İdari Dava Dairesince; işlemin dayanağını oluşturan tespit ve iddiaların eczanenin muvazaalı olarak açılacağı hususunu objektif bilgi ve belgeler ile şüpheden uzak bir şekilde kanıtlamaya yeterli olmadığı, muvazaa olduğu hususunun objektif bilgi ve belgelere dayandırılmaması başka bir anlatımla muvazaa iddiasının kanıtlanamaması karşısında, dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulüne, İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir....
İlk derece mahkemesince verilen karara yönelik olarak davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön bulunmamasına, dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri gereğince, gerek İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davalarında, gerekse BK’nın 18. maddesine (TBK m.19) dayalı muvazaalı işlemin iptali davalarında, davanın görülebilmesi için iptali istenilen işlemin borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olmasının gerekmesine ve bu koşulun somut olayda bulunmadığının anlaşılmış bulunmasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir....
Davacı vekili tarafından İlk Derece Mahkemesine sunulan 02.07.2021 tarihli İstinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın, muvazaalı şirket hisse devirleri ile muvazaalı taşınmaz devirlerinin iptali, hisselerin ve taşınmazların eski hale getirilmesi istemli, ayna ilişkin muvazaa davası olduğunu, muvazaa davasında uyuşmazlık konusunun, ihtiyati tedbir talebine konu mal varlığı değerleri olduğunu, oysa ki tasarrufun iptali davalarında, mülkiyetin borçluya dönmeyip alacaklıya (borçlu) 3. kişinin mal varlığı üzerinden alacağını tahsil etme imkanı tanındığını, bu haliyle tasarrufun iptali davalarında davanını konusu alacak olduğundan ihtiyati haciz kararı verilebilecek iken, iş bu davanın ayna ilişkin olması ve mülkiyet aktarımı söz konusu olacağından, ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ettiklerini, müvekkilin muvazaa davasını açmaktaki hukuki menfaatinin evlilik birliği mal rejiminden kaynaklı hakları olduğunu, dilekçelerinde açıkladıkları devir işlemlerinin sıra ve tarihleri ile...
Hakeza mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak ve borçların belirlenmesinde de, eşya ve ziynet alacağına ilişkin taleplerde de boşanmada kimin kusurlu ya da daha çok kusurlu olduğunun bir ehemmiyeti yoktur. Boşanma kararı ile bu kalemlere ilişkin alacak talepleri muaccel hale gelir. Esasen maddi tazminat bakımından da durum bu şekildedir. Her ne kadar, bu kalemin istenebilirliği yönünden evlilik sözleşmesinin ihlaline (boşanmaya) sebep olan olay ve bu olaydaki kusur durumu hükmedilecek tazminatın alacak ve borçlusunu tayinde belirleyici ise de sözleşmenin ihlal edilmesi ile borcun doğumu aynı şey olmadığından burada da borcun doğum tarihinin evlilik tarihi olarak kabulü gerekmektedir....
Bu devir nedeniyle, davacı-alacaklının bir zararının doğması durumunda, bu zarardan lehine işlem tesis edilen, diğer bir deyişle muvazaalı olduğu iddia edilen işlemin tarafı olan alıcı sorumludur. Davalı-satıcı bu zarardan sorumlu tutulamaz. Kaldı ki davalı, tasarrufun iptali dosyasının tarafı da değildir. Muvazaalı olduğu belirtilen işlem nedeniyle davalı zarardan sorumlu tutulamayacağı gibi, yalan tanıklığa ilişkin eylem nedeniyle de davalının sorumluluğuna gidilemez. Zira, yalan tanıklık suçundan yapılan yargılamada; mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. Bu nedenle anılan kararın, BK'nın 53. (TBK'nın 74.) maddesi anlamında, hukuk hakimi yönünden bağlayıcılığı bulunmamaktadır....
Her nekadar, muvazaayı düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 19.maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmiyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir. Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını isbat etmek zorundadır. BK'nun 19.maddesine dayalı davalarda işlemin iptali için sadece üçüncü kişinin değil aynı zamanda dördüncü kişi var ise ona yapılan işleminde muvazaalı olduğunun ispatlanması gerekmektedir....
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ ESAS NO : 2022/470 Esas KARAR NO : 2022/602 DAVA : Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı) DAVA TARİHİ : 19/07/2022 KARAR TARİHİ : 02/08/2022 Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı) davasının dosya üzerinden yapılan incelemesi sonunda, GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların tacir olduğunu, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmeleri ile ilgili olması nedeniyle işbu davada Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğunu, temlik eden ... A.Ş ile imzalanan sözleşme hükümlerine uyulmaması üzerine İzmir ... İcra Müdürlüğünün ... Esas sayılı dosyası ile borçlular ... Şti, ... ve ... ile diğer borçlular aleyhine icra takibi başlatıldığını, söz konusu kredi alacağının müvekkili ......
Her ne kadar muvazaalı işlemin saptanması ile birlikte, tapu iptali de istenilmiş ise de; çoğun içinde azın da bulunduğu ilkesi gereğince, muvazaalı işlemin açılan dava yönünden hüküm doğurmamasının istenildiği açıktır. Bu bakımdan, İİK’nun 283. maddesi düzenlemesi yol gösterici niteliktedir. Mahkemece, İİK’nun 283. maddesi hükmü gereğince muvazaalı işlemin iptaline gerek kalmaksızın, davacının dava konusu taşınmazların haczi ve satışını isteyebilmesi yönünde hüküm oluşturulması gerekir. Karar, bu yönü itibariyle yerinde görülmemiştir. Ancak, yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı da gerektirmediğinden, HUMK’nun 438. maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir....
ın kendi adına üretim ve satış yaptığı, davalılar arasında muvazaalı bir işlemin varlığı ıspatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 15.60 TL peşin harcın onama harcından mahsubuna 15.9.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
Dava, maaş haczi işlemine yönelik tasarrufun iptali işlemine ilişkindir. Somut olayda, davacı tarafından, davalıların mal kaçırmak amacıyla takibe konu bonoyu muvazaalı olarak düzenlediklerini, araçların muvazaalı olarak satıldıklarını beyanla tasarrufun iptaline yönelik işbu davanın açıldığı, ortada İİK'nun 140 v.d maddeleri kapsamında İcra Müdürlüğünce düzenlenen herhangi bir sıra cetvelinin bulunmadığı, davalı asıl borçlunun da davada taraf olarak gösterildiği, bu nedenle eldeki davanın sıra cetveline itiraz davası olarak değerlendirilmesinin de söz konusu olamayacağı, davacının hukuki dayanağının ve talebinin yani uyuşmazlığın TBK.19 ve İİK'nun 277 v.d. Maddeleri kapsamında tasarrufun iptali mahiyetinde olduğu anlaşılmıştır....