Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır....
Dava, nam-ı müstear talepli açılmış tasarrufun iptali davasıdır Borçlunun kendi yaptığı tasarruflar için dava açılması mümkün olduğu gibi parasını kendi verdiği ancak muvazaalı olarak başkası adına tescil edilen mallar için de dava açılması mümkündür. Bu gibi tasarruflar nam-ı müstear olarak adlandırılmaktadır. Nam-ı müstear somut olaya göre bir çeşit muvazaa olabileceğinden her türlü delil ile ispat edilebilir. Somut olayda davalı borçlu aleyhine yürütülen bir ceza dosyasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca davalı borçlunun eşi olan... nin ev hanımı olması, dava konusu gayrımenkulü satın alabilecek gelirinin bulunup bulunmadığının da mahkemece araştırılmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece ceza dosyasının bekletici mesele yapılarak ve davalı ... nin dava konusu gayrımenkulü tasarruf tarihinde satın alacak gelirinin bulunup bulunmadığı hususları araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir....
(Birden fazla hukuki sebebe dayalı olarak açılan davaların görülebilme koşullarına ilişkin HGK 2022/(17)4- 58 Esas - 2022/1818 Karar sayılı kararı) Somut olayda, davacı taraf, TBK'nın 19. maddesinde düzenlenen genel muvazaanın bir alt kategorisi olan nam-ı müstear iddiası, TBK 202. maddede düzenlenen işletme devri ve ayrıca, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi kapsamında, takip konusu alacaktan, takip borçlusu konumunda olmayan diğer davalıların da sorumlu tutulmasını talep etmektedir. İddianın ileri sürülüş biçimine göre eldeki davada amaçlanan şey ile İİK 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davasıyla amaçlanan aynıdır. Uygulamada, bu türden taleplere ilişkin davalar da tasarrufun iptali davası olarak kabul edilmektedir. Nam-ı müstear işleminde bazen bir sözleşme yapmak isteyen kimse çeşitli düşünce ve hesaplarla o sözleşmenin tarafı olarak gözükmeyi istemez ve sözleşmede kendi yerine bir başkasının yer almasını sağlar....
lerinin kuruluş ve devir alınmaları ve aşamalar sonrasında tek ortak durumuna getirdikleri nam-ı müstear davalılar ... ve ... adlarına şirket kurulması ve devralınması şeklinde tezahür eden tasarrufların muvazaalı olduğunu iddia etmektedir. Davacının alacaklı olarak eldeki davayı açmakta hukuki menfaati bulunduğundan mahkemece tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinden de yararlanılarak taraf delillerinin toplanması, borçlu ve üçüncü kişi davalılar ile dava dilekçesinde bahsi geçen şirketler arasında maddi ve hukuki organik bağ bulunup bulunmadığı, muvazaalı işlem ve nam-ı müstear olarak yapılan işlem olup olmadığı belirlenmelidir....
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, nam-ı müstear ve muvazaa iddiasına dayalı açılmış olan TBK'nın 19.maddesi kapsamında tasarrufun iptali davasıdır. 6100 sayılı HMK’nun 355. maddesi uyarınca inceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılmış, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re'sen gözetilmiş ayrıca; HMK'nun 357. maddesindeki "İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz" kuralı nazara alınmıştır. Dosyanın incelenmesinde; davacı/alacaklı T1 davalı/borçlu T4 04.01.2011 keşide tarihli 330.000,00 USD bedelli çekten dolayı alacaklı olduğu, çek bedelinin ödenmemesi üzerinde 05.07.2011 tarihinde takip tarihindeki kur üzerinden 509.520,00 TL üzerinden Trabzon İcra Md. 2011/7998 E....
Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesi içeriği ve dosya kapsamındaki beyanlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının iddiasının miras hukukundan kaynaklandığı, olayda inançlı işlem (nam-ı müstear ) ilişkisine dayalı tescil isteği olmadığı anlaşılmaktadır. Ne var ki mahkemece, inançlı işlem (nam-ı müstear) hukuki ilişkisi yönünden sonuca gidildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca, davacının taksim olgusu yönünden iddiasının mevcut delillere göre değerlendirilerek sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken hatalı hukuki nitelendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir. Davacının yukarıda değinilen yönler itibariyle temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.10.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Somut olayın özelliği itibariyle davacının, davalı ... ...’den olan kesinleşmiş mahkeme hükmüne dayalı alacağının karşılıksız bırakılması amacı ile davalılar arasında danışıklı olarak davalı ...’in parası ile davalı ... adına taşınmaz alındığı iddia olunduğuna göre davanın muvazaa hukuksal nedenine dayandığının kabulü gerekir. Mahkemece de davalılar arasında danışıklı işlem yapılarak davalı ... ... adına tescilli taşınmazların satılıp, satış bedeli ile alınan taşınmazın davalı ... adına tescil edildiği, böylelikle davacının, davalı ... ...’den olan alacağının karşılıksız bırakılması amaçlandığı kabul olunduğuna göre davanın dava dilekçesinde namı müstear olarak nitelendirilmiş bulunmasından dolayı reddi doğru olmamıştır....
Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır....
Dava İİK 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan nam-ı müstear niteliğindeki tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Uygulamada borçlunun, gerçekte kendi adına satın almak üzere bedelini ödediği bir taşınmazı (veya bir aracı) alacaklılarından kaçırmak amacı ile yakını (eşi, oğlu vs) adına tescil ettirmiş olması halinde, tasarrufun (hukuki işlem) dışarıdan üçüncü kişiler arasında yapılmış görünmesine rağmen, gerçekte bedeli borçlunun mal varlığından çıkmış fakat karşılığı borçlunun arkasına gizlendiği kişinin mal varlığına girmiştir. Namı müstear (inançlı işlem) ile gizlenmiş muvazaalı işlemler hakkında iptal davaları açılabileceği Yargıtay uygulamaları ile kararlılık kazanmıştır. (Yargıtay HGK'nin 12.10.2001 gün ve 2001/2-515 E., 605 K sayılı; 17.Hukuk Dairesinin 20.06.2011 gün ve 2010/11090 E.-2011/6367 K. sayılı kararları). Bu tür işlemlerin İİK 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak iptali istenilerek davacı alacaklının alacağına kavuşması sağlanır....
İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalılar arasındaki hukuki ilişkinin İİK 280/3 maddesi uyarınca iptale tabii olduğunu, davalı şirketin müvekkiline karşı sorumlu olduğunu, davalılar arasında nam-ı müstear ilişkisi bulunduğunu, mahkemenin kararının kaldırılarak, talebi doğrultusunda ihtiyati haciz konulmasını talep etmiştir. Davalılar istinafa cevap vermemiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, TBK 19. maddesine dayalı tasarrufun iptali( nam-ı müstear) istemine ilişkindir. İhtiyati haciz İİK'nın 257. maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İİK'nın 257. maddesinde düzenlenen ihtiyati haciz, alacaklının bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak için mahkeme kararı ile borçlunun mallarına (önceden) geçici olarak el konulmasıdır....