Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/494 Esas sayılı dava dosyası ile önalım hakkının ileri sürüldüğünü, o davada tedbir kararı verilmesine rağmen satışın yapıldığını, bu nedenle pasif husumet nedeniyle davanın reddedildiğini, bundan sonra iki kez daha satışın yapıldığını, eldeki davanın son satışa ilişkin olduğunu belirterek; taşınmaz üzerine ihtiyati tedbir şerhi konulmasını, önalım hakkını önleme maksatlı satışta muvazaa iddiasının tespitini ve davalı ... adına kayıtlı tapunun iptali ile müvekkili adına tescilini talep etmiştir. Davalı vekili, davaya konu taşınmazın satış bedelinin 265.000,00TL olduğunu, ancak dava değerinin 10.000,00TL olarak gösterildiğini, harcın tamamlattırılması gerektiğini, ayrıca önalım hakkının miras payının ilk satış tarihinden itibaren en geç 2 yıl içinde sürülmesi gerektiğini ve eldeki davanın 17.06.2014 tarihinde açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir....

    Dava dosyasının incelenmesinde; eldeki davanın davalıya yapılan yersiz ödemenin tahsili istemine ilişkin olduğu, mahkemece davanın tapunun haksız ele geçirilmesi nedeniyle açılan tazminat davası olduğu belirtilerek tamamen dava dosyası ile ilgisi olmayan iş bu kararın yazıldığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, dosya kapsamına uymayan, başka bir davanın gerekçesini içeren kararın yalnızca bu nedenle bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına 13/12/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi....

      HÜKÜM: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere; 1- Dava; tapunun haksız ele geçirilmesine nedenine dayalı olarak yani vekaletin kötüye kullanılması nedeniyle açılan tazminat davası olup, Hakimler Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 21/06/2019 tarihli ve 678 sayılı kararı gereğince, dosyanın istinaf incelemesinin Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi tarafından yapılması gerektiğinden dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, Dosyanın Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'ne GÖNDERİLMESİNE, dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonunda, oybirliği ile karar verildi....

      Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21/09/2005 günlü ve 2005/6- 358- 470 sayılı kararında açıklandığı üzere önalım hakkının kullanılması için gerekli hak düşürücü süre öğrenme olgusu ile değil bildirim olgusu ile başlamaktadır. TMK.nun 733/3. maddesinin emredici hükmü uyarınca da bildirimin noter aracılığıyla yapılması gerekir. Hak sahibinin noter bildirimi dışında herhangi bir şekilde satışı öğrendiğini, bildiğini, haberdar olduğunu ileri sürerek hak düşürücü sürenin başlatılması olanaklı değildir. Öte yandan; önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanması TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmaz....

      Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir. Dava konusu payın satışına ilişkin hukuki işlemin tarafı olan davalı 3. kişi durumundaki davacıya karşı bedelde muvazaa iddiasında bulunamaz ise de davacı önalım hakkına engel olmak amacıyla satış bedelinin resmi satış senedinde yüksek gösterildiğini iddia edebilir ve bu iddiasını tanık dahil her türlü delille kanıtlayabilir. Önalım davasında dava konusu payın satış bedeli ile ödenmesi zorunlu harç ve masrafların toplamından ibaret olan önalım bedelinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 734/2. maddesi gereğince hükümden önce mahkemece belirlenecek uygun bir zaman içinde depo edilmesi için davacıya süre verilmesi gerekir....

        "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Karşıyaka 1.Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen, tarafları, tarih ve numarası yukarıda yazılı hükmün incelenmesi sırasında Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 9.10.2008 gün, 2008/10110-9981 sayılı, 6.Hukuk Dairesinin 12.2.2009 gün, 2008/11833-2009/1350 sayılı kararlarıyla meydana gelen görev uyuşmazlığının giderilmesi istenilmekle, 2797 sayılı Yasa uyarınca toplanan Başkanlar Kurulu’nca dairelerin görevsizlik kararlarıyla dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü: Dava; muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil; bu mümkün olmadığı takdirde önalım hakkına dayalı tapu iptali ve istemiyle açılmış; Mahkemece muvazaa nedeniyle tapunun iptali ve tescil yönünde hüküm kurulmuştur. Uyuşmazlığın bu niteliği ve temyiz edenin sıfatı ile temyizin kapsamı itibariyle hükmün temyizen incelenmesi görevi 1.Hukuk Dairesine aittir....

          Davalı taraf, fiili taksim savunması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince, fiili taksim nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili istinaf etmiştir. Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanması TMK'nın 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmaz. Kötüniyet iddiası 14.2.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu gibi halde savunmanın genişletilmesi söz konusu değildir. Eylemli paylaşmanın varlığı halinde davanın reddi gerekir....

          a sattığını, taşınmazların satış bedelinin muvazaalı olduğunu, gerçek satış bedelinin tespit edilerek depo edilmesini ve önalım hakkına dayanılarak tapunun iptali ile davacı adına tescilini istemiştir. Davalı vekili, davanın süresinde açılmadığını, fiili taksim bulunduğunu, gerçek bedelin satış senedinden daha yüksek olduğunu, davacının aynı taşınmazlarla ilgili başka şahıs aleyhine açmış olduğu 2012/310 Esas -2014/415 Karar sayılı önalım davasının fiili taksim nedeniyle 17.06.2014 tarihinde reddedilip, temyiz edilmeden kesinleştiğini, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, taşınmazda eylemli paylaşımın bulunduğu, bu hususun 2012/310 Esas, 2014/ 415 Karar sayılı dava dosyasında kesinleşen karar ile saptandığı, davalı tarafın eylemli paylaşım iddiasının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir....

            Davalı T4 vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının tek başına dava açma ehliyeti olmadığını, davanın diğer kat maliklerine ihbar edilmesi gerektiğini, belirsiz alacak davası olarak açılan davanın usulden reddi gerektiğini, ön alım hakkının mülkiyet hakkına getirdiği kısıtlama nedeniyle yasa koyucu ön alım hakkına özel şartlara bağladığı, sözleşmeden doğan ön alım hakkının kullanılabilmesi için öncelikle yazılı bir önalım sözleşmesinin yapılması gerektiği, önalım sözleşmesinin geçerliliğinin yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlı olduğu ortada yazılı bir sözleşme olmadığı hallerde önalım hakkından söz edilemeyeceğini, önalım hakkının kat mülkiyeti kanununda düzenlenen bir sözleşme olmadığını, TBK dikkate alındığında yönetim planının bir sözleşme olmadığı, müvekkilinin imzasını taşımadığı, davacının davaya dayanak yaptığı yönetim planı, devir edenin imzasını taşımadığı gibi önalım hakkına konu olan taşınmazın belirleyici özelliklerini de taşımadığından geçersiz olduğunu, kat mülkiyeti...

            Bu durumda mirasçılar arasında akdi önalım anlaşması yapıldığının kabulü gerekir. Borçlar Kanunu’nun 213 / 3 maddesi hükmü gereği yazılı şekilde yapılmış bu önalım sözleşmesi geçerlidir ve tarafları bağlar. Diğer yandan 12.11.2009 tarihinde bu anlaşma tapu sicilinin beyanlar hanesine ..., ... ve ...’ın hisselerini mirasçılar dışında üçüncü şahıslara satışlarında muvafakat alacakları şeklinde şerh edildiğinden şahsi nitelik taşıyan hak, ayni hak vasfını da kazanmış ve herkese karşı ileri sürülebilir hale gelmiştir. Bu halde davacının mirasçılar arasındaki anlaşma ve bu anlaşmanın tapuya şerh edilmesi nedeniyle dava konusu payın üçüncü kişi durumundaki davalıya satılması nedeniyle sözleşmeden kaynaklanan önalım hakkını kullanmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Kaldı ki davacı aynı zamanda tapu paydaşı olarak yasal önalım hakkı sahibidir....

              UYAP Entegrasyonu