HUKUK DAİRESİ DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL (YOLSUZ TESCİL) Taraflar arasında görülen davada; Davacı vekili, mülga 2510 sayılı İskan Kanunu kapsamında göçebe hayatı yaşadıkları iddiası ile başvuran davalıların, Mahalli İskan Komisyonu'nun 09.08.2002 tarih ve 135 no'lu kararı ile tarımsal iskan hak sahipliğini elde etmesi nedeniyle dava konusu 2617 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına tescil edildiğini, ne var ki davalıların hak sahibi olarak belirlendikleri tarihten önce Devlet eliyle verilip topraklandırıldıklarının tespiti üzerine Mahalli İskan Komisyonu'nun 14.12.2011 tarih ve 153 no'lu kararı ile hak sahipliğinin iptal edildiğini, kaydın temelsiz kaldığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescilini istemiştir....
nun 1978 yılında vefat eden babası Rüştü'ye ait 212 ada 22 parsel sayılı taşınmazdaki binanın yıkılması nedeni ile müracaatta bulunduğunu, talep taahhütnamesinin ekine 1975 tarihli tapu belgesini eklediğini, 2001 yılında çekilen kura sonucu adına isabet eden evi teslim aldığını, ancak muris Kemal'in babasından kendisine intikal eden hissesini 04.07.1994 tarihinde diğer hissedar Mustafa Durdu'ya sattığını, geçersiz eski tapu ile müvekkil idareyi yanıltmak sureti ile kendisini hak sahibi imiş gibi göstererek kalıcı konuta hak sahibi olduğunu ve konutu teslim aldığını, ölü Kemal'in geçersiz tapu ile hak sahibi olduğunun tespit edilmesi üzerine 04/10/2007 tarihinde mahalli inceleme komisyonu kararı ile 7269 sayılı yasanın 29. Maddesi uyarınca hak sahipliğinin iptal edildiğini, konutu boşaltması yönünde tebligat da yapıldığını, konutun teslim edilmemesi üzerine aleyhine tapu iptal tescil davası açıldığını, ancak bu davanın açılmasından önce K.....
Davalı-karşı davacı vekili, dava konusu buluşu müvekkilinin davacı işveren yanında çalışmaya başlamadan önce tasarladığını ve hayata geçirdiğini, tamamen kendi çalışması sonucu gerçekleştirdiği buluş üzerinde davacının hak sahibi olmasının mümkün olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin patentten doğan diğer hak ve talepleri saklı kalmak kaydıyla dava konusu patent üzerindeki davacı-karşı davalının payının ve hak sahipliğinin müvekkiline devredilmesini, bu talepleri kabul edilmediği taktirde, davacının patentteki hak sahipliğinin hükümsüzlüğü ile buluş sahibinin müvekkili olduğunun ve patent başvurusu yapma, patent alma hakkının ve tamamı ile patentin müvekkiline ait olduğunun tespitini talep ve dava etmiş, asıl davanın ise reddini istemiştir. Mahkemece asıl davanın kabulüne,karşı davanın ise reddine dair verilen karar davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce onanmıştır. Davalı/karşı davacı vekili bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur....
Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır. Eldeki dosyada, davacı mirasçıları murislerinin 15.03.1975-16.07.2004 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespiti istemli açmış olduğu davada, mahkemece davanın ispatlanamadığından reddine karar verilmiştir. Mahkemece, bozma gerekleri yerine getirilmediği gibi davacının uzun süre sigortasız çalışması da hayatın olağan gereklerine aykırı olduğu açıktır....
Sigortası Kanun 21. ve 76. maddeleridir. 5510 sayılı Kanunun “İş Kazası ve Meslek Hastalığı ile Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile tazmin sorumlularının Kurum karşısındaki sorumluluğu bir tavanla sınırlandırılmış olup, bu sorumluluk “...sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı…” bulunmaktadır....
