Hükmü davacı ve birleştirilen davanın davacı ... ile vekalet ücreti noktasından birleştirilen davanın davacısı ... temyiz etmiştir. 1- 5.8.2003 günlü biçimine uygun düzenlenen taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinin konusu vaad borçlusuna Malatya ili Yazıhan ilçesi Balaban köyündeki 183 ve 185 parsellerde miras bırakanlarından geçecek hak ve hisselerin tamamının satışıdır. Sözleşmede satış bedelinin 23 milyar olarak kararlaştırıldığı ve satış bedeli olan 23 milyar liranın 01.08.2004 tarihinde ödeneceği yazılıdır. Dosya kapsamında yer alan diğer bilgi ve belgelerden ise sözleşmede kararlaştırılan tarihte bedelin ödenmemesi üzerine davacının 02.08.2004 tarihli ihtarnameyi göndererek satış bedelinin üç gün içerisinde ödenmesini istediği bedelin ödenmemesi üzerine de 31.08.2004 tarihinde sözleşmenin feshini ihbar ettiği, eldeki davanın 24.06.2005 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmeleri iki tarafa hak ve borçlar yükler....
Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir. Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar, borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Tandoğan, Haluk; age., s. 427). Bu husus, Borçlar Kanununun 108.maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır. Burada, alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü, sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır....
KARAR Davacı, davalılarla Noterden 26.02.1992 tarihinde Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi imzaladığını, 15.10.2008 tarihinde satış vaadi sözleşmesinin fesihname ile iptal edildiğini 30.11.2011 tarihinde öğrendiğini, fesihnamenin vekaletname verdiği dava dışı ... tarafından düzenlendiğini, fesihnamenin bilgisi ve rızası dışında yetkisiz vekil tarafından imzalandığını, davalıların dava dışı vekil ile el ve işbirliği içinde olduğunu ileri sürerek 15.10.2008 tarihli fesihnamenin iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş,hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, vekili olan dava dışı ...un bilgi ve rızası dışında davalılarla imzaladığı satış vaadi sözleşmesinin feshine ilişkin noterde sözleşme imzaladığını, vekalet görevini kötüye kullandığını ileri sürerek fesihnamenin iptali istemi ile eldeki davayı açmıştır....
Somut olayda ise mahkemeye sunulan 04.12.2012 tarihli bilirkişi raporu ile 14.03.2014 tarihli ek rapora göre davaya konu taşınmazın ifrazının mümkün olmadığı saptandığına göre davanın dayanağı olan satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı bulunmamaktadır. Kural olarak borcun ifa edilmemesi, borçlunun sorumluluğunu meydana getirir ve borcun ifa edilmemesinde borçlu kusurlu kabul edilir. Bu durumda, vaat alacaklısı davacı aynen ifa yerine Borçlar Kanununun 96. ve devamı maddeleri uyarınca tazminat talep edebilir. Buradaki tazminat, alacaklının müspet zararıdır. Müspet zarar ise alacaklının gereği gibi ve vaktinde olan ifaya taalluk eden menfaatine tekabül eder. Yani borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi, alacaklının mameleki ne vaziyette bulunacak idi ise bu vaziyet ile mamelekin hali hazır vaziyeti arasındaki farktır. Diğer bir ifadeyle, müspet zarar aktin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarardır....
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacının sözleşme ile yüklendiği edimleri yerine getirmediğini ve bu sebeple satış sözleşmesinin müvekkili tarafından haklı olarak feshedildiğini beyanla, davacının istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Dava, taraflar arasındaki harici gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin davalı tarafından feshedilmesi nedeniyle uğradığı zararın tahsiline ilişkin alacak davasıdır....
Marka araçların ithalatçısı olduklarını, sözleşmenin tarafı olmadıklarını, sözleşmenin ifa edilmemesinden sorumlu olmadıklarını, kendilerine husumetin düşmediğini, davanın reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir. CEVAP: Davalı ...Şti vekili .../.../... havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; araç sipariş formu ve satış sözleşmesinin .../.../... tarihinde yapıldığını, ÖTV artışının .../.../... tarihinde yürürlüğe girdiğini, öngörülmeyen bir durumda ÖTV artışının davacıya yansıtılmasının olağan olduğunu beyan ederek yetki itirazında bulunarak öncelikle yetkisizlik kararı verilmesini ve sonrasında davanın reddini talep etmiştir. DELİLLER VE DEĞERLENDİRİLMESİ: Dosya içerisine; sözleşme, ihtarname sunulmuş, davalı şirkete ait sicil kayıtları celp edilmiştir. Dava; araç satış sözleşmesinin ifa edilmemesi nedeniyle aynen ifa, bunun mümkün olmaması halinde ise terditli olarak müspet ve menfi zararın tazmini davası niteliğindedir....
Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz." hükmünün düzenlendiği, satış sözleşmesinin kural olarak yazılı şekil şartına bağlı olmadığı, Borcun sona erme hallerinden bir tanesinin ifa olduğu, borcun gereği gibi ifa edilmemesi hallerinin çeşitlilik göstermesi ile birlikte ayıp ve eksik ifanın bu hallerden bir olduğu, Ayıbın Türk Borçlar Kanununda , Tüketici Kanununda özel olarak düzenlendiği, Ticaret Kanunu yönünden ise TBK'ya atıf yapıldığı, 6102 sayılı TTK'nun 23/1-c maddesine göre; "malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı 2 gün içinde durumu satıcıya ihbar etmesi gerektiği, ayıp açıkça belli değilse alıcının malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde malı incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlü olduğu, diğer durumlarda TBK'nun 223.maddesinin ikinci fıkrası uygulanacağı, Bununla birlikte alım satıma konusunda taşınırın davacı tarafından ifa...
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) DAVA TARİHİ : 15/09/2022 KARAR TARİHİ : 21/06/2023 KARARYAZ.TRH: 22/06/2023 Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda, İDDİA: Davacı vekilinin dava dilekçesi ile "... Müvekkili ile davalıya ait ... isimli şahıs şirketi arasında 08/09/2021 tarihinde makine satış sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirdiğini, davalı tarafından borcu hiç ifa edilmedini, müvekkilinin zarar görmesine sebebiyet verdiğini, davalı tarafa müvekkilinin zararının karşılanması adına ihtar çekildiğini, ihtarın cevapsız bırakıldığını, müvekkilinin zararının tazmini için dava açtıklarını, görevli ve yetkili mahkemenin ......
na mevcut hali ile devredildiği, taşınmazın vaadedilen niteliklerde olmamasından dolayı ortaya çıkan zararların müvekkili şirket uhdesinde kaldığını, bu nedenle bu zararı talep etme hakkının fiilen zarara uğrayan müvekkiline ait olduğunu, satış vaadi sözleşmesinde, taşınmazın geç teslim edilmesi halinde bir tazminat veya kira bedeli kararlaştırılmadığını, ancak davalıların yasa gereği geç teslimden doğan zarardan sorumlu olduklarını, satış vaadi sözleşmesinin, teslim tarihi olan 04.12.2018 tarihinde tamamlanarak münfesih olduğunu, sözleşmenin devrinden önce doğmuş olan alacak ve borçlardan sorumluluğun devreden tarafta olduğunu, bu nedenle devir tarihi olan 04.12.2018 tarihine kadar doğmuş olan alacakları talep etme hakkının müvekkiline ait olduğunu, kaldı ki ...'...
Satış vaadi sözleşmesinin geçerli olması için vaat borçlusunun satış vaadi sözleşmesinin yapıldığı tarihte tapuda kayıtlı taşınmazın maliki olması gerekmez. Satış vaadi sözleşmesi geçerli olmakla birlikte davanın açıldığı tarihte davalı vaat olunan taşınmazın maliki olmadığından aynen ifa mümkün değildir. Kural olarak, borcun ifa edilmemesi borçlunun sorumluluğunu meydana getirir ve borcun ifa edilmemesinde kusurlu kabul edilir. Bu durumda, vaat alacaklısı davacı aynen ifa yerine B.K. 96. ve devamı maddeleri uyarınca tazminat talep edebilir. Buradaki tazminat, alacaklının müspet zararıdır. Müspet zarar ise, alacaklının gereği gibi ve vaktinde olan ifaya taalluk eden menfaatine tekabül eder. Yani borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne vaziyette bulunacak idi ise bu vaziyet ile mamelekin hali hazır vaziyeti arasındaki farktır. Diğer bir ifadeyle müspet zarar aktin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zarardır....