Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Bu anlamda malik eşin dava açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra ölmesinin herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan, tasarruf işlemi sırasında evlilik birliğinin varlığı ve malik olmayan eşin tasarruf işlemine açık rızasının bulunup bulunmadığıdır. Açıklanan sebeplerle mahkemece tarafların gösterdiği deliller bir bütün halinde değerlendirilip sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, malik eşin dava açılmadan önce vefat ettiği, evliliğin ölümle sona erdiği, taşınmazın aile konutu niteliğinin ortadan kalktığı, davacının korunan bir yararının kalmadığı şeklinde hatalı gerekçe ile davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2....

    Aile konutuna malik olmayan eşin ölümüyle birlikte diğer eşin rızası alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Somut olayda, davacı erkek davanın devamında 05.12.2018 tarihinde ölmüştür. Evlilik malik olmayan eşin ölümüyle sona erdiğine göre dava konusu taşınmaz aile konutu olma niteliğini kaybetmiştir. Bu husus gözetilerek konusuz kalan dava hakkında "Karar verilmesine yer olmadığına" dair karar vermek ve yargılama giderleri ile vekâlet ücretini dava tarihi itibariyle tarafların haklılık durumları dikkate alınarak, tayin ve takdir etmek gerekirken, dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeple bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 06.10.2021 (Çar.)...

      Aile Mahkemesinin 2007/107 Esas, 2008/446 Karar sayılı ilamı ile, aylık 750 TL tedbir nafakası ile İzmir ili, Bornova ve Bayraklı ilçelerindeki taşınmazları üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına karar verildiğini, davalının harici olarak tapu kaydına aile konutu şerhi işlettiğini, müvekkilinin çalışmadığını, geçimini emekli maaşından sağladığını, davalının ise ekonomik durumunun iyi olduğunu, vefat eden babasından mal varlığı edindiğini belirterek, tarafların TMK 166/son maddesi uyarınca boşanmalarına, davalı lehine mahkemece hükmedilen tedbir nafakası ile müvekkili aleyhine verilen tasarruf yetkisinin kısıtlanması kararlarının kaldırılmasına, davalının talebi ile işlenen aile konutu şerhinin terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir....

      Aile konutunun maliki olmayan davacı eşin, ipotek tesisine açık rızasının bulunduğu kanıtlanamamıştır. Bu durumda ipotekle ilgili tasarruf geçersizdir. Böyle bir tasarruf, bu tasarrufu yapan eşin ölümüyle de geçerli duruma gelmez. İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibinin devam etmesi durumunda , taşınmaz satılacak, davacı kadın, aile konutundan kaynaklanan yasal haklarını kullanabilme ve özellikle "eski yaşantısını devam ettirebilme" olanaklarından yoksun kalacaktır. Bu sebeple, sağ kalan eşin, aile konutunu, ipoteksiz şekilde terekeye döndürme hakkı bulunduğundan, ipoteğin kaldırılması talebi açısından, davadaki hukuki yararı da devam etmektedir. Bu açıdan dava konusuz kalmamıştır. Taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulması davası ise taşınmazın malikinin tasarruf yetkisini sınrlandırmaktadır. Davalı banka bu davanın muhatabı değildir. Mirasçılar kararı temyiz etmemişlerdir....

        Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davacının talebinin Türk Medeni Kanununun 199. maddesine dayalı eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, duruşma yapılmadan davanın esası hakkında karar verilmiş ise de, dava, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerden değildir. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır (HMK m. 137/1). Açıklanan, nedenlerle davalıya dava dilekçesi tebliğ edildikten ve dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra incelemenin duruşmalı olarak yapılmasına karar verilerek ilgililerin duruşmaya davet edilmeleri ve tarafların delillerinin de toplanması, tüm delillerin hep birlikte değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gerekir. Açıklanan yönde işlem yapılması gerekirken, mahkemece eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde duruşma açmaksızın dosya üzerinden karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır....

          Bilindiği üzere, medeni usul hukukunda hakim olan tasarruf ilkesi gereğince tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra tasarruf yetkisi devam eder. Bunun sonucu olarak, taraflar kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar her aşamada davalarından feragat edebilirler. Feragatin hüküm ve sonuç doğurması için karşı tarafın muvafakati veya hakimin izni gerekmez. Ancak, feragat beyanının hüküm ve sonuç doğurabilmesi için hukuki varlığını sürdüren bir davanın mevcut olması gerekir. Boşanma hükmünün kesinleşmesinden önce taraflardan birinin ölmesi halinde, evlilik birliği ölüm ile sona ereceğinden, boşanma davası konusuz kalır ve bunun sonucu olarak davacı eşin ölüm tarihinden sonraki “boşanmadan feragat beyanı” hukuki bir sonuç doğurmaz. Türk Medeni Kanunu’nun 181/2. maddesi uyarınca, boşanma davası devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen eşin mirasçılarının davaya kusur belirlemesi yönünden devam etme hakları bulunmaktadır....

            Örneğin şerh konulan taşınmaz kayıt maliki eşin borçları sebebiyle cebri icra ile satılabilir. Bu sebeple taşınmazın aile konutu olarak özgülenmesi için diğer ortakların oybirliği gerekmez. Diğer eşin taşınmazdaki hissesine aile konutu şerhi konulması da diğer ortakların taşınmazla ilgili bu ortaklıktan kaynaklanan haklarını kullanmasına engel olmaz. Aile konutu şerhi konulmasındaki amaç, taşınmaz adına kayıtlı eşin aile konutuyla ilgili tasarruf hakkını sınırlandırmaktır. Somut olayda davalı eşin hissesi üzerindeki tasarruf hakkının sınırlandırılmasında davacı eşin hukuki yararı vardır ve bu hisse üzerine aile konutu şerhi konulmasına kanunen bir engel yoktur. Bu sebeple davalı eşin hissesi üzerine “aile konutu şerhi konulması” gerekirken hatalı değenlendirme sonucunda talebin tümünün reddi doğru olmamıştır. Hükmün bu sebeple bozulması gerektiğini düşündüğüm için sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum....

              İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile somut olayda davalının tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını gerektirir herhangi bir durumun ispatlanmadığı anlaşıldığından davacının tasarruf yetkisinin sınırlandırılması davasının reddine; dava konusu edilen evde tarafların 5 yıl kadar birlikte yaşadıkları, davacı erkek eşin boşanma davası açılmadan önce annesinin evine yerleştiği, ikametini değiştirdiği ve bu haliyle konutun aile konutu olmaktan çıktığı, tarafların boşanma davası açılmadan önceki iki yıl ayrı yaşadıkları, dava konusu evin davalı kadının ailesinin katkıları ile satın alındığının tanık anlatımları ile sabit olduğu, davacının aile konutu şerhi konulması talebinin haklı nedene dayanmadığı gerekçesiyle davacının aile konutu şerhi konulması davasının reddine karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A....

                "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi DAVA TÜRÜ :Boşanma-Tasarruf Yetkisinin Kısıtlanması Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, tazminat ve nafaka miktarları ile vekalet ücreti yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-Davacı kadın tarafından açılan ve kabulüne karar verilen boşanma davasında, davalı koca yararına da vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir. Ne var ki; bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanması gerekmiştir (HUMK.md.438/7)....

                  Ancak,eşin aile konutuyla ilgili tasarruf işlemi,açık rızası alınmayan eş bakımından “yolsuz tescil” niteliğinde olacağından;daha sonra eşle işleme girişen kimseden ayni hak iktisap eden kimse olursa,bu kişi TMK.1023.maddesindeki iyiniyet karinesinden yararlanabilecektir....

                    UYAP Entegrasyonu