Davacının, davalı eşinin ilk eşinden olan kızı nedeni ile aralarında çıkan anlaşmazlık nedeni ile kızını da alarak 1 yıl önce evi terk ettiğini, davalının eve dönmesi için 26.02.2018 tarihinde terk ihtarı çektiğini bildirerek anlaşmalı boşanma davası açtığı, daha sonra taraflar arasında anlaşma sağlanamadığından davasını çekişmeli boşanma davasına çevirdiği, çekişmeli boşanma dava dilekçesinde aynı iddiaları yinelediği, davacının 26.02.20018 tarihinde davalının eve dönmesi için çektiği terk ihtarı nedeni ile taraflar arasında bu zamana kadar meydana gelen olayları affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı, terk ihtar tarihi olan 26.02.2018 tarihinden boşanma davası açtığı tarih olan 18.09.2018 tarihine kadar olan dönem için herhangi bir vakıaya dayanmadığı, dolayısı ile davasını ispatlayamadığı, fiili ayrılığında tek başına boşanma nedeni olmadığı dolayısı ile ilk derece mahkemesi tarafından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından...
Toplanan delillerden, fiili ayrılık döneminde davalı (kadın)'a kusur olarak yüklenebilecek bir olayın varlığının da ispatlanamadığının anlaşılmasına göre, Türk Medeni Kanununun 166/son maddesine dayanak teşkil eden ve retle sonuçlanan ilk davayı açan, böylelikle fiili ayrılığa sebep olan ve boşanma nedeni yaratan davacı (koca)'nın boşanmaya neden olan olaylarda tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda mahkemece, davalı (kadın)'ın ağır kusurlu kabul edilmesi doğru olmadığı gibi, maddi tazminat talebinin reddi de isabetsiz olmuştur. Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen davalı (kadın)'ın davacı (koca)'dan daha ziyade veya eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi DAVA TÜRÜ :Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kusur ve nafaka yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. 1-Toplanan delillerden eşine hakaret eden, şiddet uygulayan ve tehdit eden davacı kocanın boşanmaya neden olan olaylarda tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Fiili ayrılık tek başına boşanma nedeni sayılmaz. Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir.Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır....
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ :Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. 1-Davalı kadının harcı kaydı olmayan temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 2-Türk Medeni Kanununun 166/son maddesi uyarınca "boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.” Toplanan delillerden davacı koca tarafından 04.09.2001 tarihinde boşanma davası açılmış, 07.11.2002 tarihinde retle sonuçlanmış, ilgili karar 08.02.2003 tarihinde kesinleşmiştir....
Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davacı erkeğin açtığı ve reddedilerek kesinleşen boşanma davasından sonra tarafların bir araya gelmedikleri gibi, reddedilen boşanma davasını açarak, fiili ayrılığa neden olan ve boşanma sebebi yaratan davacı erkeğin kusurlu olduğu, davacı erkeğin fiili ayrılık döneminde eve dönmesi için davalı kadına ihtar gönderdiği dolayısıyla kadının var olan kusurlarını affetmiş olduğu, yine ihtardan sonra ise davalı kadına yüklenebilecek bir kusurun varlığının ispat edilemediği anlaşılmaktadır. Bu husus gözetilmeden davalı kadının kusurlu kabulü ve Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi koşulları oluştuğu halde, davalı kadın yararına maddi tazminata karar vermek gerekirken, yazılı şekilde ret hükmü kurulması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir....
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının açtığı boşanma davasının, kusurun tamamen kendisinde olması nedeni ile sübut bulmadığından reddedildiğini, kararın kesinleşmesine rağmen davacının başka bir kişi ile gayri resmi yaşantısına devam ettiğini, bu sebeple fiili birlikteliğin gerçekleşmediğini, ancak tamamen kusurlu tarafın boşanma talep edemeyeceğini belirterek, öncelikle davanın reddine, boşanmaya karar verilmesi halinde müvekkili yararına 30.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat ile daha önce mahkemece hükmedilen tedbir nafakasının 1.000 TL artırılarak aylık 1.500 TL'ye yükseltilmesine, gelecek yıllarda artırılmak koşuluyla aynı miktar yoksulluk nafakası olarak devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
kadının kusursuz olduğu anlaşıldığından, davacı kadın tarafından TMK'nın 166/1- 2 maddesi uyarınca açılan boşanma davasının kabulü ile tarafların TMK'nın 166/1 maddesi uyarınca boşanmalarına, TMK'nın 169, 175 maddesi uyarınca yargılama süresince kadının ekonomik yönden korunması için tedbir, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren kadının boşanma ile ekonomik-sosyal durumuna göre yoksul duruma düşmesi dikkate alınarak uygun miktarda yoksulluk nafakasına, boşanma ile kadının en azından erkeğin maddi desteğinden yoksun kalacak olması, boşanmaya neden olan olaylar nedeni ile kişilik haklarının zarar görmesi dikkate alınarak TMK'nın 174/1- 2 maddesi uyarınca uygun miktarda maddi-manevi tazminata, yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinden erkeğin sorumlu tutulmasına oy birliği ile karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur....
Aile Mahkemesinde görülen boşanma davasından sonra bir araya gelmediklerini, ortak hayatın yeniden kurulamadığını belirterek, tarafların şartları oluşan TMK 166/son maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmesini talep etmiş, 24.03.2022 tarihli ön inceleme tutanağında, boşanma sebebini fiili ayrılık olarak değiştirdiklerini beyan etmiştir. Davalı süresinde sunduğu cevap dilekçesinde; davanın reddini talep etmiş, yargılamaya Ankara'da olması ve sağlık problemlerinin bulunması nedeni ile segbis sistemi ile veya talimat yoluyla katılmak istediğini bildirmiş, 24.03.2022 tarihli celsede ise, açıkça yetkili mahkemeyi belirtmeden davanın son kez altı ay birlikte ikamet edilen yerde açılması gerektiğini beyan etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; mahkemenin yetkisizliğine, yetkili mahkemenin Ankara Nöbetçi Aile Mahkemesi olduğuna hükmedilmiştir....
Aile Mahkemesinde görülen boşanma davasından sonra bir araya gelmediklerini, ortak hayatın yeniden kurulamadığını belirterek, tarafların şartları oluşan TMK 166/son maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmesini talep etmiş, 24.03.2022 tarihli ön inceleme tutanağında, boşanma sebebini fiili ayrılık olarak değiştirdiklerini beyan etmiştir. Davalı süresinde sunduğu cevap dilekçesinde; davanın reddini talep etmiş, yargılamaya Ankara'da olması ve sağlık problemlerinin bulunması nedeni ile segbis sistemi ile veya talimat yoluyla katılmak istediğini bildirmiş, 24.03.2022 tarihli celsede ise, açıkça yetkili mahkemeyi belirtmeden davanın son kez altı ay birlikte ikamet edilen yerde açılması gerektiğini beyan etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; mahkemenin yetkisizliğine, yetkili mahkemenin Ankara Nöbetçi Aile Mahkemesi olduğuna hükmedilmiştir....
Anılan kanunda ise boşanılan eş ile birlikte yaşama olgusu bir kesilme nedeni olarak düzenlenmemiştir. 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinden önce gerçekleşen boşanma olgusuna uygulanması olanağı, önceye etki yasağı nedeni ile olanaklı değildir. Çoğunluğun önceye etki yasağı ilkesine aykırı olarak, lafzi yorum ve sigortalı aleyhine yorumu benimseyerek, sonradan gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılarak salt birlikte yaşama ve boşanan eşin desteğini alma koşulunu yeterli kabul etmesi, Kanunun ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçelerine aykırıdır. Davalının burada boşanma hakkını kötüye kullandığından söz edilemez. Açıklanan bu gerekçelerle mahkeme kararının bu gerekçelerle bozulması gerekirken, onanması görüşüne katılınmamıştır....