DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan) İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/05/2024 Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda; G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Tarafların İddia ve Savunmaları: Davacı dava dilekçesinde özetle; Muris ... ‘... ’ ve ' ...' müstear isimlerini kullanarak birden çok eser meydana getirdiğini, davalının 20.01.2011 tarihli Telif Sözleşmesi-davalı tarafından gönderilen telif sözleşmesinde murisin imzasının yer almadığı sayfaların mevcut olup murisin imzasının bulunmadığı sayfalar dikkate alındığında, sözleşmenin hangi eserlere ilişkin olarak akdedildiğinin tespitinin mümkün olmadığını ve geçerli bir devir sözleşmesinin varlığından bahsedilemeyeceğini, yine ‘... ' ve " ...’ isimlerinin, muris ... ait müstear isimler olduğunu, söz konusu müstear isimlerin ilk kez muris tarafından kullanıldığını, Davalı şirket tarafından tescilli olduğu tespit edilen ......
Dava İ.İ.Y'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Dava dilekçesinde muvazaa, namı müstear gibi nedenlere dayanılmış isede hukuki tavsifi yapmak görevi mahkemeye aittir. Bu nedenle mahkemenin, icra takibinin sonuçsuz kalması üzerine açılan bu tür davalarda uyuşmazlığı İ.İ.Y 277 ve devamı maddeleri kapsamında nitelendirmesi ve buna göre inceleme yapması isabetlidir. Somut olayda takibe konu ve ciro edilen çek 20.6.2005 tarihinde tanzim edilmiş olup iptali istenen tasarruf ise 28.12.2004 tarihinde yapılmıştır. Bu durumda borç tasarruftan sonra doğmuştur. Kural olarak tasrrufun iptali davalarında takibe konu alacağın tasarruf tarihinden önce doğmuş olması gerekir. Davacı alacaklı temel ilişkinin (borcun doğumunun) iptali istenen tasarruftan önce olduğunu ileri sürüp kanıtlamış değildir....
Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır....
Dava İİK'nun 277 maddesine dayalı olarak açılan nam-ı müstear neliğindeki işlemin iptali istemine ilişkindir. Nam-ı müstear, adını herhangi bir nedenle gizli tutmak isteyen bir kişinin, sözleşmeyi kendi hesabına, başka bir kişiye yaptırmasıdır. Tasarrufun iptali veya BK'nun 19.maddesine göre açılan davalar yönünden ise alacaklıdan mal kaçırmak isteyen borçlunun kendi adını gizli tutarak hukuki işlemi kendi hesabına, başka bir kişiye yaptırmasıdır. Bu tür işlemlerin İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak iptali istenilerek davacı alacaklının alacağına kavuşması sağlanır. İşlemin nam-ı müstear olarak gerçekleştiğini ispat külfeti davacıya aittir. Somut olayda, davacının alacağının dayanağı 18.03.2009 tarihinden başlayan kredi sözleşmesine dayanmaktadır. Dava konusu taşınmazlar 29.08.2014 tarihinde, davalı üçüncü kişi ... tarafından ihalede satın almış daha sonra dava dışı şirketlere satmıştır....
Borçlunun adını gizleyerek, borçlu hesabına ancak kendi adına hareket eden ve üçüncü kişilerle işlemde bulunan bu kişiye ‘nam-ı müstear’ denilir. Medeni Kanun ve Borçlar Kanununda bu kurumu düzenleyen açık bir hüküm bulunmamasına rağmen gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay içtihatlarında nam-ı müstear iddialarının dinlenebilir olduğu ve “nam-ı müstear hukuksal sebebine dayalı olarak iptal davası açılabileceğine” işaret edilmektedir. “Borçlunun mal varlığını azaltmak (mal kaçırmak) amacıyla yaptığı muvazaalı işlemlerden zarar gördüğünü” ileri süren alacaklı dilerse özel hüküm niteliğindeki İİK 277 ve izleyen maddelerine göre iptal davası, dilerse genel hüküm niteliğindeki TBK'nın 19'uncu maddesine göre ‘muvazaa davası’ açabilir. İİK'ya göre açılan iptal davası, TBK'ya göre muvazaa davası açılmasını önlemez. Alacaklı bu konuda “terditli dava” da açabilir....
İddianın ileri sürülüş biçimine ve dosya kapsamına göre; dava, inanç sözleşmesi (nam-ı müstear) iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir. Buna göre, somut uyuşmazlığa ilişkin istinaf başvurusunu değerlendirme görevinin 01.09.2020 tarihinde yürürlüğe giren Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 25/06/2020 tarihli, 564 ve 586 sayılı Bölge Adliye Mahkemeleri İş Bölümü Kararı gereğince İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin görev alanında kaldığı, işbölümü yönünden Dairemizin görevli olmadığı anlaşılmakla aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1- Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, 2- Dava dosyasının İstanbul Bölge Adliyesi Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, Dair; dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonucunda 28/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi....
Dava dilekçesinde namı müstear iddiasına yer verilmediği, yargılama sırasında verilen bir dilekçe ile bu iddianın ileri sürüldüğü, ancak iddianın değiştirilmesi mahiyetindeki bu işleme davalı tarafın muvafakatinin bulunmadığı, davacı tarafça iddianın değiştirilmesi için herhangi bir ıslah işlemi yapılmadığı, dolayısıyla yerel mahkemenin dava dilekçesindeki iddiayla sınırlı olarak davanın reddine karar vermesinde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Tüm bu sebeplerle aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. HÜKÜM: Gerekçeleri yukarıda açıklandığı üzere; 1.Bursa 2....
Buna göre, davalı ... hakkında 27.08.2010 tarihinde yapılan kolluk araştırmasında ''şahsın Alaeddin Yüksel Bulut isimli kişi olduğu,www. aktif haber. com adlı internet sitesinde ... müstear adıyla yazı yazdığı, ev adresinin; Yeşiltepe Mah.1993 Sok. No.6/5 Keçiören-Ankara, iş adresinin ;Mebusevler Mah.Anıt Cad., 4/9 Çankaya-Ankara''olduğu tespit edilmiş olmakla davalının adı tebligat evrakına '' Alaeddin Yüksel Bulut (müstear adı ; ... )'' şeklinde yazılmak suretiyle 27.08.2010 tarihli tutanakta belirtilen adreslerine ya da adres kayıt sistemindeki adresine ilk karar, bozma ilamı, direnme kararı ve direnmeyi temyiz dilekçesinin usulüne uygun olarak tebliği ile temyiz süresi beklendikten sonra temyiz incelenmesine gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine geri çevrilmesi gerekmiştir. S 0 N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenle dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 09.03.2016 gününde oybirliği ile karar verildi. .............. ##########...
Dava İİK'nun 277 maddesine dayalı olarak açılan nam-ı müsteair neliğindeki işlemin iptali istemine ilişkindir. Nam-ı müstear, adını herhangi bir nedenle gizli tutmak isteyen bir kişinin, sözleşmeyi kendi hesabına, başka bir kişiye yaptırmasıdır. Bu tür işlemlerin İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak iptalini istenilerek davacı alacaklınının alacağına kavuşması sağlanır. Somut olayda, davacı alacaklının alacağının dayanağı 04.05.2008 tanzim tarihli bonodan kaynaklanmaktadır. İptali istenilen ilk tasarruf tarihi ise 08.07.2008 olup borcun doğmundan sonradır.Borçlu adresinde 17.06.2009 tarihinde yapılan haciz İİK'nun 105.madde kapsamında aciz belgesi niteliğinde olup, borçlunun başkacı mal varlığına rastlanılmamıştır. Davalıların iddia ettiği taşınmazların ise davalı borçlunun babasına ait olmadığı tapu kayıtlarındaki açıklamalar ile sabit olmuştur....
Bu itibarla, mahkemece, davanın muvazaa ve namı müstear sebebine dayalı tapu iptali ve tescil davası olarak açıldığı gözetilerek, tarafların iddia ve savunmaları ile sunulan delillerin bu kapsamda değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davanın nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı gerekçeyle hüküm tesisi doğru olmamış ve kararın bozulması gerekmiştir. ...- Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir....