Eşler birlikte yaşarken, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar ( TMK Md. 186/son ). Eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyesinin ayrı yaşama halinde de korunması gerektiği düşünüldüğünde; davacı eşin emekli maaşı alması ve sosyal güvencesinin bulunması davalıyı tedbir nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz. Ancak, hükmedilecek nafakanın miktarını tayinde bu husus dikkate alınmak zorundadır. Böylece "hakkaniyet" ilkesine uygun bir nafaka tespit edilebilir (TMK. Md. 4). Somut olayda; açmış olduğu boşanma davası feragatle sonuçlanmasına rağmen davalı kocanın, eşini ortak konuta almayarak birlikte yaşamaktan kaçındığı sabit olup davacının ayrı yaşamada haklılığı kanıtlanmıştır. O halde davacı lehine "hakkaniyet" ölçüsünde bir miktar tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu istemin tümüyle reddi doğru görülmemiştir....
Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.Eşlerden biri, haklı bir sebep olmaksızın diğerinin birlikte yaşamaktan kaçınması veya ortak hayatın başka bir sebeple olanaksız hâle gelmesi üzerine de yukarıdaki istemlerde bulunabilir.Eşlerin ergin olmayan çocukları varsa hâkim, ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alır (TMK m.197). Buna göre davacının ayrı yaşamada, haklı olup olmadığının araştırılması ve "ayrı yaşamada haklılık" olgusunun kanıtlanması gerekir. Toplanan delillerden; davalı erkeğin haklı bir neden olmaksızın müşterek konutu terk ettiği ve bir daha dönmediği, davacı eşe maddi yardımda bulunmadığı anlaşılmaktadır. Kadının tedbir nafakası davası yönünden Türk Medeni Kanununun 197. maddesi koşulları oluşmuştur....
HUMK. nun 45/2. maddesine göre; “ Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı nedeni ile birleştirme talebi ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz (md.187/5) olarak ileri sürülebilir.”. Somut olayda, işbu nafaka davası 23.10.2008 tarihinde Afyonkarahisar’da, boşanma davası ise 15.01.2009 tarihinde Sinanpaşa’da açılmış olduğuna göre; birleştirme talebi ikinci davada değil, ilk açılan davada istenilmiştir. O halde mahkemece, usulüne uygun birleştirme talebi bulunmadığından; talebin reddi ile davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde davaların birleştirilmesine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Bundan ayrı, ayrı yerlerde açılan davaların; evlilik birliğinin korunması (Md.195-201) hükümlerine dayalı olarak TMK. nun 197. maddesine göre açılan tedbir nafakası davası ile boşanma hükümlerine dayalı olarak TMK. nun 166. maddesine göre açılan boşanma davasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır....
(TMK md. 197) Dosya incelendiğinde; davalının uzun yıllardır davacı kadın ve çocuklarından ayrı yaşadığı, onlara maddi ve manevi destek vermediği, bu suretle birlik görevlerini yerine getirmediği, davacı kadının ayrı yaşamakta haklı olduğu, TMK'nın 197. maddesi gereğince tedbir nafakası koşullarının oluştuğu anlaşılmakla tarafların ekonomik ve sosyal durumları, paranın satın alma gücü, günün ekonomik koşulları ve hakkaniyet ilkesi (TMK md. 4) birlikte değerlendirildiğinde davacı kadın için hükmedilen 1.000,00 TL tedbir nafakası usul ve yasaya uygun olup davalının, kadın için hükmedilen nafakaya ilişkin istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Hakim tarafların talep sonuçlarıyla ile bağlıdır; ondan fazlasına veya başka birşeye karar veremez....
Ancak, Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesi uyarınca tedbir nafakası talep edilmesi için, usulüne uygun harcı yatırılarak açılmış bir davanın bulunması ve nafaka isteyen eşin ayrı yaşamakta haklı olduğunu ispat etmesi gerekir. Somut olayda; davalı-davacı kadının, birleşen davasında ayrı yaşamakta haklı olduğunu ileri sürmek suretiyle tedbir nafakası talebinde bulunmuştur. Davalı-davacı kadının bu talebi, Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesi uyarınca ayrı yaşamakta haklı olan eşin tedbir nafakası istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, kadının birleşen davasındaki nafaka talebinin hukuki nitelendirmesinde hata yapıldığı gibi, mahkemece kocaya yüklenen kusurlar nazara alındığında ayrı yaşamakta haklı olan kadının tedbir nafakası (TMK md.197) talebinin reddi de doğru olmamıştır. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hükmün bu bölümünün de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1- b.2. maddesi uyarınca düzeltilmesi yoluna gidilmiştir....
