, 2018/348 karar sayılı kararında “...emredici hükümlere ve sürelere uyulmayarak yapılan disiplin soruşturması sonucu verilen disiplin cezasının usul ve yasaya aykırı olduğu....” gerekçesiyle hükümlünün şikayetinin kabulüne, hakkındaki disiplin cezasının kaldırılmasına karar verildiği, Cumhuriyet Başsavcılığının, İnfaz Hakimliğinin bu kararına karşı yasal süresi içerisinde itiraz ettiği, İtiraz mercii olarak inceleme yapan Çankırı Ağır Ceza Mahkemesinin 30.07.2018 ve 2018/286 değişik iş sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği, anlaşılmıştır. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun “Disiplin soruşturması” başlıklı 47.maddesinin 2....
YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Avukat …'nın üç ay süre ile işten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına dair … tarih ve E…., K…. sayılı Düzce Barosu Disiplin Kurulu kararına karşı yapılan itiraz üzerine … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan itirazın reddine, adı geçen avukatın itirazının kabulüne, söz konusu kararın kaldırılmasına, şikayetli avukat hakkında usulüne uygun açılmış bir disiplin kovuşturması bulunmadığından karar verilmesine yer olmadığına ilişkin … tarih ve E…., K…. sayılı Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu kararının bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Adalet Bakanlığının … tarih ve … sayılı kararına uyulmayarak ilk kararda ısrar edilmesine ilişkin Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulunun … tarih E…., K…. sayılı kararının iptaline karar verilmesi istenilmiştir....
Dosya içeriğinde mevcut ve halen yürürlükte olan davalı Derneğin Tüzüğünün 46. maddesinde, dernek üyeleri hakkında disiplin kurulu tarafından verilecek kınama cezasının, yönetim kurulunun onayı ile yürürlüğe gireceği ve itiraz merciinin Mahkeme olduğu açıkça düzenlenmiş olup; Somut olayda, davacı hakkında 15.01.2021 tarihli disiplin kurulu kararının, 18.01.2021 tarihli yönetim kurulu kararı ile onaylandığı; Tüzüğün, genel kurulun görev ve yetkilerinin düzenlendiği 17. maddesinde de, yönetim veya disiplin kurulu kararlarının, genel kurulun onayına muhtaç olduğuna ilişkin bir düzenleme olmadığı dolayısıyla, davalı hakkındaki disiplin cezasına karşı, dernek içi denetim yolunun tükendiği anlaşıldığından, ilk derece Mahkemesinin gerekçesinde atıfta bulunduğu Türk Medeni Kanunu'nun 83/2. maddesinin, somut olayda uygulama olanağının bulunmadığı sonucuna varılmakla, davacının istinaf talebinin kabulü ile kararın kaldırılmasına, açıklandığı biçimde taraf delilleri toplanarak işin esası hakkında...
Bir siyasi partinin de üyesi oldukları anlaşılan sanıkların, siyasi faaliyet görünümü altında gerçekleştirdikleri eylemleri bu ilkeler çerçevesinde ve iletişimin tespiti, teknik ve fiziki takip tutanakları ve tüm dosya kapsamına göre değerlendirildiğinde salt siyasi faaliyet kapsamında görülemeyeceği, örneğin; siyasi faaliyetlere katılmalarını sağlamak için ajite edilen insanlardan gizliliğe uymaları, parti yapısı dışında ayrı bir komuta altında olmaları, örgütlenmelerini partiye hiç gelmeden ve parti binasını hiç kullanmadan yapmalarını istemenin ve çalışma gruplarının ödevleri anlatılırken "molotof çalışmaları"ndan söz edilmesinin örgütlenme özgürlüğü kapsamında bir siyasi faaliyet olarak kabul edilemeyeceği anlaşıldığından, eylemlerin bir bütün halinde silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil üyesi olma suçunu oluşturacağına ilişkin kabulde bir isabetsizlik görülmemiş ve sanıklar müdafilerinin bir siyasi partinin yetkilileri olarak yürütülen siyasi faaliyetlerin suç...
bulunulması, kanunda öngörülen süre içerisinde hükümlüye yazılı yada sözlü olarak savunma yapma hakkı tanınması, muhakkik tarafından hazırlanan disiplin soruşturması raporunun Disiplin Kurulu Başkanlığına sunulması, Disiplin Kurulu Başkanlığının da hükümlü hakkında vereceği kararla disiplin soruşturmasını neticelendirmesi gerekirken, kanunda öngörülen emredici ve hak düşürücü sürelere uyulmadan hükümlünün disiplin cezasını gerektirdiği kabul edilen eyleminin öğrenilmesinden 1 ay 5 gün sonra muhakkik görevlendirilmesi suretiyle soruşturmaya başlanılması nedeniyle verilen disiplin cezasının usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmakla; hükümlünün itirazının esasa girilmeksizin öncelikle bu usule aykırılık nedeniyle kabulüne ve disiplin cezasının iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esastan incelenerek verilen kararda isabet bulunmadığından kanun yararına bozma talebine dayanılarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına...
