Dava davalıya satılan tutkalın bedelinin tahsili için icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkin olup, davalı vekili davacının sattığı tutkalın ayıplı olduğunu, ayıplı tutkal kullanılarak üretilen boyaların da ayıplı olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece hükme esas alınan 18.05.2011 tarihli bilirkişi raporunda “inceleme sırasında kendisine tutkal ve boyalardan numune verilmediğini numune verilseydi bile raf ömürleri dolmuş numune olacaklarından bunlar üzerinde yapılacak analizlerin sonuçlarının da kullanılabilir olmayacağını, ancak tespit raporu ile 13.08.2009 tarihli ilk bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde tutkalın ayıplı (kusurlu) olduğu gibi, davalı da ürettiği boyalarda stabilite testi uygulamadan ürünü piyasaya vermekte kusurlu olduğu” yönünde görüş belirtilmiştir. Anılan bu rapor hükme esas alındığına göre tarafların kusur oranları belirlenmeden davanın tümden reddi doğru görülmemiştir....
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, davacı site yönetiminin yaptırmak zorunda kaldığı eksik ve ayıplı iş bedellerine karşılık gelen 11.070TL'nin dava ve ıslah tarihleri gözetilerek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacı site yönetimine verilmesine, davacı site yöneticiliğinin site ortak alanlarında yer alan eksik ve ayıplı iş bedellerine ilişkin isteminin husumet yokluğu nedeniyle reddine, eksik ve ayıplı işler bedelinin davacı yöneticilerin arsa payları oranında davalıdan tahsili ile bu davacılara verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı eryaman 10....
Oysa ki; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasanın 4822 sayılı yasa ile değişik 4. maddesi ve Borçlar Kanunu 198. madde (Yeni Türk Borçlar Kanunu 223 mad.) hükmünce davaya konu dairede eksik ve ayıplı imalat olup olmadığı, ayıplı imalatın gizli ya da açık ayıp olup olmadığı, süresinde ihbar edilip edilmediği araştırma ve inceleme konusu yapılmamıştır. Hal böyle olunca, bu rapora itibar edilmesine olanak bulunmamaktadır....
Somut olayda davalı iş sahibi şirket vekili ayıplı malların davacı yüklenici şirkete iade edildiğini iddia etmiş ise de, bu iddiasını kanıtlayacak, yazılı bir belge dosyaya sunamamıştır. Ayrıca iddia ettiği gibi 17.03.2010 tarihli iade faturasının yüklenici şirkete tebliğ edildiğine ilişkin bir belge de bulunmamaktadır. Bu durumda davalı iş sahibi şirket tarafından ayıplı olduğu iddia edilen malların davalı iş sahibi şirketin elinde olduğunun kabulü gerekir. Davalı iş sahibi şirket tarafından kendilerine teslim edilen ve bedeli icra takibine konu yapılan malların ayıplı olduğunun ve davacı yüklenici şirkete iade edildiğinin kanıtlanamaması karşısında, miktarı uyuşmazlık konusu olmayan icra takibine konu iş bedeli yönünden itirazın iptâli ve takibin devamına karar verilmesi gerekirken mahkemece ayıplı olduğu iddia edilen malların davacı yüklenici şirkete teslim edildiği kabul edilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir....
Bayisi olduğu, dava dışı ...’ın davacıdan satın aldığı ... motorunun ayıplı çıkması nedeniyle ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ... ve ...A.Ş.hakkında ayıplı ... motorunun iadesi ve tazminat istemi ile dava açtığı, Yargıtay Yüksek 13. Hukuk Dairesi’nin 2002/3064 Esas, 2002/5782 Karar sayılı ilamı ile ithalatçı ...A.Ş. ile satıcı bayi ...’in müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı ve müteselsil sorumluluk da sorumluların birbirlerine rücu haklarının bulunduğuna karar verdiği hususları tartışmasızdır. Davacı ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı üzerine dosyanın davacısı ...’ın 23.321.60.-YTL. ödeme yaptığını belirterek ödenen 23.321.60.-YTL.nin rücuen tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili, müvekkili şirket merkezinin İstanbul’da olduğunu, bu nedenle ... Ticaret Mahkemesi’nin yetkili olmadığını, talebin zamanaşımına uğradığını, davacının Yargıtay ilamını hatalı yorumladığını, satılan motorun ayıplı olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir....
