalı idarenin iptal edilen naklen atama işlemi her idarenin yapılabileceği türden olağan nitelikte bir işlem olduğundan bu işlemin idarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulmasını gerektirecek derecede ağır hizmet kusuru taşımadığı, sonuç olarak iptal edilen işlemde tazminat sorumluluğunu doğuracak nitelikte ağır hizmet kusuru görülmediğinden bu işlem nedeniyle maddi tazminat ödeme zorunluluğu bulunmayan idarenin manevi tazminat ödemeye de zorunlu tutulamıyacağı gerekçesiyle dava reddedilmiştir....