Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 08.01.2007 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali tescil veya alacak istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 13.11.2009 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R Dava, 18.10.2006 günlü taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademedeki istek ise satış bedelinin ve sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın tahsili istemlerine ilişkindir. Davalı, dayanılan satış vaadi sözleşmesinin ifasını teminen davacının bildirdiği ... isimli kişiyi vekil tayin ettiğini, ancak taşınmaz mülkiyetinin davacıya değil dava dışı kişilere geçirildiğini, davacının kötüniyetli olduğunu, davanın reddini savunmuştur....

    Kaldı ki, davacının dayandığı 25.03.1997 tarihli satış vaadi sözleşmesinde hisse devri (pay belirtilmek suretiyle) yapılmamış, satış vaadi ilerde yapılacak binadaki 9 numaralı bağımsız bölüm için kurulmuştur. Diğer taraftan her ne kadar sözleşmede, sözleşmenin yapıldığı tarihteki yüklenicinin edimini yerine getirmemesi ve yeni bir yüklenici ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılması halinde sözleşmenin yeni yapılacak binadaki bağımsız bölümü de kapsayacağı hükme bağlanmış ise de, sözleşmenin bu hükmünün de uygulanma olanağı yoktur. Zira, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapılmakla ilerde yapılması taahhüt edilen akit taşınmaz mal satımıdır. O nedenle, taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri de ilerde yapılacak taşınmaz satış sözleşmesinin esaslı unsurlarını ihtiva etmeli, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde objektif bakımından esaslı nokta olarak satım konusu taşınmazın ve niteliklerinin gösterilmesi gerekir....

      Mahkemece öncelikle satış vaadi sözleşmesine konu taşınmazların belirlenmesi gerekir. Davacılar mirasbırakanı kadastro tespiti öncesi de satış vaadine konu taşınmazlarda paydaştır. Davalılar satışı vaat edilen yerlerin satın alınan kişiye devredildiğini de savunmaktadırlar. Bu savunma da nazara alınarak satış vaadine konu payların kadastro tespiti sırasında nazara alınıp alınmadığı saptanmalı, satışı vaat edilen taşınmazlardaki 10 hisseden 5,5 payın mülkiyeti sözleşme alacaklısına kadastro tespiti yoluyla geçmiş ise davanın reddine karar verilmelidir. Satış vaadine konu payların satıcı üzerinde bulunuyor olması halinde de öncelikle bu paylar yönünden dava dışında kalan paydaşlar var ise davada yer almaları sağlandıktan sonra sonuca gidilmelidir. Mahkemece tüm bu yönler üzerinde durulmadan eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir....

        Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince; davacı sonradan kayıt maliki olan davalıların 09.08.1984 günlü taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan haklarını bertaraf etmek kastıyla kısaca kötüniyetli hareket ettiklerini iddia ve ispat edemediğinden, kural gereği ayni hakkı tapuda kazanan davalıların Türk Medeni Kanununun 1023.maddesi koruması altında olduğunun, başka bir anlatımla iyiniyetli olduklarının kabulü gerekir. Dolayısıyla, mahkemece bu saptama yapılarak davacının taşınmaz satış vaadine dayanan isteminin reddi doğrudur. Ancak; Yukarıda sözü edildiği üzere başlangıçta 10 parsel sayısını alan taşınmaz imar uygulamasıyla 11 ve 12 parsellere gitmiştir. Tapu kaydından anılan parseller üzerinde yatay kat irtifakı kurulduğu anlaşılmaktadır. Taşınmaz imar uygulamasıyla imar parselli haline geldiğinden paylı olarak tescil olanağı vardır. Bu haliyle, ifrazen tescil olanağı bulunup bulunmadığını aramaya gerek yoktur....

          "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 05.04.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 29.09.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: _K A R A R_ Dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davalı, satış vaadine karşılık 30.000 TL’nin peşin alındığını, sözleşmede 30.000 TL’nin ise 30.03.2011 tarihinde ödenmesinin kararlaştırıldığını davacının edimini yerine getirmediğini, açılan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, dava reddedilmiştir. Hükmü, davacı temyiz etmiştir....

            Ne var ki, dava konusu 851 parsel sayılı taşınmazda satış vaadine konu paylar tapuda halen vaat borçluların kök murisi İsa oğlu ... adına kayıtlı olup intikal işlemi yapılarak paylı mülkiyete dönüştürülmesine kadar bu paylar üzerinde tescil hükmü kurulması mümkün olmadığından mahkemece, bu taşınmaz yönünden satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağının bulunmadığı; dava konusu 626, 643, 644, 782, 786, 787 parsel sayılı taşınmazlarda ise satış vaadi borçlularının ya da murislerinin payının bulunmayıp, satış vaadinde bulunmayan bir kısım davalılar ile murislerinin paylarının bulunduğu anlaşıldığından, bu taşınmazlar yönünden de davaya konu satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak tapu iptali ve tescil talep edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru görülmemiş ise de davanın reddi sonucu itibariyle doğru olduğundan, dava konusu 626, 643, 644, 782, 786, 787 ve 851 parsel sayılı taşınmazlar yönünden HUMK’un 438/son maddesi gereğince...

              Bu durum, satışı vaat edilen taşınmazın tapusunda temliki tasarrufu engelleyen bir kaydın bulunması veya 3194 sayılı İmar Kanununun 18/son maddesi hükmüne aykırı şekilde taşınmaz satışı vaat edilmesi ya da vaade konu taşınmazın bir başka mahkemede mülkiyet uyuşmazlığına konu olması halinde de geçerlidir. Somut olayda; davanın dayanağı olan 08.01.1997 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile dava konusu taşınmazların geldisi olan 178 sayılı parseldeki davalı hissesinden bir miktar payın davalı tarafından davacıya satışı vaat edilmiştir. Sözleşme usulünce resmi şekilde düzenlenmiş, ayrıca satılan payların teslim edildiği ve bedelinin de ödendiği sözleşmede belirtilmiştir. Satış vaadine konu taşınmaz daha sonra hükmen davalının da paydaş olduğu paylı mülkiyete konu dava konusu taşınmazlara ifraz edilerek tescil edilmiştir. Davacı davalının vaat borcunu yerine getirmediğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemektedir....

                Hukuk Dairesinin 13.04.2017 tarihli, 2015/39518 E., 2017/4461 K. sayılı kararı ile; “...Davacı, davalı Mustafa Bayar'dan avukatlık ücreti ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesi uyarınca alacaklı olduğunu, davalının tüm malvarlığını diğer davalıya danışıklı olarak devrettiğini ileri sürerek, 16.736 tazminatın veya satış vaadine konu taşınmazın sürüm bedelinin yarısının müteselsilen tahsilini istemiştir. Davalı ..., davanın reddini dilemiş, diğer davalının davadan önce öldüğü anlaşılmıştır....

                  işlemlerinden haberdar olduğunu, işlemlerin bilgisi dahilinde yapıldığını, davalılar T14 ve T13 ile birlikte hareket ettikleri ve yapılan devir işlemlerinin dava konusu taşınmaz satış vaadinin yerine getirilmesi şeklinde değerlendirilmesi gerektiğini, bu satış vaadine dayalı iptali ve tescil istemli davanın 21/02/2014 tarihinde ikame edildiğini, yani müvekkillerinin önalım hakkına dayalı olarak ikame ettikleri Mersin 3....

                  Davalılar, satış işleminde muvazaa bulunmadığını ve iyi niyetli olduklarını savunarak, davanın reddini istemişlerdir Mahkemece davalıların yakın akraba olmaları nedeniyle davanın kabulüne ve davalılar arasındaki satış vaadine ilişkin işlemin davacının icra takip dosyalarındaki alacak ve fer’ileri ile sınırlı olmak üzere iptaline karar verilmiş; hüküm, davalılar ... ve ... tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, borçlu Şenol ile 3. kişi ...’nin kardeş olmalarına, İ.İ.K.’nun 278/1 maddesinde kardeşler arasında yapılan ivazlı yada ivazsız tasarrufların bağışlama hükmünde sayılacağının öngörülmesine ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davalıların yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 1.676.00....

                    UYAP Entegrasyonu