Taraflar arasındaki zilyetliğin korunması ve haksız el atmanın önlenmesi davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Davacı ...; Lüleburgaz İlçesi, ......
Mahkemece, taraflar arasında imzalanan protokolün zilyetliğin devri sözleşmesi niteliğinde olduğu, zilyetliğin korunması ile ilgili davalara H.U.M.K nun 8/2-3 maddesi gereği Sulh Hukuk Mahkemesinde bakılacağı gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı ile davalılardan ... arasında imzalanan tarihsiz protokolden kaynaklanmaktadır. Davacı protokolde belirtilen taşınmazın kira gelirinin ve kullanma hakkının kendisine ait olduğunun tespiti için eldeki bu davayı açmıştır. Uyuşmazlığın mahkemenin nitelendirmesinde belirtildiği gibi zilyetliğin korunması ile ilgisi yoktur.Dava dilekçesinde müddeabih 7200 TL gösterildiğine göre davaya bakmak görevi Asliye Hukuk mahkemesinin görevine girmektedir. O halde, mahkemece işin esası incelenerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir....
Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın salt zilyetliğin korunması talebini içerdiği, HUMK.'nun 8/II-3 maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Sulh Hukuk Mahkemesi ise, davanın ayni bir hakka dayandığını belirterek, taşınmazların toplam değerine göre Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu belirterek görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. 1086 Saylı HUMK.'nun 8/II-3 maddesinde, taşınır ve taşınmaz mallarda yalnız zilyetliğin korunması ile ilgili davaların, dava konusu olan şeyin değerine bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesinde görüleceği hükmüne yer verilmiştir....
Maddesi kapsamında kalmakta olup salt zilyetliğin korunması istemine ilişkin değildir. Buna göre HMK'nın 4/c. Maddesinde sayılan işlerden olmayan uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nın 21.ve 22. maddeleri gereğince ... Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 25.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Dava, zilyetliğin korunması ve elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce orman kadastrosu yapılmamıştır. Mahkemece; dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı, davacının taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin 20 yılın üzerinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de delillerin takdirinde hataya düşülmüştür. Şöyle ki; davacı zilyetliğinde bulunan taşınmazına davalı ... Yönetiminin ağaç dikmek suretiyle müdahalede bulunduğundan zilyetliğinin korunması ve Orman Yönetiminin elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir. Bu durumda; uyuşmazlığın M.Y.nın 982 ve devamı maddelerinde düzenlenen hükümler çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerekir. Davacının bu maddede belirtilen korumadan yararlanabilmesi için dava konusu taşınmazın özel mülkiyete konu ve üzerinde zilyetlik kurulmasına elverişli yerlerden olması gerekir. Ancak, böyle bir taşınmaz üzerindeki zilyetliğin korunması istenebilir....
a ve diğer hissedarlara karşı zilyetliğinin korunması gerektiğinden tecavüz/müdahalenin önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı ... vekili , davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, hakka dayalı elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir. Bilindiği üzere ve kural olarak, taşınmaza zilyet olanlar tapu kaydı veya bir hakka dayandığı takdirde TMK'nin 683. maddesindeki mülkiyet hakkının korunmasından yararlanarak istihkak davası veya elatmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, salt zilyetliğe dayanan kişiler ise, TMK'nin 981 ve devamı maddeleri uyarınca zilyetliğin korunması hükümlerinden yararlanarak zilyetliğin korunması davası açabilirler....
Mahkemece, dava konusu taşınmazın çekek yeri olması nedeniyle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, bu niteliteki yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağı, böyle bir yer üzerinde sürdürülen zilyetliğin de davacıya herhangi bir koruma bahşetmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1- Davacının teknik bilirkişi ... tarafından düzenlenen 10/10/2013 tarihli rapor krokisinde yeşil renkle taralı olarak gösterilen 602,04 m2'lik bölüme yönelik temyiz itirazlarının, davalının Hazineye ait bu bölümü Hazineden kiralama yoluyla yasal şekilde kullandığı anlaşıldığından REDDİNE, 2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; bir taşınmazın özel mülkiyet kurulamayacak ve zilyetlikle kazanılamayacak yerlerden olması fiili kullanım durumuna göre TMK'nın 981 ve devamı maddeleri gereğince zilyetliğin korunması hükümlerinden yararlanılmamasını gerektirmez....
Bu nedenle mahkemeler her ne kadar davacının iş bu beyanı ile bağlı olmasalar da, dosya incelendiğinde davacının TMK 981 ve devamı maddelerinde bahsedilen zilyetliğin korunması talebinin bulunmadığı, aşamalardaki beyanlarında davalı Senayi ile aralarında zilyetliğin kime ait olduğu hususunda ihtilaf yaşandığını ifade ederek bu nedenle mahkemeden zilyetliğin tespitini talep ettiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla dava salt zilyetliğin tespiti isteminden ibarettir. Bu nedenle ilk derece mahkemesi tarafından davanın TMK 981 ve devamı maddelerine dayalı zilyetliğin korunması davası olduğu gerekçesi ile hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş olması hatalı ise de, tespit davalarında öncelikli koşul ve dava şartı hukuki yarardır. Eda davası açılabilecek hallerde tespit davalarının görülebilme imkanı yoktur....
Hukuk Dairesinin 17.10.2012 tarihli ve 2012/7135 Esas, 2012/11466 Karar sayılı ilamı ile; elatmanın önlenmesi istemine ilişkin dava değeri belirlenmeden ve buna uygun harç ikmal edilmeden işin esasına girildiğinden ve davalı savunmasında bildirilen 07.11.1971 ve 24.07.1976 tarihli harici satış senetlerinin dava konusu yere uygulanması, harici satış olgusunun kanıtlanması halinde davalı yararına hapis hakkı tanınması gerektiğinden bahisle bozulmuştur....
İçtihadında “TMK 981, 982 ve 983. maddeleri mal üzerinde zilyetlikten başka hiçbir hakkı bulunmayan kişilerin zilyetliğinin korunması için konulmuş hükümleri ihtiva etmektedir. TMK'nın 973. maddesinde zilyetlik "bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir" biçiminde tanımlanmıştır. TMK'nın 982 ve 983. maddelerinde zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Zilyetliğin korunması davasıyla zilyet, zilyetliğin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan sadece zilyetliğini öne sürerek sulh hukuk mahkemelerinde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde dava bir hak davası niteliğini kazanır.” denilmekle salt zilyetliğin korunması davaları ile zilyetliğin tespiti davaları arasındaki fark net bir şekilde açıklanmıştır....