tarihli satış ve zilyetliğin devri sözleşmesi ve davalıdan aldığı hak sahipliği evrakları ile birlikte başvurduğunda tahsis işleminin T5 adına yapıldığını artık devir işleminin mümkün olmadığının ifade edildiğini, T3sine 19/01/2016 tarih ve 3765 sayılı dilekçe ile başvurduğunu ve hak sahipliğinin adına devrini talep ettiğini bu talebinin 29/01/2016 tarih ve 5265 sayılı yazısı ile hak sahipliği tahsisinden sonra taraflarınca yapılan işlem hak sahipliğinin devrine esas resmi bir işlem olmadığından dolayı hak sahipliği devrinin yapılamadığı şeklinde talebinin reddedildiğini ancak devir işlemleri yapıldığı duyumlarının üzerine 23/03/2016 tarihli dilekçe ile yeniden başvuru yaptığını 15/07/2016 tarih ve 30599 sayılı cevabi yazısı ile talebinin değerlendirmeye dahi alınmadığı cevabının verildiğini, tahsis hakkının şahsi bir hak doğuran bir işlem olduğunu alınıp satılması veya devri konusunda belli bir şekil şartı olmadığını tahsis hakkının devrinin tapu satışı gibi katı şekil şartına bağlı...
Davacı, Mahalli İskan Komisyonu’nun 22.12.1992 tarihli kararıyla 2510 sayılı Kanun uyarınca davalıların hak sahibi sayılmasına karar verilip 1464 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan Halil ve ailesi adına tahsisen tescil edildiğini, bilahare Mahalli İskan Komisyonu’nun 27.04.2012 tarih ve 345 sayılı kararı ile, başvuru veya hak sahipliği karar tarihinden önce davalıların mirasbırakanı ... ’in Bağ-Kur kaydının bulunması nedeniyle hak sahipliğinin iptaline karar verildiğini, davalıların hak sahipliğinin iptali kararının iptali istemiyle açtıkları davanın Hatay İdare Mahkemesinin 2015/434 Esas, 2015/665 sayılı kararı ile açılmamış sayılmasına karar verilip kesinleştiğini, kaydın hukuki dayanağının kalmadığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescilini istemiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır....
hak kazanıldığının tespitine ilişkin hüküm kurulması”gereğine işaret edilerek yeniden değerlendirme yapılmak üzere bozulmuştur....
Davacı kurumdan, davalının 01.01.1994 tarihli tahsis talep tarihinde 506 sayılı Kanun'a göre bağlanan aylığa esas sigortalılık süreleri ile prim ödeme gün sayılarının tek tek belirlenmesi, 5434 sayılı Kanun'a tabi çalışmaların dahil edilip edilmediğinin tespiti, bu tarihte 5434 sayılı Kanun'a göre de yaşlılık aylığı bağlanıp bağlanamayacağı, bu tarihte bağlanması mümkün değilse 5434 sayılı Kanun'a göre en erken hangi tarihte tahsis şartlarının oluştuğunun ve aylık miktarının ne kadar olacağının belirlenmesi ile dosyaya eklenmesi için dosyanın mahalline GERİ ÇEVRİLMESİNE, davalının temyiz itirazlarının bu noksanlık giderilip dosyanın gönderilmesinden sonra incelenmesine, 19.03.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi....
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün 1. fıkrasının silinerek yerine; "1) Davanın kabulü ile, Davacının 01.06.2017 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının ve biriken aylıklarının 01.09.2017 tarihi başlangıç kabul edilerek,her bir aylık için aylığa hak kazanılan tarihten itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesi gerektiğinin tespitine," kararın bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15.09.2020 gününde oybirliği ile karar verildi....
HUKUK DAİRESİ DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL (YOLSUZ TESCİL) Taraflar arasında görülen davada; Davacı vekili, mülga 2510 sayılı İskan Kanunu kapsamında göçebe hayatı yaşadıkları iddiası ile başvuran davalıların, Mahalli İskan Komisyonu'nun 09.08.2002 tarih ve 135 no'lu kararı ile tarımsal iskan hak sahipliğini elde etmesi nedeniyle dava konusu 2617 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına tescil edildiğini, ne var ki davalıların hak sahibi olarak belirlendikleri tarihten önce Devlet eliyle verilip topraklandırıldıklarının tespiti üzerine Mahalli İskan Komisyonu'nun 14.12.2011 tarih ve 153 no'lu kararı ile hak sahipliğinin iptal edildiğini, kaydın temelsiz kaldığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescilini istemiştir....
nun 1978 yılında vefat eden babası Rüştü'ye ait 212 ada 22 parsel sayılı taşınmazdaki binanın yıkılması nedeni ile müracaatta bulunduğunu, talep taahhütnamesinin ekine 1975 tarihli tapu belgesini eklediğini, 2001 yılında çekilen kura sonucu adına isabet eden evi teslim aldığını, ancak muris Kemal'in babasından kendisine intikal eden hissesini 04.07.1994 tarihinde diğer hissedar Mustafa Durdu'ya sattığını, geçersiz eski tapu ile müvekkil idareyi yanıltmak sureti ile kendisini hak sahibi imiş gibi göstererek kalıcı konuta hak sahibi olduğunu ve konutu teslim aldığını, ölü Kemal'in geçersiz tapu ile hak sahibi olduğunun tespit edilmesi üzerine 04/10/2007 tarihinde mahalli inceleme komisyonu kararı ile 7269 sayılı yasanın 29. Maddesi uyarınca hak sahipliğinin iptal edildiğini, konutu boşaltması yönünde tebligat da yapıldığını, konutun teslim edilmemesi üzerine aleyhine tapu iptal tescil davası açıldığını, ancak bu davanın açılmasından önce K.....
Davalı-karşı davacı vekili, dava konusu buluşu müvekkilinin davacı işveren yanında çalışmaya başlamadan önce tasarladığını ve hayata geçirdiğini, tamamen kendi çalışması sonucu gerçekleştirdiği buluş üzerinde davacının hak sahibi olmasının mümkün olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin patentten doğan diğer hak ve talepleri saklı kalmak kaydıyla dava konusu patent üzerindeki davacı-karşı davalının payının ve hak sahipliğinin müvekkiline devredilmesini, bu talepleri kabul edilmediği taktirde, davacının patentteki hak sahipliğinin hükümsüzlüğü ile buluş sahibinin müvekkili olduğunun ve patent başvurusu yapma, patent alma hakkının ve tamamı ile patentin müvekkiline ait olduğunun tespitini talep ve dava etmiş, asıl davanın ise reddini istemiştir. Mahkemece asıl davanın kabulüne,karşı davanın ise reddine dair verilen karar davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce onanmıştır. Davalı/karşı davacı vekili bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur....
Eldeki davada, Mahkemece verilen 09.05.2017 günlü karar Dairemizin 12.09.2017 günlü ilamı ile özetle; davacı hakkında hakkı doğuran olay tarihi itibarıyla yürürlükteki yasal mevzuat gereğince babası üzerinden ölüm aylığı tahsis edilemeyeceği gibi süreç içerisindeki yasal değişiklikler karşısında da çift aylığa hak kazanamadığı” hususu belirtilmiş, mahkeme kabulündeki iyi niyetli zenginleşen hükümlerince iade ile yükümlü olmadığına dair yaklaşımın isabetsiz olup, davacının belirttiği kuruma karşı borçlu olmadığının veyahut başka bir deyişle Kurum alacağının ne miktarda olması gerektiğinin tespiti isteminin, yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa’nın 96’ncı maddesi olup, Türk Borçlar Kanununa göre özel kanun olan ve uygulama önceliği bulunan 5510 sayılı Yasa kapsamında davalı kurumun alacağının kapsamının belirlenmesi gerektiği ve 96’ncı maddenin “b” fıkrası kapsamında uygulama yapılması ile davalı Kurum alacağının belirlenmesi gereklerine işaret edilmiştir....
hem de ana/babasından aylığa hak kazanan kız çocuklarına yüksek olan aylığın ödenmesine devam edileceğini belirterek istinaf talebinde bulunmuştur....