Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Ancak, muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürdüğüne, iddianın kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek hukuki yararın varlığı noktasında davacının borçludan bir alacağının bulunması ve bu "alacağın doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olması" da gerekmektedir....

Davanın, davacının dayanmış olduğu BK 19 kapsamında muvazaa davası olarak ele alınarak karar verilmesi yerinde olduğundan, buna yönelik itirazlar yerinde değildir. Yüzeysel bakıldığında tasarrufun iptali davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nın 277 .maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir....

Davacının iddiasını kanıtlaması halinde, iddianın alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İcra İflas Kanunu' nun 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak hüküm kurulması gerekecektir. TBK' nun 19.maddesine dayalı olarak açılan muvazaa iddiasına dayalı davalarda ise yazılı yargılama usulü uygulanır. Somut olayda, davacının davalılardan T5'ten İzmir 2. İcra Müdürlüğünün 2018/284 esas sayılı dosyasından taraflar arasındaki boşanma davasında hükmedilen maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasından dolayı alacaklı bulunduğu ve takibin kesinleştiği davalı borçlu T5'in dava konusu taşınmazdaki 1/2 hissesinin diğer davalı kardeşi T3'a tapuda devretmesi nedeniyle TBK'nın 19.maddesi gereğince muvazaa nedeniyle yapılan satış işleminin iptali ile haciz ve satış talep etme yetkisi verilmesi talepli davanın açıldığı anlaşılmıştır....

"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince hernekadar duruşmalı olarak temyiz edilmiş ise de, konu itibariyle duruşma isteminin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R - Dava muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır. Davalı şirket vekili malzeme satışı karşılığında borçlu şirketten bono aldıklarını, alacağın muvazaalı olmadığını, öyle olsa farklı yollar denenebileceğini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur....

    HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 326 ] "İçtihat Metni" Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Dava, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır. Davalı şirket vekili dava dışı borçlu ile müvekkili arasında uzun yıllardan beri cari hesap ilişkisi bulunduğunu, borçlunun borcuna karşılık takip konusu 30.10.2001 vade tarihli bonoyu verdiğini ve ödememe nedeniyle 01.11.2001 günü protesto keşide edildiğini; ticari ilişki nedeniyle alacaklı olduklarını ve alacağın davacı alacağından önceki tarihte doğduğunu; borçlunun müvekkiline bağımlı olarak çalışmadığını bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur....

      Davalı vekili, sıra cetvelinde 10'ncu sırada yer alan davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını, sıra cetveline ilişkin davaya bakma görevinin İcra Mahkemesi'ne ait olduğunu, alacağın muaccel olmadığı itirazının borçlu ve alacaklı arasında görülebilecek itirazlardan olduğunu, davacının borçlu ile ticari ilişkisi olmadığı ve alacağın muvazaalı olduğu iddialarının dayanaksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkeme'ce, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı alacağının sıra cetvelinin 10'ncu sırasında yer aldığı, ikinci sırada yer alan alacakla ilgili herhangi bir itirazı olmadığına göre sıra cetveline itiraz etmekte hukuki yararının bulunmadığı, davalı alacağının muvazaalı olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır. Davalıya sıra cetvelinde pay ayrılmıştır....

        Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Somut olayda Mahkemece dava İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmiş ise de Mahkemenin bu nitelendirmesine katılma olanağı bulunmamaktadır. Davacı 1.1.2005 tarihinde geçerdiği iş kazası nedeniyle aralarında davalı ...'in de bulunduğu kişi ve kurumlar aleyhine 30.6.2005 tarihinde tazminat davası açmış ... İş Mahkemesinin 9.4.2012 tarih 2011/585 Esas 2012/348 sayılı ilamı ile 103.610 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminatın 1.1.2005 tarihinde itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ... ile davadışı ... müştereken ve müteselsilen tahsiline verilmiş anılan ilam davacı tarafından 15.5.2012 tarihinde takibe konulmuş alacak henüz ödenmemiştir....

          Ancak, davacının iddiasını kanıtlaması halinde, iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Yine, TBK'nun 19. maddesine göre muvazaa nedeniyle açılan iptal davalarında 5 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaz. Somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde açıkça muvazaa hukuksal nedenine dayandığından ve bu yönüyle hak düşürücü süre hükümleri eldeki davada uygulanmayacağından, davanın TBK'nin 19.maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın sadece AATUHK’nun m.24 maddesi anlamında tasarrufun iptali davası gibi değerlendirilerek hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi isabetli görülmemiştir....

          Yüzeysel bakıldığında tasarrufun iptali davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır....

          Muvazaalı bir hukuki işlemden bahsedebilmek için; tarafların iradeleri ile beyanları arasında isteyerek yaratılmış bir uygunsuzluk, üçüncü kişileri aldatmak (muvazaa) niyeti, taraflar arasında gizli işlemi yaratan muvazaa sözleşmesi bulunmalıdır. Muvazaa, mutlak muvazaa, nispi muvazaa gibi çeşitli türlere ayrılır. Tarafların gerçekte bir işlem yapmayı düşünmemelerine rağmen, sırf üçüncü kişilere karşı onları aldatmak amacıyla, işlem yapmış gibi gözükmek için, görünürde bir işlem yapmalarına “mutlak muvazaa” denir. Nispi muvazaada ise; taraflar aralarında yaptıkları bir sözleşmeyi kendi iç iradelerine uymayan ve dışarıya karşı yaptıkları başka bir işlemle gizlerler. Eş söyleyişle, nispi muvazaada taraflar görünürdeki işlem arkasında, gerçek iradelerine uygun olmayan gizli bir işlem yaparlar. TBK’nın 19. maddesi ile sadece nispi muvazaa düzenlenmiş olup, bu maddede mutlak muvazaa hükme bağlanmamıştır ( Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s. 370)....

          UYAP Entegrasyonu