Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesindeki, “iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı...
Anılan maddenin birinci fıkrası hükmü, sigortalıya ya da ölümü halinde hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin işverenden rücuan tahsili koşulları düzenlenmiş olup; işverenin sorumluluğu için, zarara uğrayanın sigortalı olması, zararı meydana getiren olayın iş kazası veya meslek hastalığı niteliğinde bulunması, zararın meydana gelmesinde işverenin kastının veya sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin ve bu hareket ile meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı arasında illiyet bağının bulunması gerektiğini düzenlemiştir....
Davalı vekili cevap dilekçesinde; ... plaka sayılı aracın müvekkili şirkete ZMSS poliçesi ile sigortalı olduğunu, dava dilekçesinde geçici ve kalıcı iş görmezlik tazminatının 5000 TL talep edilmiş, ancak ne kadar geçici ne kadar kalıcı iş görmezlik talep ettiğinin belirtilmediğini, geçici iş görmezlik ve tedavi giderlerinin genel şartlar uyarınca teminattan çıkarıldığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla kazanın çift taraflı olup kusur oranlarının belirlenmesi gerektiğini, davacının maluliyet durumunun adli tıp kurumunca belirlenmesi ve konusunda uzman aktüerya bilirkişi tarafından kusur durumu da gözetilerek tazminat hesaplanması yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir....
Bu durumda; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı'na müzekkere yazılarak, davaya konu kazaya ilişkin olarak iş kazası yönünden araştırma yapılıp yapılmadığı ve olayın iş kazası olarak kabul edilip edilmediği; olayın iş kazası olarak kabulü suretiyle, davaya konu kazadaki kalıcı maluliyeti nedeniyle davacıya iş göremezliğine ilişkin gelir bağlanıp bağlanmadığı; gelir bağlanmış ise, rücuya tabi olup olmadığı ve rücu istemli dava açılıp açılmadığı; bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin ne olduğu hususlarının sorulması; bağlanan gelir rücuya tabi ise 5510 sayılı Kanun'un 21. maddesi hükmü değerlendirilerek tazminatın belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu, yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetli olmamıştır....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacı vekili, davalı şirkete Grup ferdi kaza poliçesi ile sigortalı iş yerinde çalışan murislerinin kalp krizi geçirerek vefat ettiğini belirterek söz konusu poliçeden kaynaklanan vefat tazminatı bedeli olan 100.000,00 TL'nin davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, söz konusu olayın genel şartlarda açıklanan kaza tabirine uygun bir durum olmadığından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre, davanın reddine, karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir....
Mahkemece, %90 davalı işveren kusuru ile yapılan gerçek zarar hesabı çerçevesinde davanın kabulüne karar verilmiştir. 1-) 5510 sayılı Kanunun “İş Kazası ve Meslek Hastalığı ile Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile tazmin sorumlularının Kurum karşısındaki sorumluluğu bir tavanla sınırlandırılmış olup, bu sorumluluk “...sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı…” bulunmaktadır....
Kastı ya da sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı hareketi ile iş kazası veya meslek hastalığına neden olan işveren, sigortalı veya hak sahibine karşı tazminat ödeme yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Madde metninden anlaşılacağı üzere, bu durumda sigortalı ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımlarında bulunan Kurumun yaptığı yardımları, işverenden rücuan isteme hakkı vardır. İşverenin borcunun sözleşmeden aykırılık kaynaklı olup, geçerli bir borç olduğu ve alacaklı konumundaki sigortalı veya hak sahibinin bu yardımlarla kısmen ya da tamamen tatmin edildiği açıktır. Burada sigortalı veya hak sahibine Kurumca bağlanan gelirler yönünden tazminat miktarı başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri olarak öngörülmüştür. Ancak açıkça söz konusu tutarın, sigortalı veya hak sahibinin işverenden isteyebileceği tutarı aşamayacağı, bir başka deyişle kurumun rücu hakkının anılan tutara bağlı ve sınırlı olduğu düzenlenmiştir....
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, davalıların gelirler yönünden tazmin sorumluluğunun ilk peşin sermaye değerli gelir üzerinden belirlenmesi yönündeki mahkeme yaklaşımı yerinde bulunmakta ise de; 15.030,91 TL olan ilk peşin değerli gelir miktarının 31.151,97 TL olarak alınması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir....
kararı ile iptal edilmiş, buna göre, sigortalı veya hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (gerçek zarar = dış tavan) tutarı ile sınırlı olan Kurumun rücu alacağı, iptal sonrasında, kanundan doğan, kendine özgü, sigortalı veya hak sahiplerinin hakkından bağımsız, basit rücu hakkına dönüşmüştür....
Davacının, yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanmadığının belirlenebilmesi için 506 sayılı Yasa kapsamında geçen sigortalı çalışmalarının hiçbir şüphe ve tereddüte yer bırakmayacak bir biçimde belirlenmesi gerekirken hizmet döküm cetvelleri arasındaki karşıtlık giderilmeden ve davacının sigortalı çalışmaları (primi ödenen gün sayısı) sağlıklı bir biçimde belirlenmeden karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Yapılacak iş, Kurumdan, davacının sigortalı çalışmalarının bildirilmesine dair dönem bordroları da (aylık prim ve hizmet belgesi) incelenmek suretiyle davacının 2003 ve 2004 yıllarındaki sigortalı çalışmalarını (primi ödenen gün sayısını) hiçbir şüphe ve tereddüte yer bırakmayacak bir biçimde belirlemek, davacının istemini de gözönünde tutarak 506 sayılı Yasa'nın Geçici 81.maddesine göre yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanmadığına karar vermekten ibarettir....