Hal böyle olunca mahkemece; tarafların gerçekleşen sosyal-ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, ihtiyaçları, davalı babanın geliri, ekonomik sosyal düzeyi, davalı babanın da ortak çocuğun bakım masraflarına katılma yükümlülüğünün bulunması, hali hazırda ödenen nafakanın belirlendiği tarihle eldeki davanın açıldığı tarih arasında geçen zaman, ekonomik göstergelerdeki değişim ile TÜİK’in yayınladığı ÜFE artış oranı nazara alındığında; çocuğun menfaati üstün tutularak, nafakanın artırılmasında bir isabetsizlik bulunmamış, artış miktarının çocuğun yaşına, ihtiyaçlarına, tarafların ekonomik sosyal durumlarına uygun olduğu TMK'nın 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine aykırı bir yönünün bulunmadığı kabul edilerek davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur....
takdirine, bu nafakanın boşanmanın kesinleştiği tarihten itibaren iştirak nafakası olarak devamına, bu nafakanın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 35.000,00 TL maddi-30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir....
Bu durumda ancak nafakanın miktarını tayinde etken olarak dikkate alınmalıdır. Somut olayda; davacının serbest meslek sahibi olup,gelirinin tespit edilemediği, davalının ise matbaada asgari ücretle çalıştığı tespit edilmiştir. Nafaka alacaklısı kadının aldığı asgari ücretin; yukarıda belirtilen zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılaması beklenemez. Başka bir anlatımla, davalının eline geçen toplam gelir miktarı, onu yoksulluktan kurtaracak mahiyette değildir. Davalının asgari ücret ile çalışıyor olması nafakanın kaldırılmasına değil, azaltılmasına etki edecek olgulardandır....
Hukuk Genel Kurulunun 30.3.2005 tarihli ve 196-239 sayılı kararıyla, nafaka davalarında temyiz edilebilirlik sınırının belirlenmesinde, bağlanan nafakanın bir yıllık tutarının esas alınacağı benimsenmiştir. Benimsenen bu ilke doğrultusunda, nafaka davalarında gerek temyiz, gerekse karar düzeltmelerde, kararın temyiz ve karar düzeltmeye tabi olup olmadığı, bağlanan nafakanın bir yıllık tutarına göre belirlenecektir. Davacı, açtığı nafakanın artırılması davası ile kendisi için aylık irat şeklinde hükmedilen yoksulluk nafakasının 100 liradan 200.- liraya, müşterek çocuk için hükmedilen aylık 75.- lira iştirak nafakasının ise 400.- liraya yükseltilmesini istemiş; mahkemece, yoksulluk nafakası 50 lira artırılarak 150 liraya, iştirak nafakası da aynı miktar artırılarak 125.-liraya yükseltilmiştir. Hüküm altına alınan nafakalardaki artış miktarı aylık 100 lira, yıllık ise 1200 liradır....
Z.. lehine aylık 1.500,00 TL iştirak nafakası takdirine, davalıdan alınarak küçük çocuğuna velayeten davacıya verilmesine, hükmedilen nafakanın müteakip yıllarda TEFE-TÜFE artışları toplamının yarısı oranında artırılarak ödenmesine karar verilmiştir. Verilen bu karar, tarafların temyizi üzerine Dairemizin 01.12.2014 gün ve 2014/7134 E-15557 K. sayılı kararı ile onanmış olup, Yargıtay Onama İlamına karşı davacı ve davalı tarafından, karar düzeltme isteminde bulunulmuştur. Mahkemece, her ne kadar hükmedilen nafakanın müteakip yıllarda TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılarak ödenmesine karar vermesi gerekirken, hükmedilen nafakanın müteakip yıllarda TEFE-TÜFE artışları toplamının yarısı oranında artırılarak ödenmesine karar vermesi doğru görülmemiştir. Ne var ki, yukarıda belirtilen gerekçe ile mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekirken zuhulen onandığı anlaşılmaktadır....
Mahkemece; tarafların boşandıkları tarihteki ekonomik ve sosyal durumlarında bir değişiklik olmasa da, davalının karar kesinleştikten sonra babasından maaş aldığı, davacının da herhangibir geliri bulunmadığı, hakkaniyet ilkesi de göz önüne alınarak nafakanın kaldırılmasına karar verilmiştir. Hükmü davalı vekili temyiz etmektedir. TMK’nun 176/3.maddesi uyarınca; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Davacı; yukarıdaki yasa hükmü gereğince; davalının yoksulluğunun zail olduğu iddiasıyla nafakanın kaldırılmasını istemektedir. Bu durumda, öncelikle yoksulluk kavramı üzerinde durmak gerekir. ./.....
Bu durumda ancak nafakanın miktarını tayinde etken olarak dikkate alınmalıdır. Somut olayda; dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının müftülükte memur olarak çalıştığı, 1600,00 TL maaşının olduğu, davalının ise, 272.50 TL yetim aylığı aldığı ve babasından kalan taşınmazdan 150 TL kira geliri elde ettiği anlaşılmaktadır. Nafaka alacaklısı kadının aldığı 272.50 TL yetim aylığı ve 150 TL kira geliri; yukarıda belirtilen zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılaması beklenemez. Başka bir anlatımla, davalının eline geçen toplam gelir miktarı, onu yoksulluktan kurtaracak mahiyette değildir. Davalının, 272.50 TL yetim aylığı ve 150 TL kira geliri elde etmesi, nafakanın kaldırılmasına değil, azaltılmasına etki edecek olgulardandır....
AİLE MAHKEMESİ TARİHİ : 24/03/2015 NUMARASI : 2015/83-2015/190 Taraflar arasındaki nafakanın kaldırılması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı vekili dava dilekçesinde; 2012 yılında boşanan taraflardan davalı lehine hükmedilen 200TL yoksulluk nafakasının 2014 yılında mahkeme kararıyla 300TL' ye artırıldığı, davalının SGK emeklisi olup, İzmir ili Buca ilçesinde 1/2 oranda taşınmaz maliki olduğu, müvekkilinin ise yeniden evlendiği, geçinmekte zorlandığını belirterek nafakanın kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir....
Hal böyle olunca, nafakanın niteliği, müşterek çocukların ihtiyaçlarındaki artış, davalı babanın ekonomik durumu ve ödeme koşulları, dikkate alındığında TMK 4.maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesine uygun bir şekilde nafakanın artırımına gidilmesi gerekirken yazılı şekilde az miktarda iştirak nafakası takdiri isabetli olmamıştır. Ayrıca, hâkim, iki tarafın iddia ve savunmaları ile bağlı olup, talepten fazlasına veya başkasına hükmedemez.(HMK m.26; HUMK m. 74) Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesi ile sadece nafakanın artırılmasını talep etmiş, sonraki yılların artışına ilişkin bir talepte bulunmamıştır. Hal böyle olunca mahkemece, bu yön gözetilmeksizin nafakanın 03.04.2015 ve 03.04.2016 tarihlerinde geriye dönük 1 yıllık üfe ortalamasına göre, 2 yıl süre ile, yıllık ÜFE oranında artırılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür....
Buna göre, mahkemece, davacı ve müşterek çocuk için dava tarihinden itibaren tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, nafakanın hangi tarihten itibaren geçerli olduğu anlaşılmayacak ve infazda tereddüt yaratacak şekilde "karar tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Davacı anne için aylık 250.00-TL, .... için aylık 150.00-TL nafakanın dosyamız kesinleşinceye kadar tedbir kesinleştikten sonra iştirak nafakasına" hükmedilmiş olması usul ve yasaya uygun bulunmamış, bu husus bozmayı gerektirmiştir. Kabule göre de, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nafaka davalarında; davanın görüldüğü mahkemeye göre belirlenmiş bulunan ücretten (maktu vekâlet ücreti) düşük olmamak üzere, hükmolunan nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden nisbi vekâlet ücretine hükmolunur, reddedilen kısım için ise vekâlet ücretine hükmolunmaz (AAÜT. md 9)....