Somut olayda; davalı banka tarafından kredi sözleşmesine dayalı olarak davalı kefil ayelhine icra takibine girişildiği, davalının sözleşmede eş rızasının bulunmadığı gerekçesiyle menfi tespite ilişkin iş bu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, itirazın iptali davası takibe sıkı sıkıya bağlıdır. Alacaklı takibe dayanak sebebi ve bedeli değiştirip, artıramaz. Takipte hangi belgeye ve sebebe dayanılmış ise itirazın iptali davası onlar üzerinden yürümek zorundadır. Davalı banka tarafından davacı aleyhine ilamsız takibe girişilmiş ancak dayanak kredi sözleşmesinin hangi sözleşme olduğu belirtilmemiştir. Bilirkişi raporuna göre asıl borçlu Zekai Yılmaz 20/11/2013 tarihinden itibaren kredi kullanmış, bu krediler tekrar yapılandırılmış ve hesap kat edilerek sonuçta icra takibine girişilmiştir. Davalının sorumlu olduğu kredi sözleşmesinin hangisi olduğu takip talebinde açık olarak miktarı ile birlikte belirtilmemiştir....
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacı vekili, müvekkili hakkında kefalet borcundan dolayı yapılan icra takibine konu kredi sözleşmesinin tamamında müvekkilinin imzasının bulunmadığını, son sayfada imza bulunan bölümde ise kefalet limitinin yazmadığını belirterek kefaletin geçersizliğinden dolayı müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, genel kredi sözleşmesindeki kredi limitinin aynı zamanda kefalet limiti olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur....
Ne var ki bu gibi durumlarda bankanın üçüncü kişi sıfatı ile istihkak iddiasında bulunabilmesi için haciz kararının alındığı tarih itibarı ile kredi borcunun tamamının ödenmemiş olması, uzmanlık gerektiren bu durumun bilirkişi ya da bilirkişilere tespit ettirilmesi, belirlenen geri ödemesi yapılmamış kredi alacağı varsa bu miktar ile sınırlı olmak üzere üçüncü kişi bankanın dava konusu hesaplar üzerinde rehin ve hapis hakkının bulunduğunun kabul edilmesi gerekir. Haciz tarihi itibarı ile kredi borcunun tamamı geri ödenmişse bu kez üçüncü kişinin dayandığı kredi sözleşmesinden doğan rehin hakkının alacaklıya karşı ileri sürülmesi mümkün olmayacaktır Somut olayda kredi sözleşmesinin tarihi ve bu sözleşmeden doğan borcun ödenip ödenmediği gibi hususlar, taraflarca sunulan belgelerin içeriğinden anlaşılamamaktadır....
SAVUNMA : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının kredi kefalet sözleşmesi ve ipotek tescil belgesi altında imzasının bulunduğunu, kefalet sözleşmesinin içeriğine göre davacının müteselsil borçlu ve kefil sıfatıyla asıl borca kefil olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir....
Somut olayda, dosyada bulunan 2008 tarihli genel kredi sözleşmesi incelenmiş olup, dosya içerisinde 2011 tarihli kredi sözleşmesinin bulunmadığı, bu sözleşmenin 2008 tarihli kredi sözleşmesinin eki niteliğinde olup olmadığının araştırılmadığı anlaşılmıştır. Dava dışı şirkete kullandırılan kredilerin ve dava konusu edilen kredi borcunun hangi sözleşmeden kaynaklı olduğu tespit edilmeden kefilin sorumluluğunun belirlenemeyeceği görülmüştür. Dava konusu takibin hangi kredi sözleşmesinden kaynaklandığının çözülememesi durumunda, söz konusu bu yeni kredi sözleşmesinde taraflar arasında imzalanan ilk kredi sözleşmesinin devamı niteliğinde veya ilk kredi sözleşmesi ile bağlantı olduğuna dair bir ibarenin de bulunup bulunmadığının, 2008 tarihli sözleşmenin çerçeve sözleşme ve bağımsız bir sözleşme ve limit artırımına dayalı yeniden yapılandırma sözleşmesi olup olmadığının ayrı ayrı incelenmesinin yapılması gerekmektedir....
davalının bu taşınmazı bedelini ödemek suretiyle satın almış olduğunu, bankaya ayrıca yapmış olduğu ödeme ile de ipoteğin sona ermesini sağladığını, kaldı ki açılan davanın menfi tespit davası olup, iddiaların dava ile bir ilgisinin bulunmadığını, st alacağın temliki ve kredi sözleşmesinin usulsüz olduğu iddiaları tümüyle kötüniyetli ve zaman kazanmaya yönelik olup, davanın tümüyle reddini savunmuştur....
davalının bu taşınmazı bedelini ödemek suretiyle satın almış olduğunu, bankaya ayrıca yapmış olduğu ödeme ile de ipoteğin sona ermesini sağladığını, kaldı ki açılan davanın menfi tespit davası olup, iddiaların dava ile bir ilgisinin bulunmadığını, st alacağın temliki ve kredi sözleşmesinin usulsüz olduğu iddiaları tümüyle kötüniyetli ve zaman kazanmaya yönelik olup, davanın tümüyle reddini savunmuştur....
Şti olarak görünen 6.000 TL bedelli çeki, birinci ciranta olarak imzalamak suretiyle katılan faktoring şirketine verdiği, çekin bankaya ibrazında sahte olduğunun tespit edildiği, bu şekilde sanığın nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda; Katılan faktoring şirketinin 11.12.2007 tarihli şikayet dilekçesinde 06.10.2007 keşide tarihli çekin kredi alacağının ifasına karşılık olarak verildiğinin beyan edilmesi, sanığın yetkilisi olduğu şirketle imzalanan faktoring sözleşmesinin 25.08.2007 tarihli olması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi bakımından; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 03/03/1998 gün ve 6/8 – 69 sayılı kararında açıklandığı üzere, önceden doğmuş bir borç için sonradan hileli davranışlarda bulunulması halinde, zarar veya borç kandırıcı nitelikte davranışlar sonucu doğmayacağından, böylece dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı hususu göz önünde bulundurularak, katılan faktoring şirketinden çekin yeni...
Davalı vekili, davacıların 20.05.2004 tarihli 300.000 YTL bedelli kredi için kefil olduklarını, kredi ilişkisi devam ederken ... Ltd.Şti. ile ilave 27.11.2006 tarihli genel kredi sözleşmesinin imzalandığını, asıl borçlunun borçlarını ödemeyince hesabın kat edilerek ihtarname gönderildiğini, davacıların ihtarnameye itiraz etmediklerini, 2004 yılında imzalanan kredinin cari hesap şeklinde işlediğini, asıl borçlunun sözleşmeyi feshettiğine dair ya da kefillerin kefaletten vazgeçtiklerine dair ihtarname göndermediklerini, cari hesap şeklinde işleyen sözleşmelerde borç bakiyesinin sıfır olmasının kredi ilişkisini sonlandırmadığını bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davacı banka ile dava dışı ......
Mahkemece toplanan delillere göre; davacının kefil olarak imzalamış olduğu 07/05/2004 tarihli genel kredi sözleşmesinin süresiz olduğu, davacının kefaletini iptal etmediği, bu sözleşmeden dolayı dava dışı borçlunun borcunun bitmediği, 06/06/2011 tarihinde yeni bir kredi sözleşmesinin imzalanmasının borçlunun önceki borcunu sona erdiren bir neden olmayıp yeni bir borç ilişkisinin doğmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava dosyasına davalı ile dava dışı ... arasında düzenlenmiş iki adet genel kredi sözleşmesi sunulmuştur. 07/05/2004 tarihli sözleşmede davacının müşterek borçlu müteselsil kefil imzasının bulunduğu, 06/06/2011 tarihli sözleşmede ise davacı imzasının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalı yanca girişilen icra takibinde dayanak olarak her iki kredi sözleşmesi de gösterilmiştir....