Dava dilekçesinde asıl alacak - işlemiş faiz ayrımı yapılmaksızın, itirazın iptali talep edilmiş, dava dilekçesinde harca esas değer asıl alacak miktarı olan 28.255,00 TL üzerinden belirtilip harçlandırılmıştır. Mahkemece bu durumda davacıdan talep sonucunun açıklattırılarak, davacının işlemiş faiz talebi varsa eksik harcın Harçlar Kanunu'nun 31. maddesine uygun olarak tamamlatılması gerekirken mahkemece bu husus üzerinde durulmaması doğru olmadığı gibi; kabule göre de, gerekçede “asıl alacak olan 28.255,26 TL’ye takip tarihinden fiili tahsil tarihine kadar % 9 yasal faiz talep edebileceği” belirtilmiş olmasına rağmen, hüküm fıkrasında itirazın iptaline denilmek suretiyle işlemiş faizi de kapsayacak şekilde hüküm kurulması, HMK’nun 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık kuralına aykırı olup, yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi ... ile ... aralarındaki değer artış payı, katılma alacağı ve manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, kısmen reddine ve kısmen de Mahkeme'nin görevsizliğine dair...1....
artış payı ve katılma alacağına ilişkin olduğundan davacı lehine doğrudan ziynetlerin karşılığı değerin verilmesi ve bu değerin büfenin tasfiye tarihi itibariyle değerinden düşümü ile katılma alacağı hesap edilmesi hatalı olduğuna, hesaplamanın Mahkemece uyulan ilk bozma ilamında belirtilen şekilde ziynetlerin verildiği tarihteki değeri ile büfenin bu tarihteki aylık kiralama sürüm değerinin ayrı ayrı saptanıp, toplam değer içindeki ziynetlerin oranının bulunması, bu oranın büfenin tasfiye tarihindeki kiralama sürüm değeri ile çarpılarak çıkacak miktarın değer artış payı alacağı olarak karar altına alınması, değer artış payı alacağının büfenin tasfiye tarihi itibariyle kiralama sürüm değerinden düşürüldükten sonra kalan bakımından ise davacının katılma alacağının saptanması gerektiğine göre, HUMK'un 440. maddesinde yazılı hallerden hiçbirisine uymayan davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme itirazları yerinde görülmemiştir. 2.Davacı vekilinin diğer...
İşbu davada davacı davalının tasfiyeye konu alacağı muvazaalı olarak üçüncü kişiye devretmesi ve davalının üzerine kayıtlı başka bir mal varlığının da olmaması sebebi ile mahkeme tarafından hükmedilen tasfiye alacağının geç ödenmesi sebebi ile munzam zararının olduğunu iddia etmiş, bu kapsamda gayrimenkulün dava tarihi itibari ile ulaştığı değer de dikkate alındığında bu değer itibari ile munzam zararının oluştuğunu ileri sürmüştür. Davacının talebi, taşınmazın rayiç değerinin artması sebebi ile aradaki farktan kaynaklanan alacak talebi olmayıp alacağın geç ödenmesinden kaynaklı uğranılan zararın tazminine ilişkindir. Munzam zarar borçlunun para borcunu ifada gecikmesi sebebi ile faizin alacaklının gecikmeden dolayı uğradığı zararı karşılayamaması halinde söz konusudur....
Ortak hesabın taraflarından herbiri bankadan para çekerken, payını kendi adına, payından fazlası için diğer hesap sahibinin vekili olarak hareket etmekte olup, payından fazla çektiği miktarda diğer hak sahibine karşı borçlu durumuna girer ( 2.H.D.29.01.1987 tarih, 495E./11191 K.). Davalı, murisin ölüm tarihinden önce hesaptaki paranın tamamını çekmiş olduğuna göre, payından fazla çektiği miktarda mirasçılara karşı sorumludur. Davalının bu parayı murise verdiği kanıtlanamadığı gibi vefattan sonra da terekesinde mevcut olmadığı görülmüştür. Bu durumda mahkemece, murisin müşterek hesaptaki 1/2 payından, davacının miras payına düşen kısmının hesaplanarak bu miktar oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir....
İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. Değer artış payı alacağı; eşlerden birinin diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun karşılık almaksızın esaslı katkıda bulunması durumunda, tasfiye sırasında bu malda meydana gelebilecek değer artışı için katkısı oranında sahip olduğu alacak hakkıdır(4721 sayılı TMK m. 227). Denkleştirme (TMK m. 230) hariç, tasfiyeye konu malvarlığında katkı tarihine göre değer kaybı söz konusu ise, katkının başlangıçtaki değeri esas alınır (TMK m. 227/1). Böyle bir malın daha önceden elden çıkarılmış olması halinde hakim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler (TMK m. 227/2). Değer artış payı alacağı talep edebilmek için, parasal ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunulmalıdır....
Somut olaya gelince; Mahkemece tasfiyeye konu taşınmazın TMK'nun 229.maddesi uyarınca eklenecek değer olarak kabul edilerek değer artış payı alacağı ve artık değere katılma alacağı hesabı yapılması doğru ise de; söz konusu hesaplamaların taşınmazın devir tarihindeki değeri olarak belirlenen değer üzerinden yapıldığı görülmektedir. Az yukarıda açıklandığı üzere; tasfiyede devredilen malvarlığının devir tarihindeki durumu (niteliği, seviyesi, yaşı vs.) esas alınarak tasfiye (karar) tarihindeki sürüm (raiç) değerinin esas alınması gerekmektedir. (TMK'nun 235/2.) Bu itibarla. Mahkemece, yukarıdaki ilke ve esaslar gözetilerek, tasfiyeye konu taşınmazın devir tarihindeki durumu esas alınarak tasfiye tarihindeki (önceki karar bozulmakla değer güncelliğini yitirdiğinden bozma sonrası yeni karar tarihindeki) sürüm (rayiç) değeri belirlenerek bu değer üzerinden talep miktarı da gözetilerek hüküm kurulması gerekirken bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır....
, bu taksitlerin evlilik içinde ödenen kısmının edinilmiş mal olduğu kabul edilerek davacı kadın lehine değer artış payı ve katılma alacağına hükmedildiği anlaşılmaktadır....
HMK'nın 2/I. maddesinde "Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir." hükmü yer almaktadır....
TMK 227 maddesine göre Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır. Davacı taraf davalı tarafından alınan taşınmazın alımına düğünde takılan ziynetlerini satarak katkıda bulunduğu iddiasında olmakla TMK 227. Maddesi uyarınca taşınmazın edinilmesine yaptığı katkıyı talep ettiği anlaşılmaktadır. Yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de, kararın yerinde olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Şöyle ki; Ziynet alacağı davası ve ziynet nedeni ile mallara yapılan katkının talep edildiği mal rejiminden doğan davalar birlikte görülebileceği gibi duruma göre biri diğerinin sonucunu da bekleyebilir....