Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.” hükmünü içermektedir. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötüniyetli olmasıdır. Başka bir ifadeyle; İcra İflas Kanunu'nun 72/5. maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı (borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir....
Dava 16/10/2023 tarihinde açılmış olup, Türk Ticaret Kanunu’nda yapılan değişiklik kapsamında Kanunun 5/A maddesinin birinci fıkrasında yer alan “paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında” ibaresi “para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında,” şeklinde değiştirilerek menfi tespit davaları da zorunlu arabuluculuk kapsamına alınmış, söz konusu bu düzenleme 01/09/2023 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 18/A/2. maddesi; "Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir....
Öte yandan İİK'nın 89/3. maddesine göre açılan menfi tespit davaları maktu harca tabi olduğu halde nispi harca hükmedilmesi ve anılan yasa hükmünde menfi tespit davasını açan ücüncü şahsın davayı kaybetmesi durumunda mahkemece tazminata mahkum edileceği hükmüne yer verilmiş olmasına rağmen davayı kazanması halinde tazminat verileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı halde davalı aleyhine % 20 tazminata hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesiyle bozulmuştur....
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Tazminat KARAR Taraflar arasındaki uyuşmazlık, kira sözleşmesinden kaynaklı, menfi tespit, istirdat ve tazminat istemine ilişkindir. Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun 14.01.2017 tarih ve 1 sayılı kararı ile hazırlanan, 20.01.2017 günlü ve 2017/1 sayılı Yargıtay Büyük Genel Kurulunca kabul edilip 27.01.2017 tarihli ve 29961 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak 01.02.2017 günü yürürlüğe giren Hukuk Daireleri'ne ilişkin iş bölümü uyarınca, hükme yöneltilen temyiz itirazlarının incelenmesi Yargıtay (3.) Hukuk Dairesi'nin görevi cümlesinden bulunmakla, dosyanın anılan Daire Başkanlığı'na GÖNDERİLMESİNE, 16/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....
,Menfi tespit davalarının niteliği itibariyle teknik anlamda bir alacak veya tazminat davası olmadığını,Emsal Yargıtay kararlarının savunmalarını desteklediğini beyan ederek, Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir....
Manevi Tazminat Yönünden Dosyadaki bilgi ve belgeler karşısında, davacının kişilik haklarına yönelik saldırı iddiası ile ilgili somut vakıaları, delilleri ortaya koyamadığı, bu haliyle kişilik haklarına saldırı iddiasını ispatlayamadığı anlaşılmakla, manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde menfi tespit talebi yönünden davacının istinaf başvurusunun HMK'nın 352/1- b hükmü gereğince usulden reddine; manevi tazminat yönünden ise ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık görülmediği anlaşılmakla davacının istinaf başvurusun HMK'nın 353/1- b-1 hükmü gereğince esastan reddine karar verilmiştir. HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- Davacının Trabzon 3....
Kötü niyet tazminatı yönünden yapılan değerlendirmede ise; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesi uyarınca menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. Anılan maddenin 5. fıkrası aynen; “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.” hükmünü içermektedir. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötüniyetli olmasıdır....
Öncelikle davanın konusunun, bir miktar paranın ödenmesi, ikinci olarak, dava konusu olan bir miktar paranın ödenmesi için yapılan talebin, bir alacak veya tazminat talebi olarak ileri sürülmesidir. Kanun maddesinin metni ve gerekçesi açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. İleri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. Menfi tespit davaları ticari dava olduğu için TTK’nun 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi sayısız hukuki sakıncalara da neden olacaktır. Bu itibarla kanun hükmünde öngörülen açık ifadelere rağmen dava şartı arabuluculuğun uygulama alanının genişletilmesi doğru değildir. 6100 Sayılı HMK'nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez....
Öncelikle davanın konusunun, bir miktar paranın ödenmesi, ikinci olarak, dava konusu olan bir miktar paranın ödenmesi için yapılan talebin, bir alacak veya tazminat talebi olarak ileri sürülmesidir. Kanun maddesinin metni ve gerekçesi açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. İleri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. Menfi tespit davaları ticari dava olduğu için TTK’nun 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi sayısız hukuki sakıncalara da neden olacaktır. Bu itibarla kanun hükmünde öngörülen açık ifadelere rağmen dava şartı arabuluculuğun uygulama alanının genişletilmesi doğru değildir. 6100 Sayılı HMK'nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez....
Her ne kadar davacı dava dilekçesinde hem menfi tespit ve hem tazminat talebinde bulunmuş ise de dilekçe içeriğinde; davalıya satış bedeline mahsuben verdiği senetten dolayı 1600 Euro borcu olduğunu kabul etmiş deponun rayiç bedeli olduğunu iddia ettiği miktardan bu borcu mahsup ederek talepte bulunmuştur. Bu durumda davacının ayrıca senetten dolayı menfi tespit istemi bulunduğu kabul edilemez. Bu davada davacının asıl amacı, kendisine teslim edilmeyen deponun rayiç bedelinin tazminini sağlamaktır. İcra takibine konu olan senedin bedelsizliğine dair davacının iddiası olmadığı gibi aksine senetten dolayı borçlu olduğuna dair kabulü vardır. Hal böyle olunca davacının depo bedeli olarak istediği 6600,00 YTL nın davalıdan alınmasına karar verilmesi gerekirken, vade tarihinde ödenmemesi nedeniyle asıl alacak ve ferileri ile birlikte icra takibine konu olan senet nedeniyle ödenen 2.245,00 YTL nın da ilave edilerek hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir....