Somut olayda, davanın 01.06.2012 tarihinde açılması ve 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle 01.06.2002 tarihinden önceki döneme ait alacağın hüküm altına alınması mümkün değildir. Bilirkişi raporunda alacağın 16.01.2002 tarihinden itibaren hesaplanması hatalı olup ödeme tarihlerine göre alacağın 4.561,20 TL'lik kısmı zamanaşımına uğramış olup istenemez. Buna göre ilk dava değeri olan 100,00 TL'nin 01.07.2002 tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline dair mahkeme kararı yerindedir. Davacı vekili 26.12.2013 tarihinde ıslah harcı yatırarak bilirkişi raporu doğrultusunda dava değerini arttırarak 78.389,09 TL ve yasal faizinin tahsili olarak açıklamış ise de ıslah tarihinden 10 yıllık zamanaşımı süresi kadar geriye gidilmesi halinde bulunan 26.12.2003 tarihinden sonraki ilk ödeme olan 17.02.2004 ve sonrasına hükmedilmesi ve önceki kısmın zamanaşımı nedeniyle reddi yerindedir....
Belirtilen bu duruma göre sözleşme yapıldıktan sonra tesis edilse bile sözleşmeden kaynaklanmayan sözleşmeden doğan bir hak ve alacağın takibi niteliğini taşımayan, idarenin kamu gücüne dayanarak ve tek yanlı olarak tesis ettiği idari işlemlerin iptali istemiyle açılan davaların da idari yargı yerinde görülüp, çözümlenmesi zorunludur. Dosyanın incelenmesinden, dava konusu işlemin sözleşme yapıldıktan sonra tesis edilmekle birlikte, sözleşmeden kaynaklanan bir hak ve alacağın takibi niteliğini taşımadığı, idarenin işlemlerini geri alabileceğinin ve kesin kabulü yapılmamış bir yerin kiraya verilemeyeceğinin öne sürülerek tek yanlı olarak alındığı ve sözleşmeden önceki ihale işleminin geri alınması niteliğinde olduğu anlaşıldığından, bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın idari yargı yerinde görülüp, çözümlenmesi gerekmektedir....
Uygulamada, hatalı intibak ve hatalı terfi gibi şart tasarrufun yanlış yapılması (veya sonradan geri alınması) halinde, daha önce bu şart tasarrufa dayanılarak memura yapılan fazla ödemenin idare hukuku ilkelerine göre geri istenebileceği ve geri isteme süresinin 60 gün olduğu, ancak şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin ise Borçlar Kanununun haksız iktisap kuralları çerçevesinde geri istenebileceği (H.G.K.5.12.1984 tarih 387/997 sayılı kararı) kabul edilegelmektedir. O halde, herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin genel hükümler çerçevesinde BK'nun haksız iktisap kuralları çerçevesinde geri istenip istenemeyeceği tartışılmadan yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir....
Öte yandan, alacağın likit ve belli olması gerekir. Başka bir ifade ile borçlu tarafından alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya belirlenmek için bütün unsurlar bilinmekte veya bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından tahkik ve tayin edilmesi mümkün nitelikte olması yeterlidir. Borçlu ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. İİK 67/2'deki %40'dan ibaresi, 02.07.2012 tarihinde ve 6352 sayılı Kanun'nun 11. maddesi ile %20'sinden şeklinde değiştirilmiştir. İİK.'nun 67. maddesinde değişiklik yapan 6352 sayılı Kanun'nun 11. maddesi 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6352 sayılı Kanun'nun 38. maddesi ile İİK'na eklenen geçici 10. maddeye göre, bu kanunun ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takip işlemleri hakkında değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edilir. Geçici 10. maddesindeki “takip işlemleri” ibaresini takip talebi olarak anlamak gerekir....
Mahkemece; davacı idarenin yanlış tasarrufundan dolayı ödemelerin geri alınması, hatalı işlem nedeniyle fazla yapılan ödemelerin davalının hilekar ... dışı beyanı ile yokluk ve mutlak butlan ile malül olmadığı için geri istenemeyeceğinden davanın reddi cihetine gidilmiş hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Borçlar Kanununun 62. maddesi gereğince, borç olmayanı rızası ile ödeyen kimse yanlışlığa düştüğünü ispat ettiği takdirde ödediğini geri isteyebilir. Yine, HGK.nun 2005.12.1984 tarih, 1982/13-387 E.-1984/997 K. sayılı kararında; herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemelerin idare tarafından BK.nun sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri istenebileceği açıklanmıştır. Mahkeme gerekçesiyle belirtilen, Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu'nun 22.12.1973 ... ve 1968/8-1973/14 sayılı kararı; idarenin “şart tasarrufuna” ilişkindir. Somut olayda ise; davacı idarenin davalıya mevzuata aykırı olarak yaptığı hatalı ödemeden sözedilmektedir....
