Davacının isteği, açılacak davaya esas olmak üzere taşınmazın aile konutu olduğunun tespitine ve tapu kütüğüne şerh konulması isteğine ilişkin olup, Türk Medeni Kanununun 652. maddesine dayanan bir özgüleme isteği bulunmamaktadır. Sulh Hukuk Mahkemesi, aile konutunun sağ eşe, miras hakkına mahsuben özgülenmesine (TMK. m. 652) ilişkin davalarda görevlidir. Dava, buna ilişkin olmayıp, sadece tespit ve tapu kütüğüne konutla ilgili şerh konulması isteğine ilişkin olduğuna göre, görevli mahkeme, aile mahkemesidir. O halde, işin esasının incelenmesi gerekirken, hatalı nitelendirme ile görevsizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi. 07.04.2015 (Salı)...
(TMK.md.194/1) Davacı, bu rızanın alınmadığını ileri sürerek aile konutunun devrinin iptaline ve tapu kütüğüne konutla ilgili şerh konulmasına karar verilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı davalı eş temyiz etmiştir. Türk Medeni Kanununun 194.maddesi “evliliğin genel hükümleri” içinde yer alır ve evlilik devam ettiği sürece etkin olan bir hükümdür. Taraflar arasındaki evlilik birliği, karar tarihinden sonra 11.11.2009 tarihinde kesinleşen boşanma kararıyla sona ermiş; ortada, inceleme tarihi itibariyle korunması gereken bir “aile konutu” artık kalmamıştır. Hükümden sonra ortaya çıkan bu yeni durum hükmün esasının incelenmesine engeldir. Öyleyse, ortaya çıkan bu yeni durum dikkate alınarak bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekir. Açıklanan sebeple değerli çoğunluğun (1.) bentteki onama görüşüne iştirak etmiyorum....
Türk Medeni Kanununun 652. maddesinde; eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa sağ kalan eşin bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben, mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebileceğini hükme bağlamıştır. Evlilik ölüm ile sona erdiğinden daha tarihi itibariyle aile konutu vasfı kalmadığından taşınmaza aile konutu şerhi konulamaz ise de davacının aile konutunun kendisine özgülenmesine dair yasal hakkını kullanabilmesi için taşınmazın aile konutu olduğunun tespitini istemekte hukuki yararının olduğu açıktır. Dosya kapsamı ve tanıkların beyanlarına göre, dava konusu taşınmazın miras bırakan eşin ölümü tarihinde davacı kadın ile birlikte aile konutu olarak kullanıldığı sabit olduğuna göre mahkemece dava konusu taşınmazın miras bırakanın ölüm tarihinde aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken reddi doğru olmamıştır....
Türk Medeni Kanununun 652. maddesinde; eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa sağ kalan eşin bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben, mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebileceğini hükme bağlamıştır. Evlilik ölüm ile sona erdiğinden daha tarihi itibariyle aile konutu vasfı kalmadığından taşınmaza aile konutu şerhi konulamaz ise de davacının aile konutunun kendisine özgülenmesine dair yasal hakkını kullanabilmesi için taşınmazın aile konutu olduğunun tespitini istemekte hukuki yararının olduğu açıktır. Dosya kapsamı ve tanıkların beyanlarına göre, dava konusu taşınmazın miras bırakan eşin ölümü tarihinde davacı kadın ile birlikte aile konutu olarak kullanıldığı sabit olduğuna göre mahkemece dava konusu taşınmazın miras bırakanın ölüm tarihinde aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken reddi doğru olmamıştır....
Aynı kanunun 51. maddesine göre de, dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. 4721 sayılı TMK’nın 9. maddesine göre, fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir. Aynı kanunun 10. maddesine göre de ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.01.1976 günlü ve 477/12 sayılı kararına göre, davada taraf olma ehliyeti, medeni haklardan yararlanma hakkının bir sonucudur. Kısıtlanan kimse; medeni hakları kullanma ehliyetinden yoksun bulunması nedeniyle her ne kadar kendisi dava açamaz ise de sözü edilen haklardan yararlanma ehliyetini haiz bulunduğundan aleyhine dava açılabilir. Ancak, davalının kısıtlı olduğunun mahkemece öğrenilmesi halinde re'sen kanuni mümessile tebligat yapılması gerekir. Somut olaya gelince; dosya içerisindeki Akçaabat Sulh Hukuk Mahkemesinin 30.01.2006 tarihli 2006/12 Esas-2006/8 Karar sayılı ilamından davalı A... A...'...
Aile konutunun hak sahibi tarafından devrine ilişkin tasarruf işlemine rızası gereken eş, işlemin rızası alınmaksızın yapıldığını, konutun bu vasfını devam ettirmesi şartıyla evlilik devam ettiği sürece ileri sürebilir. Evlilik, boşanmayla sona ermekle, Türk Medeni Kanununun 194. maddesinin "Aile konutuna" sağladığı koruma da sona erer ve diğer eşin rızası alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Davacının evliliği boşanma kararı ile sona erdiğine göre, aile konutuna ilişkin hukuki koruma da sona ermiş olup, dava konusuz kalmıştır. Öyleyse davaların esası hakkında "Karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmek, yargılama giderleriyle vekalet ücretinin davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumu nazara alınarak takdir ve tayin edilmek üzere hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan sebeple ... Bölge Adliye Mahkemesi 10....
Buna göre, eşlerden biri diğer eşin “açık rızası bulunmadıkça" aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi “tek başına” bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma “ancak diğer eşin açık rızası alınarak” yapılabilir. Türk Medeni Kanununun 194. maddesi, yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir. Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya aile konutundan faydalanma ve oturma hakkını engellemiyorsa da, hak sahibi eşin kötü niyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniyle ipotek işlemine diğer eşin “açık rızası” şarttır....
Buna göre, eşlerden biri diğer eşin “açık rızası bulunmadıkça" aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi “tek başına” bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma “ancak diğer eşin açık rızası alınarak” yapılabilir. Türk Medeni Kanununun 194. maddesi, yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir. Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya aile konutundan faydalanma ve oturma hakkını engellemiyorsa da, hak sahibi eşin kötü niyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniyle ipotek işlemine diğer eşin “açık rızası” şarttır....
Aile mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerine dair 4787 sayılı kanunun 4. maddesinde; “Aile mahkemeleri, aşağıdaki dava ve işleri görürler: 1- 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile 03/12/2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler. 2- 20/05/1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanuna göre aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi. 3- Kanunlarla verilen diğer görevler.” şeklinde aile mahkemelerinin bakacağı işler açıkça belirlenmiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 7. maddesi; davanın her aşamasında mahkemenin resen görevli olup olmadığına karar verebileceği hükmünü içermektedir....
Asliye Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belli edilmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Dava; ölen eşten kalan evin aile konutu olması nedeniyle miras hakkına mahsuben sağ eşe özgülenmesi istemine ilişkindir. Sulh Hukuk Mahkemesi ise; davanın taşınmazın aynına ilişkin bulunduğunu, bu nedenle değerine göre görevsiz olduğu gerekçesiyle, Asliye Hukuk Mahkemesi; davanın TMY. nın 658. maddesine göre Sulh Hakimliğince bakılacağını gerekçe göstererek görevsizlik kararı vermişlerdir. Somut olayda; asıl dava davacısı tarafından ortaklığın giderilmesinin talep edildiği, davalı ...’ın ise aile konutunun özgülenmesini istediği karşı davasının tefrik edildiği, taraflar arasında dava konusu 11 nolu bağımsız bölümün aile konutu olduğu konusunda ihtilaf bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalı-karşı davacı ölen eşinden kalan evin kendisine özgülenmesini istemiştir....