O halde, taraflardan taşınmazı ve öncesini iyi bilen yaşlı tanık göstermeleri istenmeli, daha sonra önceki keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklarla tüm tesbit bilirkişileri ve taraflarca gösterilecek tanıklar eşliğinde yerinde yeniden keşif yapılarak, öncelikle 7.5.1985 tarihli senedin uygulaması yapılarak taşınmaza ait olup olmadığı kesin olarak saptanmalı, bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin mera olup olmadığı yada kaçak ve yitik kişilerden kalan yerler arasında bulunup bulunmadığı, değilse kimden kaldığı, vergide şagil olarak gözüken ...’i taşınmazda zilyet ederken görüp görmedikleri, zilyet olması halinde zilyetliğinin başlangıç tarihi ve süresi, ... oğlu’nun ...’le ilişkisinin ne olduğu ve taşınmazda herhangi bir zilyetliğinin bulunup bulunmadığı, zilyet ise süresi, davacı ...’nin kocası olan ...’ın zilyetliğinin hangi tarihte başladığı ve ölümüne değin zilyet edip etmediği, terk durumu varsa nedenleri ve süresi, ...’ın ölümünden sonra mirasçılarının taşınmaza zilyet...
Hukuk Dairesi tarafından, yargılamanın devamı sırasında taşınmazın 6292 sayılı Kanun gereği satış işlemi nedeniyle davalı ... adına tapu kaydı oluşturulmuş olup bu aşamada davaya tapu iptal ve tescil davası olarak devam edilemez ise de davacının taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin tespiti yönünden hüküm kurulmasına engel yasal bir düzenleme mevcut olmadığı gibi davacının zilyetliğinin tespiti isteminde bulunmasında da sonradan ileri sürülebilecek hak talepleri açısından hukuki yararının mevcut olduğu o halde; Mahkemece davaya zilyetliğin tespiti davası olarak devam edilerek, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda toplanmış ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekçesi ile mahkeme kararı bozulmuş, Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalılardan Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir....
Dava tarihi itibariyle dava konusu taşınmaz malikinin ölümünden itibaren 20 yıl geçmiş, tapuda intikal yapılmamıştır. Davacının söz konusu senede dayanarak bu taşınmaza aralıksız, davasız, malik sıfatıyla zilyet olup olmadığı meselesine gelince; yapılan keşifte dinlenen tanık beyanlarından davacının taşınmazı bizzat kendisinin hiç kullanmadığı, son 7-8 senedir kiraya verdiği anlaşılmaktadır. Yani davacının taşınmazı 20 yıldır malik sıfatıyla kullanıp kullanmadığı anlaşılamamaktadır. Ayrıca, bu tür olaylarda zilyetliğin ekonomik amaca uygun olması gerekmektedir. Sonuçta, dava konusu taşınmaz ekilip biçilebilen bir taşınmazdır. Ancak, davacı bu taşınmazı son 7-8 seneye kadar kullanmamıştır. Bu durumda davacının zilyetliğinin ekonomik amaca uygun zilyetlik olduğu söylenemez....
Öte yandan davacı taraf, taşınmaz üzerinde bulunan su depolarının yapılması eldeki davadan önce uyuşmazlık konusu haline getirildiği yönünde iddiası bulunmamaktadır. O halde, su depolarının inşa edildikleri tarih itibari ile davacının taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin kesildiğinin, başka bir anlatımla, davacının taşınmazın bir kısmında 1960 yılından, diğer bölümünde ise 1978-1979 yıllarından itibaren zilyetliğinin bulunmadığının kabulü gerekir. Öyle ise, dava konusu taşınmazın kadastro tespit tarihi de göz önüne alındığında, davacının nizalı taşınmaz üzerinde zilyetlik yoluyla kazanma koşullarının gerçekleşmediği sabittir. Tüm bu nedenlerle davacının davasının reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülürek yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır....
Şöyle ki; Suça konu taşınmaza sanığın tecavüzü üzerine 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca yapılan idari soruşturma sonucunda menine karar verilmesine karşın 26.11.2012 tarihinde yapılan keşif sonucu verilen bilirkişi raporunda halen köy yolunun 25,52 m2 lik kısmına tecavüzünün devam ettiğinin anlaşılması karşısında usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararının onanması yerine, sanığın beraat etmesi gerektiğine ilişkin sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum. 28.11.2016...
Dosya muhtevasına ve toplanan delillere göre, dava konusu yol olarak kullanıldığı ileri sürülen taşınmaz bölümünün doğusu ve batısında yer alan taşınmaz bölümleriyle öncesinde bütün halde davalılar miras bırakanı Ömer Ordu zilyetliğinde bulunduğu, bilahare uyuşmazlık konusu bölümün doğusunda yer alan kısmın zilyetliğinin devredildiği, devralan şahsında aldığı bölümü kuzey güney yönünde ifrazla Tavır Sokağa sınır teşkil etmeyen güneydeki bölümün birbiri ardına satışlarla en son davacıya devredildiği anlaşıldığına, davalılar murisinin zilyetliğini devrettiği-davacının devraldığı bölümle halen davalılar zilyetliğinde bulunan bölüm arasına kuzeydeki sokağa çıkışı sağlamak üzere yaya yolu bıraktığı, bu yolun haricindeki kısmın zilyetliğinin murislerinden intikalen davalı tarafta olduğu belirlendiğine, davacının satın aldığı bölüme inşaat yaptığı sırada davalılar murisinin muvafakatı ile kuzeydeki sokak yönünden davalıların zilyetliğindeki-niza konusu taşınmaz bölümünden geçilmek suretiyle...
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ İstem, kadastro harici taşınmaz üzerindeki meyve ağaçlarının zilyetliğinin tespitine ilişkin olup, Asliye Hukuk Mahkemesince verilen kararın temyizen incelenmesi görevi 4.Hukuk Dairesine aittir. Bu nedenle dosyanın Yüksek Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 16.11.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir. Bu nedenle bu parsele ilişkin de idari yargı görevli olduğundan davanın yargı yolu bakımından reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde olmadığından usul ve yasaya uygun hükmün ONANMASINA, peşin alınan temyiz ve temyize başvurma harçlarının Hazineye irad kaydedilmesine, 27.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden, dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine, yazılı şekilde hüküm kurulması, Doğru görülmemiştir....
Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden, dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine, yazılı şekilde hüküm kurulması, Doğru görülmemiştir....