Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Ceza Dairesinin 09.01.2017 tarihli, 2016/219 Esas, 2017/29 Karar sayılı ilamına karşı temyiz isteminde bulunulduğu, ancak, 28.05.2021 tarihli tebliğnamede davacı vekilinin temyiz istemi ile ilgili olarak görüş belirtilmediği anlaşıldığından; davacı vekilinin temyiz istemi ile ilgili görüş bildirilmek ve düzenlenecek ek tebliğname ile birlikte gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.01.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....

    sayılı ilamına karşı temyiz isteminde bulunulduğu, ancak, 13.12.2020 tarihli tebliğnamede davalı vekilinin temyiz istemi ile ilgili olarak görüş belirtilmediği anlaşıldığından; davalı vekilinin temyiz istemi ile ilgili görüş bildirilmek ve düzenlenecek ek tebliğname ile birlikte gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.04.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi....

      Ancak özellikle dikkat edilmesi gereken husus, diğer geçici hukuki korumaların alanına giren konularda ihtiyati tedbire karar verilmemesidir. Bu sebeple, para alacakları konusunda özel ve istisnai durumlar dışında asıl geçici hukuki koruma ihtiyati hacizdir. Keza, diğer özel hükümlerde açıkça farklı bir geçici hukuki korumadan bahsedilmişse, bu durumda da o çerçevede bir karar verilmeli, ihtiyati tedbir kararı verilmemelidir. Somut olayda davacı vekili tarafından dava konusu bonodan ötürü borçlu olunmadığının tespiti istemi ile mevcut dava açılmış ilk derece mahkemesi ihtiyati tedbir isteminin kabulüne ve %15 teminatla bono hakkında açılacak icra takiplerinin durdurulmasına karar vermiş davalılar vekilleri ihtiyati tedbire itiraz etmişler mahkeme itirazın reddine karar vermiş ve bu ara kararının karşı davalılar SS Hayıtlı Koyu Koop.ve Hayıtlı turizm A.Ş. Vekili istinafa başvurmuştur. Davacı taraf; bononun bedelinin ödediği iddiasındadır. Bir kısım dekontlar da ibraz etmiştir....

        Borçlunun, hakkında henüz icra takibi başlamadan önce de yapılabilecek olası bir takibi düşünerek, kendisini bir borçla tehdit eden kimseye karşı “böyle bir borcu bulunmadığının saptanması” için dahi menfi tespit davası açabileceği kabul edilmişken, hakkında yürümekte olan bir icra takibi olan borçlunun bu davayı açmasında hukuki yararının bulunduğunda hiç kuşku olmadığı gibi, böyle bir davayı açmasına da hiç bir hukuki engel bulunmamaktadır. Alacaklının elinde İİK’nun 68. maddesinde sayılan belgeler bulunmaması, borçlu hakkında başlattığı icra takibine, borçlunun itiraz etmek suretiyle takibi durdurması da borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını kabule yeterli olmayıp, bu halde dahi borçlu borç tehdidi altında olup, bu nedenle de menfi tespit davası açmakta hukuki yararı vardır. Kaldı ki, davacı borçlu tarafından icra (hukuk) mahkemesinde açılan dava ile ödeme emrinin iptali ise eldeki davanın açılmasından sonra gerçekleşen bir sonuçtur....

          DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ SONUÇ: Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 72. Maddesine dayalı menfi tespit istemidir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK.’nun 114. maddesinde hukuki yarar dava şartı olarak kabul edilmiştir. Hakkı ihlal edilen bir kişi davacı olarak mahkemeye başvurup hukuki korunma talep edebilir. Ancak davacının hukuki korunma talep edebilmesi için korunmaya değer bir yararının bulunması gerekir. Davacının dava hakkına sahip bulunması mahkemeden hukuki koruma isteyebilmesi için yeterli değildir. Dava açan kişinin ayrıca dava açmakta hukuki bir yararı bulunmalıdır. Kural olarak inşai davalarda ve eda davalarında hukuki yararın bulunduğu varsayılır. Davacı bu tür davalarda hukuki yararının bulunduğunu bildirmek ve ispat etmekle yükümlü değildir.Ancak şüphe halinde hukuki yararın mevcut olup olmadığı inceleme konusu yapılır....

            Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.11.2018 tarihli ve 2016/6-986 E., 2018/554 K. sayılı içtihadında belirtildiği üzere 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 35. maddesi ve Çocuk Koruma Kanunu'nun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 20 ve 21. maddeleri uyarınca; fiil işlendiği sırada 15-18 yaş grubu içerisinde bulunan suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından, mahkemece sosyal inceleme raporu alınmadan veya alınmaması durumunda gerekçesi kararda gösterilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuğun temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 01.03.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi....

              Geçici hukuki koruma müessesinin dayanağı olarak tarafların hak ve yarar dengeleri ile yargılama sonunda oluşabilecek giderilmesi güç zararların önüne geçilebilmesi için kesin kanaati beklemeye gerek olmaksızın tedbir alınmasında fayda vardır. Davacının asıl istemi harici satışa dayalı tapu iptali ve tescil olup davacının birincil talebi taşınmazların aynına yöneliktir. Yerel mahkemece davacının tapu iptali ve tescil istemi yönünden ihtiyati tedbir talebinin teminat karşılığı kabulüne, dava konusu taşınmazlar davalı adına kayıtlı ise 3.kişilere devir ve temlikinin önlenmesi amacıyla tapu kaydına ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiş ve ihtiyati tedbir kararı uygulanmış, davacı açısından tapu iptali ve tescili yönünden geçici hukuki koruma sağlanmıştır. Davacının tapu iptali ve tescil istemi yönünden ihtiyati tedbir talebi kabul edilip geçici hukuki koruma sağlanmış olduğundan ikinci kez ihtiyati haciz talebi ile geçici hukuki koruma isteminde bulunması usul ve yasaya aykırıdır....

              Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 24.09.2003 günlü kararından taşınmaz üzerine inşaat yapılabileceği, ancak sözleşmede kararlaştırıldığı şekilde 15 daireli bir bina yapılmasının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Davalı yüklenici davacı arsa sahibinin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı uyarınca daha az daireli bir bina yapılmasını kabul etmediğini savunmuştur. Davacı arsa sahibi de davalı yüklenicinin sözleşmede kararlaştırılan şekilde inşaatın yapılacağı konusunda kendisini oyaladığını iddia etmektedir. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 24.09.2003 günlü kararı uyarınca sözleşmenin ifası imkânsız hale gelmiştir. Bu imkânsızlık objektif imkânsızlıktır. Daha az daireli inşaat yapılması konusunda da tarafların iradeleri birleşmemiştir. Sözleşmede kararlaştırılan sayıda daire bulunan bir bina yapılamaması davalı yüklenicinin kusurundan kaynaklanmadığından, davacı menfi zararının tanzimini isteyemez....

                Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı HUMK'da hukuki yarar ile ilgili bir düzenleme bulunmamakla birlikte Yargıtay uygulamasında hukuki yararın dava şartı olduğu hususu istikrar kazanmış, nitekim yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK 114/h maddesinde hukuki yararın bulunması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta, davacının 08.05.2009 tarihinde Yatırımcıları Koruma Fonuna başvurusu üzerine, Fon tarafından, davacının hisse senetlerini elinde bulundurmakta iken davalıya rehin veren ... Değerler A.Ş.'yi temsilen davacının hisse senetlerinin tüm fer'ileri ile birlikte iadesi istemi ile ... 36 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/103 esas sayılı dosyasında dava açılmıştır. Eldeki davada aynı istekle daha sonra 10.09.2009 tarihinde davacı tarafından ikame edilmiştir. ... 36 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/103 esas sayılı, davacının aynı isteklerini içeren davasının varlığına rağmen, davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır....

                  Menfi tespit davasında davacı dava açmakta hukuki yararı bulunduğu gerektiğini de ispat etmelidir. Menfi tespit davası borçlu hakkında bir takip yapılmadan önce açılabileceği gibi sonrada açılabilir. Takipten önce açılan menfi tespit davasında borçlunun hukuki durumu tehlikede ise veya belirsizlik içeriyorsa hukuki yararın bulunduğu kabul edilmelidir. Takipten sonra açılan menfi tespit davasında takibin seyrine göre hukuki yararın varlığı farklılık arz eder . İlamsız icra takibine itiraz etmeyen veya edemeyen borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğu varsayılır. Genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine itiraz üzerine takip durduğu için borçlunun takip konusu alacakla ilgili menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığını tespit etmek zordur. Burada üzerinde durulması gereken husus alacaklının takibini dayandırdığı belgedir....

                    UYAP Entegrasyonu