nın kemik kırığının hayat fonksiyonlarını hafif (1. derece) etkileyecek nitelikte olduğunun kabul edilmesi, 5237 sayılı TCK'nin 87/3. maddesinde kemik kırığının hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre cezanın yarısına kadar artırılabileceğinin öngörülmesi ve adli tıp kriterlerinde de kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını etkileme derecelerinin hafif (1. derece), orta (2. ve 3. derece) ve ağır (4., 5. ve 6. derece) olarak sınıflandırılması karşısında, 5237 sayılı TCK'nin 87/3. maddesi uyarınca kırığın hayat fonksiyonlarına etkisi dikkate alınarak makul oranda bir artırım yapılması gerekirken, 5237 sayılı TCK'nin 3. maddesindeki cezada orantılılık ilkesini ihlal edecek şekilde (1/5) oranında artırım yapılmak suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini, Kabul ve uygulamaya göre de; b) Sanık hakkında “suçlunun kişiliği mahkememizdeki yargılamadan elde edilen kanaat göz önüne alınarak” gerekçesi ile 5271 sayılı CMK'nin 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına...
Davacı vekili dilekçesinde , müvekkili olan davacının eski eşi olan davalıya 450 TL. yoksulluk nafakası bağlandığını , ancak davalının sigortalı olarak çalışmaya başladığını ifade ederek , yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, davalı kadının çalışmaya başladığı ve davacının da aşırı refah seviyesinde bulunmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne ve yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiştir. Medeni Kanunun 176. maddesine göre "sözleşme veya hüküm ile kendisine maddi tazminat veya nafaka olarak bir irat tahsis edilmiş eşin yoksulluğunun zail olması haysiyetsiz hayat sürmesi, bir evlenme akdi olmadan fiilen karı koca gibi yaşaması yeniden evlenmesi veya eşlerden birinin ölmesi halinde, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça bu irat kesilir....
Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davacı dilekçesinde; kendisi ile davalının 2005 yılında boşandıklarını, davalı ve müşterek çocuklar lehine ayrı ayrı aylık 200,00 TL olmak üzere toplam 600,00 TL yoksulluk ve iştirak nafakasının hüküm altına alındığını, kendisinin yeniden evlenip çocuk sahibi olması, davalının da işe girip çalışmaya başlaması nedeniyle yoksulluk halinin ortadan kalktığını belirterek, mahkemece hüküm altına alınan yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, müşterek çocuklar için hükmedilen iştirak nafakalarının da aylık 100,00 TL'ye indirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
Asliye Hukuk Mahkemesinin 10/05/2010 tarih ve 2009/559 E. 2010/296 K. Sayılı kararı ile boşandıklarını; davalı lehine ayda 1.500,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini; müvekkilinin işlerinin kötüye gitmesi nedeniyle ödeme güçlüğü çektiğini, davalının çalışmaya başladığını, düzenli bir gelir elde ettiğini ileri sürerek; yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde; müvekkilinin düzenli bir işinin olmadığını, boşandıktan sonra nafaka borcunun ödenmemesinden dolayı çok zor durumda kaldığını ve kısa bir dönem çalıştığını, daha sonra çalışmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; dosya kapsamına ve SSK hizmet dökümüne göre; davalı kadının, boşanmadan sonra aralıklı çalışmalarının olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile; yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiştir. Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir....
TMK.nun 176/3.maddesine göre: “İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden ...; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır”. Davacı, yukarıdaki yasa hükmü gereğince; davalının yoksulluğunun ortadan kalktığı iddiasıyla nafakanın kaldırılmasını istemektedir. Bu durumda, öncelikle yoksulluk kavramı üzerinde durmak gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 7.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları ... kabul etmek gerekir....
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir. Somut olayda; davalının ölen babasından dul ve yetim aylığı alması nedeniyle yoksulluğunun ortadan kalktığının kabulünde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, TMK'nın 176/3.maddesindeki; irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkacağı, alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılacağına yönelik düzenlemesine göre, mahkemece yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren kaldırılması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yoksulluğun ortadan kalkma tarihinden itibaren kaldırılmasına yönelik hüküm tesisi isabetli bulunmamıştır....
Medeni Kanun 176/3'üncü maddesi gereğince; ''İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır ''.Yukarıda anılan madde gereğince nafaka alacaklısı kadının evlenme olmadan da fiilen evliymiş gibi yaşaması da nafakanın kaldırılması için yeterli sebep olduğu gözetilmeden yalnızca davalının resmi nikah yapmadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru görülmemiştir.O halde mahkemece yapılacak iş, davacının, davalının resmi nikah kıymadan evlendiği iddiası doğrultusunda dosyadaki mevcut kolluk araştırma tutanakları, tanık beyanları ve sair delilleri değerlendirerek sonucuna göre bir karar vermektir....
Türk Medeni Kanunun 176/3.maddesine göre; İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Somut olayda; tarafların 18.03.2005 tarihinde kesinleşen karar ile boşandıkları, davalıya 500 TL yoksulluk nafakası bağlandığı, ... 2. Aile Mahkemesinin 2010/1107 Esas 2011/776 Karar sayılı ve 14.09.2011 tarihli ilamı ile nafakanın 700 TL'ye yükseltildiği, kararın 31.10.2011 tarihinde kesinleştiği, yoksulluk nafakasının artırılması davasında yapılan ekonomik sosyal durum araştırmasında davalı kadının herhangi bir gelirinin olmadığının tespit edildiği anlaşılmaktadır....
Diğer taraftan, kanun gereği davalının evlenmesi ile kendiliğinden sona eren yoksulluk nafakası nedeniyle davacı aleyhine icra takbinde bulunulması halinde dahi, davacının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca şikayet yoluna başvurma imkanının bulunduğu, diğer bir ifade ile bir hakkın, mahkeme kararına gerek olmaksızın, başka bir yolla ve aynı ölçüde güvenli olarak elde edilebilmesinin mümkün olduğu, bu durumda o hakla ilgili olarak dava açılmasında hukuki yararın bulunmadığı açıktır....
O nedenle tarafların gelir durumlarına ve Yargıtay'ın Yerleşik İçtihatlarına göre boşanma tarihine göre tarafların ekonomik sosyal durumundaki değişiklik tam ve sağlıklı olarak araştırılmak suretiyle (tapu kayıtları, kira geliri, banka hesapları vb.), yoksulluk sona ermiş ise nafakanın kaldırılmasına, aksi halde boşanma tarihine göre davalının mal varlığının artması nedeniyle yoksulluğun azaldığı ve “çoğun içinde az da vardır ” ilkesi gereğince “nafakanın kaldırılması” talebinin “nafakanın indirilmesi” talebini de içerdiği gözetilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....