Aile Mahkemesince; davacının talebinin mehir olarak ödenmiş olan (mehri muaccel) bir alacak değil, bağışlama vaadi (mehri müeccel) niteliğinde mehir senedinden kaynaklanan alacak talebine ilişkin olduğu, uyuşmazlığın aile hukukundan kaynaklanan alacak niteliğinde olmayıp genel hükümlere dayalı (TBK m. 286 vd) bir alacak talebi niteliğinde olduğu, davaya genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesinin bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince; borcun kaynağının mehir senedi olduğu, mehir senedinden kaynaklı alacak davalarında görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verilmiştir....
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TARİHİ : 17/03/2022 NUMARASI : 2021/335 ESAS - 2022/123 KARAR DAVA KONUSU : Bağışlama Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak KARAR : İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına yönelik davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderilmiş olmakla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi....
Asıl ve birleşen davalarda davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Mahkemenin bağış ile bağışlama sözünü birbirine karıştırdığını, ayrıca gerekçe ile hüküm arasında çelişki olduğunu, dava konusu alacak hakkında değerlendirme yaparken bağışlama sözünden dönme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin ortaya çıkartılması gerektiğini, nitekim mahkemenin de bu incelemenin yapılması gerektiğini kabul ettiğini, ancak bu incelemeyi eksik ve yanlış yaptığını, bağışlama sözünden dönme koşullarının gerçekleştiğine dair 21.11.2019 tarihli dilekçe ekinde kurumlar vergisi geçici beyannamelerini sunduklarını, 2019 yıl sonu itibariyle kesin olmayan faaliyet zararlarının 8,4milyon TL ve dönem zararlarının 5,7 milyon TL olarak gerçekleştiğini, mahkemenin bir yandan dava konusunu bağışlama sözü olarak nitelendirip bağışlama sözünden dönme koşullarını irdelerken diğer yandan bunu 10.05.2017 tarihli ek rapordaki tespitlerle sınırlı yapmasının hatalı olduğunu, mahkemenin bağışlama sözünden dönülebileceğini...
(Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 25/10/1965 gün 4557/5028 sayılı kararı) Mehri müeccel ileriye (evliliğin boşanma yada ölümle son bulması haline kadar) yönelik bir bağışlama vaadidir. Koca dışında üçüncü bir kişinin de bağışlama vaadi geçerlidir. Ancak bu durum Borçlar Kanununun 110.maddesinde yazılı üçüncü kişi yararına borç altına girme olmayıp, Borçlar Kanununun 238.maddesinde düzenlenmiş bağışlama vaadidir. Bağışlama vaadinin geçerliliği yazılı olma koşuluna bağlıdır. (BK m.238/1) Taraflar arasındaki davanın dayanağı olan sözleşme (mehir senedi) yazılı olarak düzenlenmiş olup mehirde belirlenen bedelin ne zaman ödeneceğine ilişkin bir kaydın bulunmadığı, ancak davalı vekilinin mehir alacağı talebinde bulunurken boşanma halinde talep edilebileceğini belirttiğine göre, davacının talebi , mehir olarak ödenmiş olan (mehri muaccel) bir alacak değil, bağışlama vaadi şeklinde (mehri müeccel) niteliğinde mehir senedinden kaynaklanan alacak talebine ilişkin olduğu anlaşılmıştır....
İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, mal rejimin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 285.maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir (Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s. 344,Yavuz, Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. B., İstanbul 2002, s. 222). Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez....
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekili ilk derece mahkemesine sunulan istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının gerekçesinin yasaya ve bilimsel değerlendirmeden uzak gerçek delillere dayanmadığını, davanın bağıştan dönme kaynaklı alacak davası olarak açıldığını ancak bağışlamanın koşullarının oluşmadığını, TBK'nın 295.maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığını, ülkemizin gelenek ve yaşam koşullarına göre,, anne ve babanın çocuklarına yaptıkları hediyelerin, karşılık gözetmeden verilen ahlaki bir görev olduğunu, TBK'nın 78/2.maddesinde ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmenin geri istenemeyeceğini, bağışlamanın tek yanlı bir işlem olmadığını, bağışlayanla bağışlanan arasında kurulan iki tarafın icap ve kabulü ile tamamlanan bir sözleşme olduğunu, bağışlayanın da bağışlama niyetinin varlığı, karine olarak kabul edilemeyeceğini, ispat edilmesinin zorunlu olduğunu, varsayımla delil bile sunulmadan şartlı bağış olarak kabul edilerek yasal olmayan...