İtirazın iptali davalarında icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanında takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Anılan tür bir alacaktan söz edilebilmesi için ise gerçek tutarın belli ve sabit olması veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için alacağın tüm unsurlarının bilinmesi ya da bilinebilecek durumda bulunması gereklidir. Buna göre, alacağın likit nitelikte olduğunun kabulü için borçlu tarafından tutarın araştırılarak belirlenmesi olanağının varlığı yeterlidir. 506, 1479, 2925, 2926, 5434 sayılı Kanunlarda yer almamakla birlikte ilk kez 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlığını taşıyan 56'ncı maddesinin ikinci (son) fıkrasında düzenlenen davanın yasal dayanağı niteliğindeki norm 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş, fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir....
Davacının davadan vazgeçme şeklindeki beyanı 6100 sayılı HMK'nın 123. maddesinde düzenlenen davanın geri alınması niteliğinde olup, vazgeçme davalının açık rızası ile mümkün olduğu halde, mahkemece davalının, davanın geri alınmasına karşı beyanı alınıp, açıkça rıza göstermesi halinde davanın açılmamış sayılmasına, rızanın bulunmaması halinde dava geri alınamayacağından, yargılamaya devam için esası incelenip sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, davacının beyanının feragat olarak (HMK307 vd.) nitelendirilmesi ve davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenlerle davacı yararına bozulması gerekmiştir.'' şeklindedir. Davacı vekilinin vazgeçme beyanı 6100 sayılı HMK'nın 123. Maddesinde düzenlenen davanın geri alınması niteliğinde olduğu kabul edilmiş ve davalı vekiline davanın geri alınmasına muvafakat edip etmedikleri sorulmuş, davalı vekili ise davanın geri alınmasına muvafakat etmediklerini beyan etmiştir....
Dolayısıyla geriye sadece kararı temyiz eden ve davanın geri alınmasına rıza gösteren ... mirasçı olarak kalmıştır. Davanın geri alınması, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 123 üncü maddesi uyarınca karşı tarafın açık kabulüne bağlı olup hüküm kesinleşinceye değin yapılabilir. Davacı vekilinin, hüküm henüz kesinleşmemiş iken usulen tevsik olunan davanın geri alınmasına ilişkin beyanı ve davalı ... vekilinin açık kabulü sonuç doğurucu nitelikte olduğu anlaşılmış olup, davanın geri alınmasına ilişkin talep konusunda bir karar verilmek üzere Bölge Adliye Mahkemesinin esastan vermiş olduğu kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir." gerekçesiyle bozulmuş, Dairemizce usul ve yasaya uygun olan bozma ilamına uyulmuştur. Dairemizce verilen kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay aşamasında davada davacı temlik alan vekili 08/02/2023 tarihli dilekçe ile davanın HMK.nun 123.maddesi gereğince geri alındığını bildirmiştir....
İtirazın iptali davalarında icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanında takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Anılan tür bir alacaktan söz edilebilmesi için ise gerçek tutarın belli ve sabit olması veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için alacağın tüm unsurlarının bilinmesi ya da bilinebilecek durumda bulunması gereklidir. Buna göre, alacağın likit nitelikte olduğunun kabulü için borçlu tarafından tutarın araştırılarak belirlenmesi olanağının varlığı yeterlidir....
Başkanlığı vekilinin temyiz itirazı yönünden; Dava dışı işverene ait işyerinde hizmet akdine tabi gerçek çalışma olgusunun gerçekleşmediği kanıtlanan davalı sigortalı hakkında, Kurumca yersiz karşılanan sağlık hizmet bedellerinin yasal faiziyle birlikte geri alınması için başlatılan icra takibine yönelik itiraz üzerine açılan davanın yasal dayanaklarından olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun takip tarihi itibarıyla yürürlükte olan 67/2. maddesinde, borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse alacaklı yararına ve istem üzerine tarafların durumuna, davanın ve hüküm altına alınan şeyin tahammülüne göre, hüküm altına alınan tutarın %40’ından aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata karar verileceği belirtilmiştir. İtirazın iptali davalarında icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanında takibe konu alacağın likit olması da zorunludur....