İtirazın iptali davalarında icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanında takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Anılan tür bir alacaktan söz edilebilmesi için ise gerçek tutarın belli ve sabit olması veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için alacağın tüm unsurlarının bilinmesi ya da bilinebilecek durumda bulunması gereklidir. Buna göre, alacağın likit nitelikte olduğunun kabulü için borçlu tarafından tutarın araştırılarak belirlenmesi olanağının varlığı yeterlidir. 506, 1479, 2925, 2926, 5434 sayılı Kanunlarda yer almamakla birlikte ilk kez 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlığını taşıyan 56'ncı maddesinin ikinci (son) fıkrasında düzenlenen davanın yasal dayanağı niteliğindeki norm 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş, fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir....
Uygulamada, hatalı intibak ve hatalı terfi gibi şart tasarrufun yanlış yapılması (veya sonradan geri alınması) halinde, daha önce bu şart tasarrufa dayanılarak memura yapılan fazla ödemenin idare hukuku ilkelerine göre geri istenebileceği ve geri isteme süresinin 60 gün olduğu, ancak şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin ise Borçlar Kanununun haksız iktisap kuralları çerçevesinde geri istenebileceği (H.G.K.5.12.1984 tarih 387/997 sayılı kararı) kabul edilegelmektedir. O halde, herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin genel hükümler çerçevesinde BK'nun haksız iktisap kuralları çerçevesinde geri istenip istenemeyeceği tartışılmadan yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir....
Uygulamada, hatalı intibak ve hatalı terfi gibi şart tasarrufun yanlış yapılması (veya sonradan geri alınması) halinde, daha önce bu şart tasarrufa dayanılarak memura yapılan fazla ödemenin idare hukuku ilkelerine göre geri istenebileceği ve geri isteme süresinin 60 gün olduğu, ancak şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin ise Borçlar Kanununun haksız iktisap kuralları çerçevesinde geri istenebileceği (H.G.K.5.12.1984 tarih 387/997 sayılı kararı) kabul edilegelmektedir. O halde, herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin genel hükümler çerçevesinde BK'nun haksız iktisap kuralları çerçevesinde geri istenip istenemeyeceği tartışılmadan yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ Dava dilekçesinde 3.602.TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı taraf hükmü katılma yoluyla temyiz etmiş olup, temyiz defterine kayıt bilgilerine ve temyiz harç makbuzuna rastlanılamamıştır. Temyiz edenden hiç temyiz harcı alınmamışsa HUMK'nun 434.maddesinin 3.fıkrasına göre işlem yapılarak harcın alınması, temyiz harcı alınmış ise buna ait belgenin dosyasına konulması ve temyiz süresi geçmiş ise temyiz isteminin reddine, aksi takdirde dosyanın temyiz incelemesi için dosyanın mahalline, GERİ ÇEVRİLMESİNE, 25.10.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması halinde temyiz (kesinlik) sınırının saptanmasında alacağın tamamının gözetilmesi, tümü dava konusu yapılan bir alacağın kısmen kabulünde ise temyiz (kesinlik) sınırının belirlenmesinde kabul ve reddedilen miktarların esas alınması Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427’nci maddesi hükmü gereğidir. İnceleme konusu davada, ilk derece mahkemesince hüküm altına alınan ve temyiz denetimine konu olan tutar, yukarıda değinilen temyiz (kesinlik) sınırını aşmadığından, anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması hükmolunan miktar itibarıyla olanaksızdır. O halde davalı Kurum vekilinin temyiz dilekçesinin miktar itibarıyla kesinlik nedeniyle reddi gerekmektedir. O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenle davalı Kurum vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 23.09.2010 gününde oybirliği ile karar verildi....
Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması halinde temyiz (kesinlik) sınırının tespitinde alacağın tamamı gözetilmesi; tamamı dava edilen bir alacağın kısmen kabulünde ise temyiz (kesinlik) sınırının belirlenmesinde kabul ve reddedilen miktarların esas alınması HUMK'nun 427. maddesi hükmü gereğidir. Somut olayda, davacı Kurumca 18.362,92 TL yersiz olarak ödenen aylıklar toplamının tahsili talep edildiği, Mahkemece verilen kararı ile 18.318,71 TL'nin kabul edilip, geri kalan kısmı reddedilmiş olmakla, mahkemece reddedilen kısmın yukarıda değinilen temyiz (kesinlik) sınırının altında bulunduğundan, anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması olanaksızdır. O hâlde, davacı K.. vekilinin temyiz dilekçesinin miktar itibarıyla kesinlik nedeniyle REDDİNE, 05.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması halinde temyiz (kesinlik) sınırının tespitinde alacağın tamamı gözetilmesi; tamamı dava edilen bir alacağın kısmen kabulünde ise temyiz (kesinlik) sınırının belirlenmesinde kabul ve reddedilen miktarların esas alınması HUMK'nun 427. maddesi hükmü gereğidir. Somut olayda, davacı Kurumca 9.323,87 TL yersiz tedavi masrafının tahsili talep edildiği, mahkemece verilen karar ile 8.532,61 TL'nin kabul edilip, geri kalan kısmı reddedilmiş olmakla, mahkemece reddedilen kısmın yukarıda değinilen temyiz (kesinlik) sınırının altında bulunduğundan, anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması olanaksızdır. Hal böyle olunca, davacı Kurum vekilinin temyiz dilekçesinin, miktar itibariyle kesinlik nedeniyle reddi gerekir. S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenle davacı Kurum vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 19.01.2016 gününde oybirliği ile karar verildi....
için dosyanın tekrar mahalline geri çevrilmesine karar verilmesi gerekmiştir....
Şayet arsa sahiplerinden birisi dava açmazsa mahkemece ancak, dava açan paydaşların payına isabet eden miktarda alacağın hüküm altına alınması gerekir. Bu sebeple; dava açmayan .... sağ olup olmadığı, ölü ise davacı ...'ın bu kişinin mirasçısı olup olmadığı araştırılmadan tüm arsa sahiplerince dava açıldığı düşüncesiyle alacağın tamamının hüküm altına alınması doğru olmamıştır. .... Mahkemece yapılması gereken iş; davacı ...'ın arsa sahibi .... mirasçısı olup olmadığı araştırılarak, mirasçısı ise şimdiki gibi hüküm kurmak, mirasçısı değil ise, adı geçen davacının davasının aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle davasının reddine, diğer davacılar yönünden ise, bu davacıların paylarına isabet eden alacağın hüküm altına alınmasına karar vermek olmalıdır. Yukarda açıklanan gerekçelerle mahkeme kararının bozulması gerekmiştir....
Öte yandan, alacağın likit ve belli olması gerekir. Başka bir ifade ile borçlu tarafından alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya belirlenmek için bütün unsurlar bilinmekte veya bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından tahkik ve tayin edilmesi mümkün nitelikte olması yeterlidir. Borçlu ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Davalıya yapılan yersiz ödemelerin yasal faiziyle birlikte kendisinden geri alınması için başlatılan icra takibine yönelik itiraz üzerine açılan davanın yasal dayanaklarından olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinin ikinci fıkrasında, borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse alacaklı yararına ve istem üzerine tarafların durumuna, davanın ve hüküm altına alınan şeyin tahammülüne göre, hüküm altına alınan tutarın %40’ından aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata karar verileceği yönünde düzenleme öngörülmüştür....