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, ilk defa 2008/Ekim ay başından sonraki süreler için ölüm gelir/aylığı bağlanacak olan hak sahiplerine ilişkin şartların tespitinde Kanun'un 34. maddesinin esas alınacağını, aylığın kesilmesi ile yeniden başlatılmasında da Kanun'un 35. madde hükümleri uygulanacağını, ancak, ölüm gelir aylıklarının hesaplanması ve hak sahiplerine paylaştırılmasında ölüm tarihindeki mevzuatın esas alınacağını, davacının 30.11.2018 tarihinde ölüm aylığı talebinde bulunduğunu, hak sahipliğinin en erken eşinin vefat ettiği tarih olan 09.01.2013 tarihinde başladığı, daha önce evli olduğu için babasından aylık alma hakkı olmadığını, Yönetmelik'te açıkça hak sahipliğine ilişkin koşulların tespitinde hak sahibi olma niteliğinin kazanıldığı tarihteki kanun hükümlerinin uygulanacağının belirtildiğini, davacının hak sahipliğinin eşinin vefat ettiği tarih olan 09.01.2013 tarihinde başladığını, hak sahipliği niteliğini sağladığı bu tarihte geçerli olan yasanın 5510 Sayılı...
Kabule göre de; teselsüle dayanan davalarda; Kurum, sigortalı ya da hak sahiplerine yaptığı sosyal sigorta yardımlarının tümünün tazminini, bütün sorumlulardan birlikte veya sorumluların her birinden ayrı ayrı ya da sadece birinden istemek hakkına sahip olup, tazmin sorumlularının her biri, vefatları halinde de mirasçıları, Kuruma karşı zararın tamamından müteselsilen, fakat birbirlerine karşı kendi ya da murislerinin kusurları oranında sorumlu olmaları karşısında kurum zararı, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili gerektiğinin gözetilmemesi, isabetsizdir. O halde, davacı Kurum ve davalılardan ... avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılardan ...'a iadesine, 12.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi....
duymasının nedeninin araştırılması gerektiğini, davacıların şimdi dava açmalarının MK 2. maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, ...ibaresinin müvekkili tarafından kullanılmaması için müvekkilinin uyarıldığı iddiasının doğru olmadığını, davacı taraf ile yapılan görüşmelerin hiç birisinde müvekkilinin ...ismini kullanmaktan vazgeçeceğini belirtmediğini, ...markası üzerinde her iki tarafın da hak sahipliğinin bulunduğunu, bu markanın her iki tarafça 30 senedir, nizasız ve fasılasız kullanıldığını, müvekkilinin hak sahibi olduğu bir markayı kullanmasının ne marka hakkına tecavüz ne de haksız rekabet oluşturmayacağının, kaldı ki faaliyet alanlarının farklı olduğunu, müvekkilinin ...markasını sadece 24. emtia sınıfında kullandığını ve kumaş ticareti yaptığını, oysa davacıların tekstil ve konfeksiyon alanlarında çalıştıklarını müşteri portföylerinin farklı olduklarını savunarak davanın reddini istemiştir....
Kastı ya da sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı hareketi ile iş kazası veya meslek hastalığına neden olan işveren, sigortalı veya hak sahibine karşı tazminat ödeme yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Madde metninden anlaşılacağı üzere, bu durumda sigortalı ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımlarında bulunan Kurumun yaptığı yardımları, işverenden rücuan isteme hakkı vardır. İşverenin borcunun sözleşmeden aykırılık kaynaklı olup, geçerli bir ...... olduğu ve alacaklı konumundaki sigortalı veya hak sahibinin bu yardımlarla kısmen ya da tamamen tatmin edildiği açıktır. Burada sigortalı veya hak sahibine Kurumca bağlanan gelirler yönünden tazminat miktarı başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri olarak öngörülmüştür. Ancak açıkça söz konusu tutarın, sigortalı veya hak sahibinin işverenden isteyebileceği tutarı aşamayacağı, bir başka deyişle kurumun rücu hakkının anılan tutara bağlı ve sınırlı olduğu düzenlenmiştir....
Ne var ki, sigorta şirketi tarafından poliçeye dayalı olarak, sigortalı, ya da hak sahiplerine yapılan ödemenin; kurumun rücu hakkının sigortalı, ya da hak sahiplerine tanınan haktan bağımsız olarak kullanılması, başka bir anlatımla, halefiyet ilkesine dayanmaması nedeniyle, 506 sayılı Kanunun 26. maddesi kapsamındaki diğer tazmin sorumlularının tavan sınırlamasına tabi olmayan sadece sigortalı ya da hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin değeri ve buna uygulanan kusur payı ile sınırlı bulunan sorumluluklarında rücu alacağından düşülemeyeceği de unutulmamalıdır. Yukarıda açıklanan hukuki ilkeler gözetildiğinde; Mahkemece; davalı ......