Öte yandan; bozma ilâmına karşı verilen direnme kararı gözetildiğinde, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan uyuşmazlığa konu bağımsız tedbir nafakası davası hakkında açıklama yapmakta fayda görülmektedir. 24. Tedbir nafakası 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre eşe iki şekilde verilmektedir. Bunlardan ilki birlikte yaşamaya ara verilmesi sebebiyle eşe verilen bağımsız tedbir nafakası (TMK. md. 197) iken, diğeri boşanma veya ayrılık davası açılınca davanın devamı süresince geçici önlem olarak eşe verilen geçici tedbir (TMK. md. 169) nafakasıdır. 25. Davalı-birleşen davacı kadın eşin açmış olduğu ve eldeki davayla birleştirilmesine karar verilen dava TMK’nın 197 nci maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası niteliğindedir....
Gerçekleşen bu duruma göre evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekirken, hatalı kusur belirlemesi sonucu kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. 3-Davacı-davalı kadın tarafından açılan 500.00 Türk lirasına ilişkin bağımsız tedbir nafakası davasına ( TMK m. 197) karşı erkek tarafından boşanma davası ( TMK m. 166/1) açılmış, davacı davalı kadın tarafından boaşanma davasına verilen cevap dilekçesinde asıl davada yer alan 500.00 Türk lirası nafaka talebinin yoksulluk nafakası (TMK m. 175) olarak devamına karar verilmesi talep edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü ile bağımsız tedbir nafakası davası ile boşanma davasının feri niteliğindeki yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir....
Dava, evlilik birliğinin sarsılması (TMK 166/1,2) nedenine dayalı boşanma ve fer'ileri ile ziynet eşyası alacağı, karşı dava; evlilik birliğinin sarsılması (TMK 166/1,2) nedenine dayalı boşanma ve fer'ileri, birleşen davalar ise, Türk Medeni Kanununun 197.maddesi uyarınca ayrı yaşamada haklılık iddiasına dayalı tedbir nafakası ve zina (TMK md 161) nedenine dayalı boşanma istemine ilişkindir. Anayasanın 141/3.maddesi "Bütün mahkemelerin hür türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" buyurucu hükmünü içermektedir. Hukuk muhakemeleri Kanunun 297.maddesinde de, kararın kapsayacağı hususlar ayrıntılı biçimde belirtilmiş olup, bu maddenin 1.fıkrasının 3.bendine göre; mahkeme kararlarında iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma nedenleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin açıkça gösterilmesi zorunludur....
Ancak; taraflar evli olup, davacı eş ayrı yaşamda haklılık nedeniyle, fiilen baktığı müşterek çocuk için nafaka talebinde bulunmuş olduğuna göre; mahiyeti itibariyle talep edilen nafaka, tedbir nafakası niteliğindedir.(TMK. md.197) Buna göre, mahkemece; müşterek çocuk için hükmedilen tedbir nafakasının kararın kesinleşmesinden itibaren iştirak nafakası olarak nitelendirilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş; eldeki davanın boşanmadan bağımsız olarak açılan tedbir nafakası niteliğinde olduğu gözetilerek, müşterek çocuk yararına dava tarihinden itibaren geçerli ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla uygun bir miktarda tedbir nafakasına hükmetmek olmalıdır. Ne var ki, kanuna uygun olmayan bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün birinci fıkrasındaki “…kararın kesinleşmesinden itibaren iştirak nafakasının” ifadesinin çıkartılarak yerine “ ... .... Asliye ......
Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50 ve 52. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK md.174/1) ve manevi (TMK md. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır. 3- Davalı-davacı kadının birleşen Türk Medeni Kanununun 197. maddesine dayalı nafaka davası hakkında olumlu, ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu sair bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 15.09.2015(Salı)...