talebinde bulunulması, kanunda öngörülen süre içerisinde hükümlüye yazılı yada sözlü olarak savunma yapma hakkı tanınması, muhakkik tarafından hazırlanan disiplin soruşturması raporunun Disiplin Kurulu Başkanlığına sunulması, Disiplin Kurulu Başkanlığının da hükümlü hakkında vereceği kararla disiplin soruşturmasını neticelendirmesi gerekirken, kanunda öngörülen emredici ve hak düşürücü sürelere uyulmadan hükümlünün disiplin cezasını gerektirdiği kabul edilen eyleminin öğrenilmesinden 1 ay 5 gün sonra muhakkik görevlendirilmesi suretiyle soruşturmaya başlanılması nedeniyle verilen disiplin cezasının usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmakla; hükümlünün itirazının esasa girilmeksizin öncelikle bu usule aykırılık nedeniyle kabulüne ve disiplin cezasının iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esastan incelenerek verilen kararda isabet bulunmadığından kanun yararına bozma talebine dayanılarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya...
soruşturması raporunun Disiplin Kurulu Başkanlığına sunulduğu ve Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından 07.08.2017 tarihinde hükümlünün 20 gün hücre cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, verilen bu kararın 08.08.2017 tarihinde hükümlüye tebliğ edildiği, hükümlünün 14.08.2017 tarihinde karara karşı İnfaz Hakimliğine şikayette bulunduğu, İzmir 1.İnfaz Hakimliğinin 18.09.2017 tarihli ve 2017/4647 esas, 2017/4870 karar sayılı kararında “kanunda öngörülen sürede disiplin soruşturmasına başlanmaması nedeniyle verilen disiplin cezasının usul ve yasaya aykırı olduğu....” gerekçesiyle disiplin cezasının onanması talebinin reddi ile 4675 sayılı Yasanın 6. maddesi gereğince tüm sonuçları ile iptaline karar verildiği, Cumhuriyet Başsavcılığının, İnfaz Hakimliğinin bu kararına karşı yasal süresi içerisinde itiraz ettiği, İtiraz mercii olarak inceleme yapan İzmir 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 31.10.2017 tarihli ve 2017/711 değişik iş sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır...
Savunmanın Özeti: Dava konusu yönetmeliğin Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin 16. maddesine dayanılarak hazırlandığı, bu yönetmelikte, Başbakanlık Müsteşarının en üst disiplin amiri olduğunun belirtildiği, ayrıca 3056 sayılı Yasada da Başbakanın konumu ve görevlerinin önemi dikkate alınarak diğer Bakanlıklardan farklı olarak Başbakanlık Teftiş Kurulu ile ilgili görevlerin ve yetkilerin Başbakanın yanısıra müsteşar ile ilişkilendirildiği, bu düzenlemeler karşısında müsteşarın başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcısının üst disiplin amiri olması hususunda hukuka ve mevzuata aykırı bir durum bulunmadığı öne sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hakimi: … Düşüncesi: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir....
Davacı vekili, davalının 11/10/2011 tarihinde TBMM parti grup toplantısında yaptığı konuşmada davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu belirterek, davalının manevi tazminatla sorumlu tutulmasını istemiştir. Davalı vekili ise, siyasi bir kimliğe sahip olan davalının toplumu ilgilendiren tüm olaylarda açıklama yapma görev ve yetkisinin bulunduğunu, davaya konu olan konuşmanın da siyasi faaliyet çerçevesinde ve siyasi kimliğin olanak tanıdığı eleştiri sınırları içerisinde yapıldığını, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığını belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur....
İNCELEME VE GEREKÇE: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Hukuk Devleti olduğu, 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu, 80. maddesinde de, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil bütün Milleti temsil edecekleri kurala bağlanmış olup, söz konusu temsilin siyasi bir temsil olduğu, hukuki anlamda dava açmaya vekâlet niteliği taşımadığı açıktır. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun ''Genel Başkan'' başlığını taşıyan 15. maddesinde; partiyi temsil yetkisinin genel başkana ait olduğu; kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak kaydı ile parti adına dava açma ve davada husumet yetkisinin, genel başkana veya ona izafeten bu yetkileri kullanmak üzere parti tüzüğünün göstereceği parti mercilerine ait olduğu kurala bağlanmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde, iptal davalarının, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu...