DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının başlangıçta Ahıska Türkü olup Azerbaycan vatandaşı olduğunu, Azerbaycan-Türkiye Sosyal Güvenlik sözleşmesine göre Azerbaycan ve Türkiye günleri üzerinden Bağ-Kur kapsamında sözleşme aylığı bağlandığını,sözleşme aylığının 01.11.2005 tarihinden 30.11.2015 tarihine kadar ödendiğini, sözleşme aylığına esas olmak üzere 01.02.1994 tarihinden sonra geçen SSK ve Bağ-Kur hizmetinin olduğunu, davacının Türk vatandaşı olduktan sonra 30.11.2015 tarihinde sözleşme aylığını kestirerek, 02.12.2015 tarihinden itibaren 1260 gün 4/1-a kapsamında çalıştığını, SGK hizmet cetveline göre 1994 yılından başlayan 1.630 gün SSK, 1.634 gün Bağ-Kur hizmeti ve sonraki SSK gününün 1.260 gün olmak üzere toplam 4.524 gün Türkiye hizmetinin olduğunu, SSK kapsammda yaşlılık aylığı bağlanması için 06.09.2019 tarihinde SGK ... il Müdürlüğüne yaptığı başvuruya verilen 05.11.2019 tarihli cevabi yazıda, aylık bağlanan statünün değişmeyeceğini, kısmi aylık bağlama işleminde değerlendirileceği...
Yerleşim yerinin tespit edilemediği hallerde, karine olarak nüfusa kayıtlı olunan yer de yerleşim yeri olarak kabul edilir. 12.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren eski 2675 Sayılı Yasayı yürürlükten kaldıran 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Yasanın 43. maddesinde "mirasa ilişkin davalar, ölenin Türkiye'deki son yerleşim yeri mahkemesinde, son yerleşim yerinin Türkiye'de olmaması halinde terekeye dahil malların bulunduğu yer mahkemesinde görülür" hükmü yeralmaktadır. Dosya kapsamından, göçmen kaçakçılığı nedeniyle Urla'da ölü bulunan Afganistan vatandaşı olan kişilerin Türkiye içinde başka yerleşim yerlerinin olmadığı anlaşılmakla, yetkili mahkeme Urla Sulh Hukuk Mahkemesidir. SONUÇ: Yukarıda belirtilen nedenlerle; H.Y.U.Y.’nın 25. ve 26. maddeleri gereğince Urla Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 18.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Davanın açıldığı tarihteki duruma göre hüküm fıkrasında, asıl talep ile yardımcı talepler hakkında, şüphe ve tereddüdü gerektirmeyecek biçimde, açık olarak karar verilmelidir. Hüküm, davanın açıldığı tarihteki maddi ve hukuki duruma göre verileceğinden, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na göre, ileriye dönük olarak ve şarta bağlı biçimde karar tesis edilmesi mümkün değildir. Somut olayda, mahkemece 3201 sayılı yasa hükümlerine göre davacının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu dönem ...'da ... sigorta kurumuna bağlı olarak sigortalı olarak çalışmaya başladığı 01/11/1983 tarihinin Türkiye de sigortalılık başlangıç tarihi olarak tespitine, davacının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu dönem ...'...
Aile Mahkemesi'nce devam edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. 04.06.1958 ve 15/6 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı gereğince, maddi olayları açıklamak taraflara ve ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak kanun hükümlerini tesbit etmek ve uygulamak görevi hakime aittir. Dava, yabancı uyruklu (Suriye) olan davacının babasının Türk Vatandaşı ... olduğunun tespiti istemine ilişkindir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 106.maddesinde, gereği bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğunun tespitinin dava yolu ile mahkemeden istenebileceği düzenlenmiştir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden Suriye uyruklu davacı ...'ın babası olduğunu iddia ettiği Türk vatandaşı ... aynı zamanda Suriye'de nüfusa kayıtlı olup, her iki ülke kayıtlarından hareketle davacı ...'ın ...'ın kızı olduğunun tespiti istenen davanın dayanağı ise Suriyedeki kayıtlarda davacı ...'ın ...'ın kızı olarak kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır....
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, tenfizi istenen yabancı mahkeme kararının kesinleştiği, Türkiye ile Suriye arasındaki adli yardım anlaşmasının 20.10.2011 tarihinde yürürlüğe girdiği ancak, sözleşmenin 16/3 maddesinde ancak bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra verilecek kararların tanıma ve tenfizine uygulanabileceği hükmü öngörüldüğünden dava tarihinde Türkiye ve Suriye arasında tenfizi mümkün kılan sözleşme bulunmadığı, 5718 sayılı MÖHUK ve Suriye Medeni Hukuk Muhakeme Usulleri Yasası’nın 306 ve 308 maddelerinde tenfiz konusunda benzer düzenleme bulunup Türkiye ile Suriye arasında akdi karşılıklılık olmamakla birlikte kanuni karşılıklılık halinin mevcut olduğu, fiili uygulama bakımından yapılan incelemede, Türk vatandaşı Bilal Bayram’ın Hatay 1....
Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/494 Esas dosyası ve dava dosyasında verilen 05/02/2021 tarih ve 2021/116 Karar sayılı gerekçeli kararı incelendi. Ön inceleme raporunda belirtildiği üzere dosyada ön inceleme sonucu karar verilecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı ve HMK 353. maddesi uyarınca duruşma yapılmaksızın usul yönünden incelenebileceği anlaşılmakla, dosya ve HMK 354. maddesi uyarınca yapılan görevlendirme gereği sunulan inceleme raporu incelendi. GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Tarafların İddia ve Savunmaları: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili T1 1971 yılında Türk vatandaşı olan annesi T.C....
Hukuk Dairesi’nin 20.11.2006 tarih ve 11422-14965, 20.06.2006 tarih ve 2251-9376, 23.03.2006 tarih ve 2215-3162, 16.10.2006 tarih ve 10610-12898 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere 3201 sayılı Kanun bir borçlanma yasası olup, Kanunun 1. maddesine göre, Türk vatandaşlarının, Türk vatandaşı olarak yurtdışında geçen çalışmalarını borçlanabilmeleri öngörülmüştür....
Yurt içi sigortalılık kayıt ve tescili bulunmayan, 20.09.2002 tarihi itibarıyla izinle çıkarak Türk Vatandaşlığını kaybeden 14.08.1962 doğumlu davacı, 22.11.2012 günlü dilekçesiyle, Almanya’da geçen 18 yaşın ikmal edildiği 14.08.1980 tarihi sonrası yurt dışı sürelerini 3201 sayılı Yasaya göre borçlanmak istemiş; ancak, borçlanma talep tarihinde Türk Vatandaşı olmadığı gerekçesiyle borçlanma başvurusunun reddi üzerine eldeki bu dava açılmıştır. Davacı, yurt dışında Türk Vatandaşlığı döneminde geçen borçlanmaya esas sürelerden istenilen kadarını 3201 sayılı Yasa kapsamında borçlanabileceğinin tespitini, Alman rant sigortasına giriş olan 01.08.1979 tarihinin Türkiye’de sigorta başlangıcı olarak belirlenmesini ve aksi kurum işlemlerinin de iptalini istemiştir....
Yukarıda belirtilen hukuki ve fiili durumlar ışığında; Türk vatandaşlığından izinle çıkan ve borçlanma başvurusunda bulunduğu tarihte Türk vatandaşı olmayan kişilerin 3201 sayılı Kanun kapsamındaki borçlanma istemlerinin, talep tarihinde Türk vatandaşı olma şartı aranmaksızın kabul edilmesi gerekmekte olup, davacı borçlanma talep tarihinde Türk vatandaşı olmasa bile Türk vatandaşı iken yurt dışında geçen ve belgelendirilen çalışmalarını borçlanabileceği anlaşılmakla (Yargıtay 10.Hukuk Dairesi'nin 13.02.2018 tarih 2016/142 Esas-2018/922 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.)...
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin tüm, davalı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Davacı, ıslah dilekçesi ile, talebini Türk vatandaşı olduğu süreye hasretmiş olup; Mahkemece, Türk vatandaşı olan sürelerin borçlanılabileceği gözetilerek, nüfus müdürlüğünden vukuatlı nüfus kayıt örneği getirtilip, Türk vatandaşlığından izinle çıkılmış olması durumunda, sadece Türk vatandaşı olunan sürenin borçlanılabileceği gözetilmelidir. 3- Yine, Mahkemenin, henüz yapılmış bir borçlanma işlemi bulunmadan, sigorta başlangıcına ilişkin kabulü eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır....