Nafakanın kesinlik sınırının belirlenmesinde hükmedilen nafakanın yıllık nafaka miktarı değerlendirilir. İlk derece mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, müşterek çocuklar Muzaffer Efe, Nehir ve Nil lehine önceden hükmedilen aylık 300'er TL iştirak nafakasının her bir çocuk için aylık 600 TL'ye artırımına, müşterek çocuklar Nehir ve Nil lehine hükmedilen toplam 600 TL iştirak nafakasının her bir çocuk için aylık 200 TL'ye düşürülmesine ilişkin birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Nafakanın yıllık artırım miktarı istinaf incelemesinde her bir çocuk için ayrı ayrı değerlendirilir....
Somut olayda;Tarafların dosyaya yansıyan sosyal ve ekonomik durumları, paranın alım gücü, ihtiyaç ve gelirler, UYAP- TAKBİS raporları, SGK kayıtları, harcama belgeleri,bordrolar,boşanma ilamı,nafakanın başlangıç tarihi ile eldeki dava tarihi arasında geçen süre, bu süreye nazaran çocuğun değişen yaşı,eğitim durumu,tedavi harcamaları,artan ihtiyaçları ve paranın alım gücündeki-ekonomik göstergelerdeki değişiklik,davacı anneninde çocuğun bakım ve geçimine katkıda bulunma yükümlülüğü, TMK.4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi birlikte değerlendirildiğinde çocuk için artırım sonucu belirlenen miktarın yeterli olduğu, Her ne kadar davalı yan kısmen red kararı sebebiyle lehlerine ücreti vekalet olması gerektiğini de istinaf sebebi yapmış ise de Av.Asg.Ücr.ar.nin 9/son maddesine göre nafaka davalarında reddedilen miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilemeyeceği,yine davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde dava tarihinden itibaren artırım istenmemesine rağmen artışın dava tarihinden...
Aile Mahkemesinin 2014/436 Esas sayılı dosyasıyla nafaka artırım davası açtığını, mahkeme de nafaka artırım davasını kabul ederek davacı T4 lehine nafakanın aylık 450,00 TL, müşterek çocuk Berkay lehine nafakanın 450,00 TL'ye yükseltilmesine karar verdiğini ancak o günden bu zamana çocuğun ihtiyaçlarının arttığını, velayeti elinde bulunduran annenin gelirinin azaldığını, davalı tarafın gelirlerinin yüksek miktarda arttığını, tarafların ekonomik durumlarının değiştiğini, davalının bir şirkette genel müdür olduğunu, maaşının çok arttığını, önceki nafaka artırım davalarında davacının çalışmakta olduğunu, fakat uzun süredir çalışamadığını, bu nedenle ciddi anlamda nafakaya ihtiyacı olduğunu, davalının müşterek çocuğa ilgi göstermediğini, müşterek çocuğun durum karşısında çok yıprandığını, davalıya sitem içeren mesajlar attığını, davalının söz konusu mesajları tehdit, hakaret olarak algılayarak bu mesajlarla ilgili 12- 13 yaşlarındaki çocuğunu savcılığa şikayet ettiğini, davalının müşterek...
Hal böyle olunca mahkemece; tarafların gerçekleşen sosyal-ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, ihtiyaçları, davalı babanın geliri, ekonomik sosyal düzeyi, davalı babanın da ortak çocuğun bakım masraflarına katılma yükümlülüğünün bulunması, hali hazırda ödenen nafakanın belirlendiği tarihle eldeki davanın açıldığı tarih arasında geçen zaman, ekonomik göstergelerdeki değişim ile TÜİK’in yayınladığı ÜFE artış oranı nazara alındığında; çocuğun menfaati üstün tutularak, nafakanın artırılmasında bir isabetsizlik bulunmamış, davalının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur....
Ayrıca her ne kadar davacı taraf ortak çocuğun okul giderlerinin bir hayli yüksek olduğunu bildirmiş ise de ortak çocuğun bu denli yüksek gider gerektiren özel bir okulda okumasının mutlak surette zaruri olmadığı, davalının bu giderleri karşılamasının aldığı ücret ve kesintiler göz önüne alındığında mümkün olmadığı, davalının ortak çocuk için ödediği nafakanın, aldığı ücret, çocuğun yaşı ve ülkemiz şartları düşünüldüğünde iyi bir miktar olduğu; ayrıca her iki tarafın da ortak çocuğun giderlerine katılmak zorunda olduğu, davalının ortak çocuğun giderlerini tek başına karşılama zaruriyetinin bulunmadığı” gerekçesi ile davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.TMK 331.maddesinde, "Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır" hükmü getirilmiştir.Somut olayda ise, önceki nafakanın takdir edildiği 18.11.2008 tarihinden bu artırım davası tarihi arasında iki yıldan fazla bir süre geçmiş olup, bu süre içerisinde...
Aile Mahkemesi'nin ilamının gerekçe kısmında; “...davalının herhangi bir işi ve düzenli geliri olmaması nedeniyle boşanma ile yoksulluğa düşeceği anlaşılmakla tarafların mahkememizce boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu kabul edilmesi gerektiği kanaatine varıldığından yargılama sırasında takdir edilen aylık 150 YTL tedbir nafakasının kararın kesinleşmesine kadar devamına karar kesinleştikten sonra yoksulluk nafakası olarak davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar vermek gerekmiş...” denilmek suretiyle mahkemece davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmolunduğu anlaşılmaktadır.Her ne kadar boşanma ilamının hüküm kısmında “aynı miktar nafakanın iştirak nafakası olarak davacıdan alınarak davalıya verilmesine” şeklinde hüküm kurulmuşsa da boşanma ilamının gerekçesi ve hüküm fıkrasında bahsi geçen nafakanın yoksulluk nafakası olarak anlaşılması ve yoksulluk nafakasının artırım şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılarak sonuca göre karar verilmesi gerekirken mahkemece...
Davada, boşanma sonucunda velayeti davalıya verilen müşterek çocuk için hükmedilen nafakanın; çocuğun reşit olmasına rağmen, haksız olarak davalı tarafından icra yoluyla tahsil edildiği ileri sürülerek; (müşterek çocuğun reşit olduğu tarihten itibaren) ödenen nafakanın istirdadı istenilmektedir. İİK. nun 72/7. maddesinde de “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir” hükmüne yer verilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda; 15.03.2005 tarihinden 11.09.2006 tarihine kadar geçen sürede ödenen nafaka miktarı hesaplanmış, mahkemece de bu rapora dayanılarak hüküm kurulmuştur. Oysa yukarıda açıklandığı gibi, davacı; İİK. nun 72. maddesine göre ödediği parayı ödeme tarihinden itibaren bir yıllık süre içerisinde dava edebilir....
Bu nedenle, davacının talebinin, mahkemece, artırım talebi olarak değil, yeni bir iştirak nafakası talebi olarak kabulü gerekmektedir. Mahkemece, talebin nafakanın arttırılması olarak nitelendirilip, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir Ancak, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; hükmün, HUMK 438/7, C2 hükmü ve 6100 sayılı HMK 370/2 ek 3/1 maddesi gereğince düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 2....
Bunun için belirlenen nafakanın; davacının geçinmesi için gerekli, nafaka yükümlüsünün geliriyle orantılı olacak şekilde TMK.'nun 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesi de gözetilerek takdir edilmesi gerekir. ..... Somut olayda; tarafların gerçekleşen ekonomik ve sosyal durumları, nafakanın niteliği, davalının gelir durumu, mirasçılıkta da aynı sırada yeralan dava dışı annenin de nafakaya katılma yükümlülüğü nazara alınarak davacının giderleri ile nafaka yükümlüsünün geliriyle orantılı şekilde, TMK.'nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi de gözetilerek uygun yardım nafakasına hükmedilmesi gerekirken; davanın iştirak nafakası artırım davası olarak nitelendirilmek suretiyle reddi cihetine gidilmesi usul ve yasaya aykırıdır ....
Somut olayda, tarafların yapılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında; davalının emekli öğretmen olduğu,1.754 TL emekli maaşı aldığı, davacının ise, ev hanımı olduğu, artırım davasının yaklaşık 1 yıl 8 ay sonra açıldığı anlaşılmaktadır. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, hali hazırda ödenen nafakanın belirlendiği tarihle eldeki davanın açıldığı tarih arasındaki süre, ekonomik göstergelerdeki değişim ile TÜİK’in yayınladığı ÜFE artış oranı nazara alındığında; artırılan nafaka miktarı düşük olup, TMK'nın 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamış, bu husus bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 22.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....