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Uyuşmazlık, taşınmaz satış vaadinden kaynaklanan alacağa ilişkin olup, mahkemece Tükerici Mahkemesi sıfatı ile yargılama yapılarak hüküm verilmiştir. Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun 09.02.2012 günlü ve 2012/1 sayılı kararı ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kalan ve Tüketici Mahkemelerince verilen hüküm ve kararların temyizen inceleme görevi Yargıtay 13.Hukuk Dairesine verilmiştir. Ancak, anılan daire dosyayı dairemize göndermiş olduğundan; dosyanın Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunca temyiz incelemesini yapacak daire belirtilmek üzere dosyanını Hukuk Başkanlar Kuruluna gönderilmesine, 24.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Öncelikle, satış vaadinden doğan hakların aynı şekilde satış vaadi ile devredilmesinin mümkün olup olmadığının ve bunun hukuki durumunun ne olduğunun ortaya konulması gerekir. Satış vaadi sözleşmelerinin taraflarına kişisel hak verdiği tartışmasızdır. Bu niteliği gereği satış vaadinden doğan hakların da üçüncü kişilere devrinin mümkün olduğu kabul 2011/6889-20207 edilmelidir. Yargıtay da satış vaadinden doğan hakkın üçüncü kişiye temlikini geçerli saymaktadır. (Yargıtay 14. H.D. 30.3.2010 T. 2010/1003-3455 sayılı kararı) Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden doğan şahsi hakkın BK. 'nun 162. Maddesi uyarınca, borçlunun rızası aranmaksızın üçüncü bir kişiye devri mümkün ve geçerli olduğundan, alacağı temellük eden kişi de bu hakkı satışı vaad eden malike karşı ileri sürme hakkına sahiptir ve bu nedenle borcun yerine getirilmesini bu kişiden talep ve dava edebilir. (... ......
olduğunun açık ve net olduğu, davacının bir çok mal varlığı olduğu, oğlu olarak gördüğü müvekkiline yaptığı günü gelmeden ödemelerin bağışlama olduğunun açık olduğu, bağışlama idaresinin, bağışlayanın hal ve haraketlerinden yada olayın niteliğinden anlaşıldığı, kredi ödemelerinin hiçbir zaman ihtar çekilmeden ve gününden önce ödenmiş olması, bağışlama iradesinin göstergesi olduğunu, açılan davanın reddinin gerektiği, davacı aleyhine alacak miktarının %20'si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ettiği görülmüştür....
Dava, müteveffanın bağışlama sözleşmesini yaptığı 01/02/2012 tarihinde geçerli olan vasiyetnameye rağmen yapılan bağışlama sözleşmesinin iptali ve vasiyetnameye istinaden bağışlama sözleşmesine konu edilen kitapların davacıya teslimine ilişkindir. Somut olayda, müteveffanın Beyoğlu 33. Noterliğinin 21/07/1999 tarih, 5919 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde yaptığı vasiyetnamenin halen geçerli olduğunun ispatı anlamında davacı tarafından elde ki dava açılmış ve müteveffanın davalı yararına yaptığı 01/02/2012 tarihli bağışlama sözleşmesinin iptali ile geçerli olduğu iddia edilen vasiyetnameye ve bağışa konu edilen kitapların teslimi talep edilmiştir. Yargılamada ve üst dereceli mahkeme incelemesinde, öncelikle vasiyetname akabinde iptali talep edilen bağışlama sözleşmesi incelenecektir. Davanın konusu sadece bağışlama sözleşmesi değildir....