Yargıtay‘ın yerleşik içtihatlarına göre, nafaka borcunun ödendiğine ilişkin iddianın ispatı yönünde sunulan ödeme belgelerinin geçerli olabilmesi için, açıkça nafaka borcuna atfen yapıldığının belgede yazılı olması gerektiğine ilişkin koşul, yeni uygulamalarla yumuşatılmış olup; nafaka borçları yönünden yapılan ödemelerin, aylık nafaka miktarına ve bu miktarın katlarına denk gelecek şekilde düzenli olarak yapılması durumunda, ödeme belgelerinde nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair atıf olmasa dahi, bu ödemelerin, nafaka borcundan mahsubunun hakkaniyet kurallarına uygun düşeceği kabul edilmektedir. Zira, işleyen nafaka borcu bulunan bir borçlunun, yaptığı ödemelerin bu borç dışında ahlaki bir ödeme olduğunu kabul etmek hak kaybına neden olacaktır. Bunun dışında, ödemenin konut kredisi vs. gibi açıklamalar ile yapılması halinde ise, ödeme, nafakaya mahsup edilemez....
Davalı vekili; tarafına tebliğ edilen Bölge Adliye Mahkemesi kararında ortada bir kusur olmadığını ve davanın konusuz kaldığını belirterek bu sebeple davanın reddine ilişkin hüküm oluşturduğunu, davacının bir sorun olmadığı halde davalıya haber vermeden evden kaçtığını 2,5 yıl geçtikten sonra Mersin'de ortaya çıktığını, bu süre zarfında kim ya da kimlerle kaldığını bilmediğini, tekrar bu kişiyle evlilik tesis etmesinin mümkün olmadığını, boşanmaya karar verilmesi gerektiğini, emekli olduğunu, aylık 1.250 TL maaş aldığını, aldığı bu maaştan 400 TL nafaka ödediğini, kalan parayla geçimini sağlamasının mümkün olmadığını, talep edilen nafaka ve maddi-manevi tazminat miktarlarını ödeyecek maddi imkanlarından yoksun olduğunu belirterek usul ve yasaya aykırı red kararının bozulması, tarafların boşanmasına karar verilmesi, davacının nafaka, maddi-manevi tazminat taleplerinin reddine, müşterek çocuk için aylık 200 TL iştirak nafakasına hükmedilmesi talebiyle temyiz kanun yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır...
İcra Müdürlüğünün 2017/3910 sayılı takip dosyası ile birikmiş nafaka ve 2016 Haziran-Temmuz-Ağustos-Eylül aylarına ait nafaka borcunu ödenmediğinden dolayı şikayette bulunulduğu, takip talebinde cari nafaka alacağı talep edilmeyip adi alacak niteliğindeki geçmiş dönem nafaka borçlarının tahsilinin talep edildiği, bu haliyle atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü; Nafaka borcunu ödememe suçunun oluşabilmesi için, icra emrinin tebliği ile şikayet tarihi arasında işlemiş ve ödenmemiş en az bir nafaka borcunun bulunması gerektiği cihetle, şikayete konu icra dosyasında icra emrinin borçluya 18.07.2017 tarihinde tebliğ edildiği, icra emrinde, birikmiş nafaka alacağı ile birlikte, cari nafaka alacaklarının da talep edildiği, 14.09.2017...
Diğer taraftan tarafların ekonomik ve sosyal durumu, müşterek çocukların yaşı, eğitim, sağlık ve barınma gibi giderleri gözönüne alındığında, hükmedilen nafaka miktarının da hakkaniyete uygun olduğu, arttırılması ya da indirilmesini gerektirir bir durum bulunmadığı anlaşılmakla, tarafların nafaka miktarına ilişkin istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir. Kişisel ilişki yönünden yapılan istinaf incelemesinde; İlk derece mahkemesince velayetleri davacı anneye verilen müşterek çocuklar Pınar ve Pelin ile davalı babaları arasında kişisel ilişki kurulmasına yönelik olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. Kişisel ilişki düzenlenirken göz önünde bulundurulması gereken temel ilke, “Çocuğun üstün yararı"dır (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m.l; TMK m. 339/1, 343/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m.4/b)....
Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir. Açıklanan nedenlerle, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesine, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre müşterek çocuk yararına takdir edilen iştirak nafakası miktarının yerinde olduğu kanaatine varıldığından davalının istinaf talebinin reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur....
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça açılan nafaka davasının asıl amacının müvekkilini cezalandırılmak olduğu, müşterek çocukların bakımının davacının annesi tarafından yapıldığı, müvekkilinin henüz atamasının yapılmadığını, yeni işe başladığını, davacının ise 7.000 TL geliri olduğu, müvekkilinin çocukların bakım ve masrafları ile ilgilenmek istediği, fakat geçiminin zor olmasından dolayı davacı tarafından talep edilen nafakaya itiraz ettiği, yine müvekkilinin KYK'ya kredi borcu olduğu, bunun yanısıra kira vesair giderlerinin de yüksek miktarda olduğunu beyanla açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir....
Oysa davalı (kadın) tarafından, davacı aleyhine bu davadan önce 22.02.2012 tarihinde nafaka davası açıldığı ve 'ayrı yaşamakta ve nafaka talep etmekte haklı olduğu' kabul edilerek lehine Türk Medeni Kanununun 197'nci maddesi gereğince nafakaya hükmolunduğu, bu kararın da kesinleştiği görülmektedir. Davacı, duruşmada nafaka kararının varlığına değinmiştir. O halde nafaka davasında davalı yararına nafaka bağlanmasını gerektirici sebep ve delillerin eldeki boşanma davasında toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir. Bu husus nazara alınmadan, eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir....
AİLE MAHKEMESİ TARİHİ : 09/10/2020 NUMARASI : 2019/1058 ESAS 2020/557 KARAR DAVA KONUSU : Boşanma KARAR : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen kararına karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmakla, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1- b-1- son cümle uyarınca duruşma yapılmadan dosya incelendi gereği düşünüldü; DAVACININ ADLİ YARDIM İSTEMİNE İLİŞKİN GEREKÇE: Adli yardıma ilişkin usul ve esaslar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 334- 340. maddelerinde düzenlenmiş olup, aynı Kanunun 336/3. maddesine göre adli yardım talebi kanun yollarına başvuru sırasında Bölge Adliye Mahkemesine yapılabilir ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 337/1. maddesi uyarınca da, duruşma yapılmaksızın talep hakkında karar verilebilir....
Her ne kadar nafaka borçları yönünden yapılan ödemelerin, aylık nafaka miktarına, bu miktara yakın ve düzenli olarak yapılması durumunda, ödeme belgelerinde nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair atıf olmasa dahi, bu ödemelerin nafaka borcundan mahsubunun hakkaniyet kurallarına uygun düşeceği kabul edilmekte ise de; somut olayda üçüncü kişi konumunda olan borçlunun babası tarafından yapılan ödemeler nafaka borcuna mahsup edilemeyeceği gibi, ilam alacaklısının bu ödemelerin nafaka borcuna ilişkin olduğu yönünde kabul beyanı da yoktur....
Dairemizce, nafakaya hükmedilmesinden sonra yapılan ödemelerin nafaka borcundan mahsubu gerektiği benimsenmiş olup, yapılan ödemelerde hükmolunan aylık nafaka miktarı ve bu miktarın katları şeklinde ödemeler görünüyor ise, ödeme belgelerinde nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair atıf olmasa dahi, bu ödemelerin de nafaka borcundan mahsubunun hakkaniyet kurallarına uygun düşeceğinin kabulü gerekmektedir. Somut olayda, takip dayanağı ilamda, alacaklı kadın lehine kararın kesinleşme tarihinden itibaren 200 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, 13.11.2015 tarihinde başlatılan ilamlı icra yolu ile takipte 2005 yılı Kasım ayından (dahil) 2012 yılı Nisan ayına (dahil) kadar aylık 200 TL yoksulluk nafakasının işlemiş faizleriyle birlikte talep edildiği, işleyecek nafakanın talep edilmediği, borçlunun, nafaka borcunun, ......