Veya paydaşlar arasında fiili kullanmayı belirleyen ve paydaşların tümünün çekişmesiz kabul ettikleri imzalarını taşıyan taksime ilişkin bir sözleşme varsa bu sözleşmede öngörülenin dışında kullanımın varlığına dayanarak elatmanın giderilmesi dava edilebilir. Somut olayda yanların paylaşım biçimini belirleyen bir sözleşmeleri yoktur. Krokiden de her paydaşın çekişmeli yerde birbirinden az veya çok bir arz parçası kullanmakta olduğu görülmektedir. Bu yüzden burada açılan paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi davasının dinlenme olanağı bulunmadığı gibi yine paydaşlar arasında yararlanma kullanma ve korumayı düzenleyen Türk Medeni Kanununun 693.maddesinin de arazinin kullanım biçimine göre uygulanma olanağı bulunmamaktadır....
Gerçekten de bir paydaşın paylı mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmazda yararlanma ve kullanma, paydaşlardan her birinin diğerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde ve bu ölçü ile sınırlı olarak olanaklıdır. Tarafların az yukarıda sözü edilen yararlanma ve kullanmayı belirleyici sözleşmeleri yoksa ve somut olayda olduğu gibi bu konuda uyuşmazlık bulunmakta ise yararlanma ve kullanma biçiminin hakim tarafında saptanması gerekir. Bu halde hakim paydaşlık ilişkisinin devamında fayda ve zorunluluk olan hallerde paydaşların sicilden kaynaklanan haklarını ihlal etmeksizin diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde, somut olayın özelliğini, taşınmazın konumunu, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, tarafların ihtiyacı ve gerçeklerini gözetmek suretiyle paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle paydaşlar arasında ne şekilde bölünebileceğini saptayıp buna göre karar vermek durumundadır....
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir....
Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe: Dava; TMK m. 693 uyarınca paylı mülkiyete tabi taşınmazda paydaş olarak bulunan maliklerin paylı mülkiyete tabi taşınmazın kullanım şekillerinin belirlenmesi istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 693. maddesinde; “Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir. Uyuşmazlık hâlinde yararlanma ve kullanma şeklini hâkim belirler. Bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, paydaşlar arasında, paylı malı kullanma ve bu maldan yararlanma şekliyle ilgili olarak ortaya çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde hakimin yetkili olduğu; bu bölünmenin paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle bölünme biçiminde mümkün olacağı belirlenmiştir....
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2018/380 E. 2020/360 K. sayılı kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, paylı mülkiyet üzere tapuda kayıtlı taşınmazda, TMK'nın 693. maddesine dayalı kullanma ve yararlanma hakkının belirlenmesi istemine ilişkindir....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Tarih ve numarası yukarıda yazılı hükmün incelenmesi sırasında Özel Daireler arasında meydana gelen görev uyuşmazlığının giderilmesi istenilmekle, 2797 sayılı Yasa uyarınca toplanan Başkanlar Kurulu'nca Dairelerin görevsizlik kararlarıyla dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü: Dava, paydaşlar arasında kullanma ve yararlanma biçiminin belirlenmesi istemine ilişkindir. Uyuşmazlığın bu niteliği itibariyle hükmün temyiz inceleme görevi 1.Hukuk Dairesine aittir. SONUÇ: 1.Hukuk Dairesinin görevsizlik kararının KALDIRILMASINA, dosyanın bu Daireye gönderilmesine, 23.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi....
Davalıların temyiz itirazlarına gelince; Çekişme konusu taşınmazın paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, davacının 07/04/2008 tarihinde pay satın almak suretiyle paydaş olduğu ve 09/12/2013 tarihli bilirkişi raporu eki krokide mavi renk ve C harfi ile gösterilen yeri kullandığı sabittir. Bilindiği ve TMK 695. maddesinde düzenlendiği üzere; “Yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda paydaşların yaptıkları düzenleme ve aldıkları kararlar ile mahkemece verilen kararlar, sonradan paydaş olan veya pay üzerinde aynî hak kazanan kimseleri de bağlar. Taşınmazlarda yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin kararların sonradan paydaş olan veya pay üzerinde aynî hak kazananları bağlaması için, bunların tapu kütüğüne şerh edilmesi gerekir” Öte yandan, paylı mülkiyette payından az yer kullandığını iddia eden paydaşın açtığı elatmanın önlenmesi davasının dinlenmesine de olanak yoktur....
Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır....
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince, mahkemece yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir....
Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır....