Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; arabuluculuk dava şartının göz ardı edildiğini, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, davacının sözleşmeden dönme seçimlik hakkını kullanma talebinde bulunmamış olduğuna ilişkin itirazlarının dikkate alınmadığını, diğer davalı ile akdetmiş olduğu satış vaadi sözleşmesi ile belirlenen teslim tarihinin geçmiş olduğuna ilişkin iddiasının eksik inceleme sonucu kabul edildiğini, satış vaadi sözleşmesi hükümleri uyarınca satıcının bir kusuru olmaksızın sözleşmeden dönülmesi halinde alıcı davacının cezai şart ödeme sorumluluğu doğduğunu, hükmedilen karşı vekalet ücreti ve kullandırılan krediye faiz işletilmesi noktasında bir itirazlarının dikkate alınarak kararın kaldırılması gerektiğini, kredi sözleşmesinin tüm hüküm ve sonuçlarıyla iptaline ilişkin karar verilmişken tekrar bir menfi tespit hükmünün kurulmasının hatalı olduğunu, aleyhlerine hükmedilen alacak kalemlerinden dolayı tehiri icra taleplerinin bulunduğunu, tüm bu hususlar dikkate alınarak...
ferağının verilmesinin davalılara ihtar edildiğini, davalılar tarafından gönderilen ihtarnamede ise satış vaadi sözleşmesinin kabul edildiğini ve kat irtifakı kurulduğunda tapuların müvekkili adına tescil edileceğinin beyan edildiğini iddia ederek; 22 pafta 14038 parselde bulunan binanın normal kat 1 adet dairenin bedelinin tespitini, davanın belirsiz alacak davası olduğundan şimdilik 20.000,00TL'nin faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
Dava, davacının davalılardan Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile satın aldığı taşınmazları teslim almadığını, dava konusu taşınmazların eksik ifa nedeni ile değerinin beklenen oranda artmaması nedeniyle uğranılan zararlarının tazminini istemiş, davalılar cevabında, taşınmazların teslim edilmiş olduğunu, eksik ifa bulunmadığı, dava şartı yokluğundan davanın reddi gerektiğini savunmuş, yetki ve görev itirazında bulunmuşlardır. Mahkememizin 2022/332 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacının dosyamız davacısı, davalıların da dosyamız davalıları olduğu, her iki dosyadaki dava konusunun aynı Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesine ilişkin olduğu ve davacının bu sözleşme ile uğranılan zararların tazminini talep etmiş olduğu görülmüştür....
Dava, davacının davalılardan Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile satın aldığı taşınmazları teslim almadığını, dava konusu taşınmazların eksik ifa nedeni ile değerinin beklenen oranda artmaması nedeniyle uğranılan zararlarının tazminini istemiş, davalılar cevabında, taşınmazların teslim edilmiş olduğunu, eksik ifa bulunmadığı, dava şartı yokluğundan davanın reddi gerektiğini savunmuş, yetki ve görev itirazında bulunmuşlardır. Mahkememizin 2022/332 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacının dosyamız davacısı, davalıların da dosyamız davalıları olduğu, her iki dosyadaki dava konusunun aynı Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesine ilişkin olduğu ve davacının bu sözleşme ile uğranılan zararların tazminini talep etmiş olduğu görülmüştür....
Dava, davacının davalılardan Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile satın aldığı taşınmazları teslim almadığını, dava konusu taşınmazların eksik ifa nedeni ile değerinin beklenen oranda artmaması nedeniyle uğranılan zararlarının tazminini istemiş, davalılar cevabında, taşınmazların teslim edilmiş olduğunu, eksik ifa bulunmadığı, dava şartı yokluğundan davanın reddi gerektiğini savunmuş, yetki ve görev itirazında bulunmuşlardır. Mahkememizin 2022/332 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacının dosyamız davacısı, davalıların da dosyamız davalıları olduğu, her iki dosyadaki dava konusunun aynı Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesine ilişkin olduğu ve davacının bu sözleşme ile uğranılan zararların tazminini talep etmiş olduğu görülmüştür....
Davalı vekili ilk derece mahkemesine vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından dosyaya sunulan Aşiroğlu İnşaat Satış Sözleşmesi incelendiğinde sözleşmenin hukuken geçerli bir taşınmaz satış vaadi sözleşmesi olmadığını, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerlilik şartlarını taşımayan geçersiz bir sözleşme kullanılarak 3. kişi konumunda bulunan müvekkiline karşı herhangi bir talep yöneltilemeyeceğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; Görev hususu kamu düzeninden olup yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekmekle dava dışı yüklenici ile arsa malikleri arasında Gayrimenkul Satış Vaadi Ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi düzenlendiği, davanın temelinin yüklenicinin temlikine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemi hususunda toplanmaktadır....
GEREKÇE: Dava, taraflar arasındaki 01/12/2009 tarihli harici gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin geçerli olduğunun tespiti, taşınmazın davacıya teslimi ile tapu devrinin yapılması, davacının sözleşmeden doğan bakiye bedelin mahkemece depo edilmesi taleplerine ilişkindir. Mahkemece taraf delilleri celbedilmiş, bilirkişi raporu alınmış ve taraflar arasındaki sözleşmenin resmi şekilde yapılmaması nedeniyle geçersiz olduğu ve davacının yükümlülüklerinin tamamını yerine getirdiği tespit edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Taraflar arasında imzalanan satış vaadi sözleşmesinin harici olarak yapıldığı, taşınmazın davacıya teslim edilmediği satış bedelinin tamamının davacı tarafça ödenmediği ve tapu devrinin yapılmadığı hususları taraflar arasında ihtilafsızdır. Davalı Fi Yapı her ne kadar KHK kapsamında İstanbul Anadolu 2....
Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin imza tarihi 09.02.2017 ile davanın açıldığı 19.07.2019 tarihleri gözetildiğinde sözleşmede belirtilen 24 aylık teslim sürenin dolduğu, dosyaya yansıyan bilgilere göre projenin tamamlanmadığı teslim koşullarının dava tarihi itibariyle oluşmadığı anlaşılmakla, davacının 6502 sayılı TKHK m.11 uyarınca seçimlik haklarından sözleşmeden dönerek satış bedelini talep hakkının doğduğunun kabulü gerekir. Davacının talebi ödediği bedelin denkleştirici adalet ilkesi gereğince iadesi olması nedeniyle mahkemece davacı tarafından davalılara yapılan ödemeler gözetilerek denkleştirici adalet ilkesi gereğince yapılan hesaplama ile tespit edilen 240.347,61 TL’nin davalılardan tahsiline davacının kredi sözleşmesi nedeniyle borcunun bulunmadığına ve gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin iptaline dair verdiği kararda istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır....
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : Alacaklı tarafından başlatılan tapu kaydındaki şerhin terkini ile sözleşmeden kaynaklanan alacak konulu ilamlı takipte, borçlunun; alacaklı ile aralarında taşınmaz satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, takip dayanağı ilam ile ifaya izin taleplerinin reddolunarak lehlerine tazminat ödenmesine karar verildiğini, fakat anılan ilamın konusunun karma sözleşme olduğunu ve arsa payının satışı vaadi ile sözleşmeye dayalı olarak açılan fesih davası yahut tescil davası sonucunda şikayet konusu taşınmaz üzerinde mülkiyet değişikliği meydana geleceği için takibe dayanak ilamın kesinleşmeden icraya konulamayacağını ileri sürerek...
Satış vaadi sözleşmesi 2644 sayılı Tapu Kanununun 26/5. maddesinden yararlanılarak tapuya şerh verilmişse, lehine şerh konan kişinin sözleşme ile edindiği kişisel hakkı güçlenir ve bu şerhle kazanılan hak sonraki maliklere karşı da ileri sürülebilir hale gelir. Böylelikle şerhten sonra mülkiyet hakkı kazanan malikin kötüniyetli müktesip olduğu karine olarak kabul edilir. Fakat, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi tapuya şerh edilmemişse, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi uyarınca kural olarak tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımının korunması gerekir. Somut olayda ise; 31.08.2000 günlü satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerh verilmediğini, vaad borçlusu ...’ın taşınmazı 16.03.2004 tarihinde tapudan davalılardan ...’a, onun da 14.05.2004 tarihinde diğer davalı ...’a sattığı, böylelikle olayda Türk Medeni Kanununun 1024.maddesinin uygulama olanağı kalmadığı anlaşılmaktadır....