Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır....
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır....
Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır....
Bu nedenle, taşınmazın kullanma biçimi; tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş ve uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse, kayıtla paylı, eylemsel olarak bağımsız bu oluşumun, tapuda yapılacak resmi taksime ve şüyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde imar uygulaması yapılmasına kadar korunması ahde vefa kuralının yanında Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir.Açıktır ki, söz konusu yararlanma, ancak, diğer paydaşların haklarına saygı gösterildiği oranda hukuksal himaye görecektir. Nitekim anılan yasa maddesi de, yararlanma hakkının, “diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde” mevcut bulunduğunu kesin bir biçimde belirtmiştir.Paya uyan bir belirtme ve sınırlama olmadığı takdirde, her paydaşın, öbürlerine zarar vermemesi kaydıyla taşınmazı kullanma hakkı vardır....
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.” düzenlemesine yer verilmiştir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; uyuşmazlığın çözümü bakımından karar tarihinden önce yürürlüğe girmiş bulunan ve halen devam eden davalarda da uygulanması gereken hükümler içeren 6098 sayılı TBK 88 ve 120. maddelerinin ve 6101 sayılı Yürürlük Kanununun somut olaya etkisinin bulunup bulunmadığının irdelenip değerlendirilmesi gerekmektedir. TBK'nun 88 ve 120. Maddelerinin düzenleniş amacı ve niteliği gözetildiğinde, emredici nitelik taşıdığı ve taraflar ileri sürmese de re'sen gözetileceğinin kabulü gerekir. O halde faize ilişkin TBK'nun 88 ve 120.Maddelerinin uygulama şeklinin irdelenmesinde; TBK.nda " temerrüt faizi" başlıklı 120....
TMK.'nun 683. maddesinde; malikin taşınmazı üzerinde yararlanma, kullanma ve tasarruf yetkilerine sahip olduğu ve 2. fıkrasında da, her türlü haksız elatmanın önlenmesini dava edebileceği öngörülmüştür. Öte yandan, ortak/paydaş olanların payından az yer kullandıkları iddiasının dinlenemeyeceği, bu tür durumlarda uyuşmazlığın “taksim veya ortaklığın satış yolu ile giderilmesi davası” yolu ile çözümlenmesi gerektiğine ilişkin emsal kararların paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi davalarında uygulanabileceği kuşkusuzdur. ./.. Somut olayda, dava konusu 3877 parsel sayılı taşınmaz davacıya ait olup, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmamaktadır. Hal böyle olunca; davacının mülkiyet hakkına değer verilerek işin esası bakımından bir hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile taraflar arasındaki çekişmenin ortaklığın giderilmesi suretiyle çözümlenmesi gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı verilmesi isabetsizdir....
Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık; paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi ve yıkım istemine ilişkindir. 2....
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 81.623 m2 miktarındaki tarla nitelikli 12 parselde davacı, davalının murisi ve dava dışı paydaşların bulunduğu, yargılama sırasında yapılan Kadastro Kanunu mad. 22/a çalışması ile bu taşınmazın 137 ada 68 parsel ve 83.383,47 m2 olduğu anlaşılmıştır. Paylı mülkiyete tabi bir taşınmazda taraflarca ileri sürülen fiili taksim iddiasının kabul edilebilmesi için TMK mad. 695/2 "Taşınmazlarda yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin kararların sonradan paydaş olan veya pay üzerinde aynı hak kazananları bağlaması için, bunların tapu kütüğüne şerh edilmesi gerekir" hükmü uyarınca tapu kütüğüne verilmiş bir şerhin bulunması yahut tüm pay maliklerinin katıldığı geçerli bir taksimin varlığı ve davanın taraflarınca bilindiği kanıtlanmalıdır....
O hâlde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince, mahkemece yukarıdaki ilkeler uyarınca bir araştırma yapılmış değildir....
O hâlde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; açıklanan ilkeler gözetildiğinde mahkemece hükme yeterli şekilde araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur....