Mahkemece, kredi kartı sözleşmesinde herhangi bir limit belirtilmediği için kefalet akdi geçerli olmadığından davacının borçlu olmadığının tespitine, şartları oluşmadığından davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Davacı vekili kararı temyiz etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 44’üncü maddesi uyarınca “Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili uyuşmazlıklarda kart hamilinin tüketici olması hâlinde, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddesi hükümleri uygulanır. Kart çıkaran kuruluşlar tarafından kart hamilleri aleyhine açılacak davalarda 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun görev ve yetkiye ilişkin hükümleri uygulanır.” Somut olayda davacı banka olmayıp, kredi kartı sözleşmesinin kefili olduğundan davaya bakmak, tüketici mahkemesinin görevine girmektedir....
Mahkemece Türk Borçlar Kanunu'nun 583. maddesi gereğince, kefalet tarihinin kefilin el yazısı ile yazılması hususunun, kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartı olduğu, bu hususun kanunda yer alan emredici bir düzenleme olduğu, kredi sözleşmesi içerisinde yer alan davacının imzalı beyanını içeren kısımda kefalet tarihinin açıkça el yazısı ile belirtilmediğinden davacının kefalet sözleşmesinin geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü kararı doğru görülmemiştir. Genel kredi sözleşmeleri 25/06/2007 ve 17/09/2007 tarihlidir....
Davacı vekili kredi sözleşmesinin bir an için sıfırlanmasının kredi borcunu sona erdirmeyeceğini, kullandırılan kredinin limitinin arttırılması amacıyla yeni kredi sözleşmesi düzenlendiğini, 2010 tarihli kredi sözleşmesinin 2007 tarihli kredi sözleşmesine teminat teşkil etmek üzere yapıldığını iddia ettiğine göre bu durumda Mahkemece deliller eksiksiz olarak toplanıp bu yönden banka kayıtları üzerinde bankacılık işlemlerinde uzman bilirkişiye inceleme yaptırılıp, davacının takip konusu yaptığı alacağın davalının kefil olduğu sözleşme kapsamında kalıp kalmadığı saptanarak alacak borç durumunun tespit edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. VI. KARAR Açıklanan sebeplerle; 1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, 2....
E K sayılı 15.02.2018 tarihli kararla; '' davalı banka tarafından ihbar olunana kullandırılan kredi sözleşmesinin teminatı olarak davacının (ipotek yüklü olarak ihbar olunandan aldığı) taşınmazına konulan ipoteğin kredi borcunun ödenmediği iddiası ve bankanın kredi-ipotek sözleşmesindeki tüm haklarından doğan alacağını yapmış olduğu ödeme nisbetinde diğer davalıya (kredi sözleşmesinin kefili) temlik etmesi nedeniyle icra takibine girişildiği, taraflar arasındaki ihtilafın davalı banka tarafından verilen genel kredi alacağından kaynaklandığı, banka kredi sözleşmesi ile üstlenilen edimlerin yerine getirilmediği iddiasının bulunduğu dolayısıyla uyuşmazlığın genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı anlaşıldığından bankacılık işlemlerinden kaynaklanan davada 6102 sayılı TTK 'nın 4.ve 5.maddeleri uyarınca davaya bakmaya Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle HMK 114/1-c ve 115/2 maddelerine göre dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine, mahkemenin görevsizliğine...
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı dava dilekçesinin görev yönünden reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R - Dava, geçersiz kefalet sözleşmesine dayanılarak başlatılan icra takibinden dolayı borçlu olunmadığının tesbiti istemine ilişkindir. Davalı vekili, kredi ve kefalet sözleşmesinin geçerli olduğunu bildirerek, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, takibin ve davanın temelini teşkil eden kredi sözleşmesinin tüketici kredisi niteliğindeki konut kredisi olduğu, bu tür kredilere ilişkin davalara bakma yetki ve görevinin Tüketici Mahkemelerinde olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine, dosyanın görevli ve yetkili ... Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir....
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Sulh Hukuk Mahkemesi Tarih :29.07.2009 No :320-179 Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne, yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı banka vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R - Davacı, davalı bankadan kredi kullanmadığını, tarımsal kredi sözleşmesinin altındaki imzanın kendisine ait olmadığını belirterek borçlu olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir. Davalı banka davaya cevap vermemiş ve duruşmalara da katılmamıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davaya konu tarımsal krediler ikraz sözleşmesinin altındaki davacı adına atılan imzanın davacının eli ürünü olmadığının Adli Tıp Kurumu raporundan anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir....
Davalı vekili; davacı ile müvekkili banka arasında akdedilmiş olan genel kredi sözleşmesinin ilgili hükümleri uyarınca davacıdan tahsil edilmiş olan erken ödeme ücretinin hukuka uygun ve yasal dayanakları bulunan bir ücret olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir....
Mahkemece, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, hesap kat ihtarnamesinde ve takip talebinde alacağın dayanağı olarak 18.02.2002 tarihli kredi sözleşmesinin gösterildiği, dosyadaki veraset ilamında ise kredi borçlusu ... ' in 16.04.2001 tarihinde öldüğünün belirlendiği, kredi borçlusunun ölüm tarihi sonrası düzenlendiği iddia olunan kredi ilişkisi nedeniyle davacıların sorumlu tutulamayacakları, takibin haksız ve kötü niyetli olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne, davacıların takip nedeniyle davalıya borçlu bulunmadıklarının tespitine, davacılar lehine % 40 tazminata karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir. Davacı kefiller hakkında yapılan takipte 18.02.2002 tarihli kredi sözleşmesine dayanılmış ise de, o tarihte kredi borçlusunun vefat ettiği ve esasen taraflar arasında bu tarihli bir kredi sözleşmesinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır....
Esas sayılı dosyası ile hali hazırda aynı konuya ilişkin menfi tespit davası bulunduğunu ve bu davanın 26/03/2016 tarihli ve 20/03/2015 tarihli sözleşmelerde müteselsif kefaleti geçerli olmadığından davacının aracı sattığı tarih olan 08/05/2015 tarihinden itibaren borçlu olmadığının tespitine dair menfi tespit davası olduğu, açılan iş bu davanın 26/03/2014 tarihli Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesinde ki müteselsil kefaletinin geçerli olmadığından davacının aracı sattığı tarih olan 08/05/2015 tarihinden itibaren borçlu olmadığının tespitine dair menfi tespit davası olduğu, yani birkaç kelime ile değişiklik yapıldığını, içeriğin ve dava konularının aynı olduğunu, derdestlik itirazında bulunduklarını, davalı banka ile dava dışı şirket arasında imzalanan genel kredi sözleşmesine ilişkin 10/05/2016 tarihinde kefalete ilişkin ek protokoller imzalandığını, davacının bu sözleşmeleri müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, Kredi Sözleşmesinin Beyoğlu 48....
Uyuşmazlık 26/02/2010 tarihli ticari işletmeye ilişkin genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkindir. Bu durumda ticari mahiyetteki genel kredi sözleşmesinden doğan ihtilafın çözümünde görevli mahkeme ticaret mahkemesidir. Tüketici mahkemesi sıfatıyla davanın görülmesi doğru olmamış, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 15.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi....