(Birden fazla hukuki sebebe dayalı olarak açılan davaların görülebilme koşullarına ilişkin HGK 2022/(17)4- 58 Esas - 2022/1818 Karar sayılı kararı) Somut olayda, davacı taraf, TBK'nın 19. maddesinde düzenlenen genel muvazaanın bir alt kategorisi olan nam-ı müstear iddiası, TBK 202. maddede düzenlenen işletme devri ve ayrıca, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi kapsamında, takip konusu alacaktan, takip borçlusu konumunda olmayan diğer davalıların da sorumlu tutulmasını talep etmektedir. İddianın ileri sürülüş biçimine göre eldeki davada amaçlanan şey ile İİK 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davasıyla amaçlanan aynıdır. Uygulamada, bu türden taleplere ilişkin davalar da tasarrufun iptali davası olarak kabul edilmektedir. Nam-ı müstear işleminde bazen bir sözleşme yapmak isteyen kimse çeşitli düşünce ve hesaplarla o sözleşmenin tarafı olarak gözükmeyi istemez ve sözleşmede kendi yerine bir başkasının yer almasını sağlar....
Dava, Borçlar Kanunu'nun 19. maddesinde düzenlenen dava konusu işlemin danışıklı (muvazaalı) yapıldığı iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. BK'nın 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaa davasında, asıl amaç borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmek ve bu suretle borçludan olan olacağın tahsilini sağlamaktır....
Ne tasarrufun iptali davası, ne de TBK m. 19 gereğince İİK’nın 283. maddesinin kıyasen uygulanması istemli muvazaa davası TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğine haiz olduğundan 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanında kalmaktadır." şeklinde karar verilerek görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu belirlenmiştir. Yine emsal nitelikte ki Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 09/04/2018 tarih, 2016/8983 E. ve 2018/3951 K. sayılı kararında da " ... Dava, İİK'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali, davaları mutlak ticari dava niteliğinde olmayıp şahsi nitelikte ve borçlunun tasarruflarına yönelik bulunduğundan Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevine girmektedir." şeklinde karar verilmiştir....
E)DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, Türk Borçlar Kanunu' nun 19. maddesinde düzenlenen dava konusu işlemin danışıklı (muvazaalı) yapıldığı iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince, tasarrufun iptali için borçlu ve diğer şahıslar arasında yapılmış bir tasarrufun menkul veya gayrimenkulün devrinin olması gerektiği, somut olayda icra müdürlüğünce konulan 1. sıra haciz işlemlerinin iptalinin talep edildiği, icra müdürlüğünün işlemlerine karşı icra mahkemesi nezdinde başvuru yapılabileceği, mahkemede tasarrufun iptali talebinde bulunmasının mümkün olmadığı, dava konusu olan 1. sıra haciz işlemlerinin iptali hakkındaki talep yönünden dava şartı bulunmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir....
İddiasının ileri sürülüş biçimine göre dava, nam-ı müstear iddiasına dayalı bir kısım şirket hisselerinin mülkiyetinin tespiti ve pay defterine işlenmesi istemine mütedairdir. 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı İBK ya göre, ister taşınır, ister taşınmaz mala ilişkin olsun, nam-ı müstear davaları dinlenebilir ve iddia ancak yazılı delille ispatlanabilir. Ne var ki yazılı delil başlangıcının mevcudiyeti durumunda tanık dinlenmesi caizdir. Eldeki davada, davacı taraf maliki bulunduğu şirket hisselerinin muvazaalı bir şekilde kızı olan davalı ...'ye ve ondan da annesi olan davalı ...'ye devredildiğini ispatladıktan sonra adı geçen şirket hisselerinin, bu kere davalı annesinin yaşlılığından yararlanılarak kardeşi olan diğer davalı ...'ya devredildiğini ispatlamakla yükümlüdür. Ne var ki dosya kapsamı itibarıyla yaklaşık haklılık durumunun ortaya konulamadığı görülmektedir....
Dava, tasarrufun iptali istemine ilişkin olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu HMK'nın 355. maddesine göre kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı olmak üzere İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olup olmadığıdır. İİK'nın 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Bu tür davaların dinlenebilmesi için davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK'nın 277 maddesi) bulunması gerekir....
İcra Ceza Mahkemesi'nin 2017/1201 Esas sayılı dosyasındaki savunmasında tahsil ettiği parayı kayın pederi olan diğer davalının hesabına yatırarak bu para ile borçlarını ödediği savunmasında bulunduğu, diğer davalının davalı borçlu tarafından hesabına yatırılan ve bilahare çekilen para üzerinde tasarrufta bulunmadığı, dava tarihi itibarı ile tasarrufun iptali talep edilen hesapta tahsil edilebilecek miktar kalmadığı ve bu hali ile tasarrufun iptali koşullarının oluşmadığının kabulü ile davacının davasının reddine yönelik karar verilmiştir....
Dava; ileri sürülüş biçimine göre; 6098 sayılı TBK m.19'a dayalı olarak açılmış muvazaa (nam-ı müstear) nedeniyle iptal istemine ilişkindir. Gerek İİK.m.277 ve devamı madde hükümleri uyarınca açılmış tasarrufun iptali davaları, gerekse TBK.m.19'da düzenlenen muvazaa hukuksal nedenine dayanılarak açılan iptal davaları tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmayıp, alacaklıya alacağını temin imkanı sağlayan nispi nitelikteki dava türleridir. Muvazaaya dayalı iptal davalarında da davanın başarıya ulaşması halinde İİK'nın 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak, davacıya tasarruf konusu üzerinden haciz ve satış yetkisi verilmesine karar verilecektir. Davacı tarafın talebi de zaten buna yöneliktir....
İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davacı; dava konusu taşınmazın bedelinin bir kısmının kendisi tarafından ödendiğini ancak bağımsız bölüm tapusu alındığında kendisine iade edileceği inancı ve güveni ile taşınmazın davalı adına tapuda tescil edildiğini, ancak talep etmesine rağmen bu güne kadar tapuda hakkının iade edilmediğini, taşınmazın hile ile elde edildiğini ileri sürdüğünden davanın hukuki dayanağının nam-ı müstear şeklinde inançlı işlem olduğu, ilk derece mahkemesince de aynı doğrultuda davada ileri sürülen temel ilişkinin inançlı işlem olduğu tespitine yer verildiği görülmüştür. Davacı dava konusu 11 parsel nolu taşınmazda hiç bir zaman kayden malik olmadığından, mülkiyet hakkına dayalı olmayan Nam-ı müstear (İnanç sözleşmesine) iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil davaları sonucu verilen hüküm ve kararların istinaf inceleme görevi, iş bölümü kararı gereğince İstanbul BAM 7....
HMK'nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava; İİK'nın 277 ve devamı maddeleri kapsamında nam-ı müstear iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali davalarında İİK 281/2. maddesine göre hakim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir ve tayin olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez. Tasarrufun iptali davalarında dava kabulle sonuçlandığı takdirde, alacaklı tarafından başlatılacak yeni bir icra takibi sözkonusu olmayıp İİK'nın 281/2. maddesi gereğince uygulanan ihtiyati haciz, tasarrufun iptali davasının kabulü ile kesin hacze dönüşür ve davacı alacaklı verilen ilamı icra dosyasına ibraz ederek cebri icra işlemine devam eder....