ın ayıp ihbarı konusundaki beyanına itibar edilmemiştir. 224.000 adet ayıplı etiketler dışındaki sözleşme konusu diğer etiketlerin ayıplı olduğu iddia edilmiş ise de; bilirkişi incelemesine sunulamaması nedeniyle ayıplı olup olmadığının tespiti mümkün olmadığı için, diğer etiketlerin de ayıplı olduğu iddiasının ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır. Tarafların durumlarına, olayın özelliklerine ve şartlara, infaz kabiliyetinin güçlüğüne, dosya içeriğine göre; alacak talebi hüküm altına alınmış olup, tespit edilen ayıplı etiketlerin ayıpsızı ile değişimi talebi konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Ayrıca 224.000 adet etiketin hurda olarak değerinin bulunabileceği düşünülerek alacak karşılığında etiketlerin hurda haline getirilmek suretiyle davacı tarafından davalıya iadesi cihetine gidilmiştir. İcra takip tarihinden önce davacı tarafından TBK.'...
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:Mahkemece, dava konusu malzeme yüzeylerinde gözlenen laminasyon ve çatlaklardan dolayı malzemelerin ayıplı olduğu, malzemelerin niteliği dikkate alındığında ayıbın olağan bir tecrübe ve muayene ile ortaya çıkabilecek nitelikte olmadığı; basınçlı kaplarda, bu malzemelerin kullanılması basınç dayanımı açısından sorun teşkil edeceğinden dolayı, malzemelerin basınçlı kap üretiminde kullanılamayacağı, davacının TBK. m. 223/2'ye uygun şekilde ayıp ihbarında bulunduğu, davacının dava dilekçesinde 27.07.2017 tarihli ... no.lu 23.858,66- USD ve 28.07.2017 tarihli ... no.lu 31.109,52- USD tutarlı fatura konusu ürünlerin ayıplı olduğunu iddia ederek cari hesaptan mahsubunu talep ettiğinden, söz konusu ayıplı ürünlerin davalıya iadesi şartıyla bu talebin kabul edilebileceği kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davaya konu 27/07/2017 tarihli ... nolu ve 28/07/2017 tarihli ... nolu fatura konusu ürünlerin ayıplı olduğunun tespitine, söz konusu ayıplı ürünlerin...
AŞ'nin garanti belgesi kapsamında imalatçının sorumluluğu hükümlerine göre sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne dava konubu aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesine, bunun mümkün olmaması halinde İİK'nun 24. maddesinin uygulanmasına, ayıplı aracın davalılara iadesine, karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Taraflar tacir olup uyuşmazlık ticari satışa konu aracın ayıplı olduğu ve misli ile değiştirilmesi gerektiği iddiasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla somut olayda 6102 sayılı TTK'nun 23. maddesindeki ayıplı mal satışına ilişkin özel hükümlerin uygulanması gerekir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda TBK'nun ayıplı mal satışına ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği yönündeki görüş bu nedenle isabetli değildir. 6102 sayılı TTK'nun 23/1-c maddesine göre; "malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı 2 gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir....
Yargılama sırasında mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmaksızın, dava konusu olayda, ayıplı ürünlerin toplam sipariş meblağının küçük bir kısmını oluşturduğu, ayrıca davalının ürünün değiştirilmesini/onarımını başından beri kabul ettiği, ancak davacının ayıplı ürünlerin değişimini kabul etmediği anlaşılmakla, ürünlerdeki ayıbın hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacak ölçüde olmadığı kanaatine ulaşılarak davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece karar verilirken ayıplı mobilyaların sipariş edilen mobilyalarla bir bütünlük arzedip etmediği yönünde bir inceleme yaptırılmamıştır. 6100 sayılı HMK'nın 266. maddesi gereğince çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişiye başvurulması zorunluluğu bulunmaktadır. Çözümü hukuk dışında teknik bilgiyi gerektiren bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmadan karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir....
Bu kaza nedeniyle meydana gelen değer kaybı araç ayıplı da olsa ürünün satıcısına ve ithalatçısına yüklenemez. O halde, mahkemece, aracın geçirdiği bu kaza nedeniyle uğradığı değer kaybının davalılara ödenmesi şartıyla, davanın kabulüne karar verilmelidir. Yine; mahkemece dava konusu aracın ayıpsız misli ile değişimi için davalılara teslimini hüküm altına almış ise de, ayıplı malın teslimi sırasında tüm takyidatlarından da arındırılması gerekmektedir. Bu itibarla mahkemece, davacının yerindeki ayıplı malın tüm takyidatlarından arındırılarak teslimine yönelik hüküm kurulmamış olması da doğru görülmemiştir. Her ne kadar yukarıdaki iki paragrafta gösterilen eksiklik ve hatalar usul ve yasaya aykırı olmakla bozmayı gerektirir ise de, bu yanlışların düzeltilmesi için yeniden yargılama yapılması gerekmeyip hükmün düzeltilerek onanması usulün 438/7 maddesi gereğidir....