Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. 3.2.2. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi Borçlar Kanunu'nun 34. ve Medeni Kanun'un 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....

    Kabul, davayı sona erdiren usul işlemi olmasının yanı sıra aynı zamanda davalı, davacının istemiş olduğu hakkın varlığını da kabul ettiğinden bir maddi hukuk işlemidir (Kuru, s. 3677). Davayı kabul, her şeyden önce bir usul işlemi olduğundan, kabulün şartları ve etkileri usul hukuku bakımından düzenlenir. Davayı kabulden söz edilebilmesi için dört koşulun bir arada bulunması gerekir. Bunlardan ilkini; davalı tarafından mahkemeye yöneltilmiş bulunan tek taraflı ve varması gereken bir irade beyanının mevcudiyeti oluşturur. Bu irade beyanının kendisinden beklenen hüküm ve sonuçları doğurabilmesi mahkeme veya davacı tarafından kabul edilmesine bağlı değildir. Diğer bir koşul, davayı kabule ilişkin irade beyanının, kayıtsız, şartsız ve açık olması gereklidir (6100 s. HMK m. 309/4). Usul işlemleri kural olarak şarta bağlı olarak yapılamayacağından, şarta bağlı olarak bir kabul beyanında bulunulmuş ise, davalının bu beyanının davayı kabul olarak nitelendirilmesi mümkün değildir....

      Bu irade beyanının kendisinden beklenen hüküm ve sonuçları doğurabilmesi mahkeme veya davacı tarafından kabul edilmesine bağlı değildir. Diğer bir koşul, davayı kabule ilişkin irade beyanının, kayıtsız, şartsız ve açık olması gereklidir (6100 s. HMK m. 309/4). Usul işlemleri kural olarak şarta bağlı olarak yapılamayacağından, şarta bağlı olarak bir kabul beyanında bulunulmuş ise, davalının bu beyanının davayı kabul olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davalının, davanın kabulüne ilişkin davayı kabul eden irade beyanının, kayıtsız, şartsız olmasının yanı sıra, açık ve tereddüte yer vermeyecek bir biçimde kesin olmalıdır. Zımni olarak davayı kabul de mümkün değildir (Kuru, 3692-3694). Diğer taraftan, davalının kabule ilişkin irade beyanının davacının talep sonucunu konu alması gerekir. Davalı sözü edilen irade beyanı ile davacının dava dilekçesinin talep sonucu kısmına rıza gösterir....

        Sanığın eylem ve irade birliği içerisinde, konut dokunulmazlığı suçunu birden fazla kişi ile birlikte işlemesi sebebiyle TCK 119/1-c maddesi uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir. Ancak; T.C. Anayasa Mahkemesi'nin, TCK'nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış olması nedeniyle iptal kararı doğrultusunda TCK'nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, Bozmayı gerektirmiş, sanık ...'...

          Kabul beyanında bulunan kişi tasarruf yetkisi olmayan bir konuda irade açıklaması yapmışsa kabul beyanı hüküm ve sonuç doğurmaz. Somut olayda; davalı köye Mera Komisyonunca Hazinenin özel mülkü olan 805 parselin intifa hakkı tahsis edilmiştir. Tahsiste köyün hukuki yararı bulunduğu açıktır. 442 sayılı Köy Kanununun 37/7. maddesi uyarınca köy muhtarı köy işlerinde hem davacı, hem de hasım olarak mahkemede temsil yetkisine haiz ise de, köyün aleyhine sonuç meydana getirecek bir irade açıklamasıyla davayı kabule mezun değildir. Mahkemece 442 sayılı Köy Kanununun emredici hükmü göz ardı edilerek davalı köy muhtarının dava konusu üzerinde tasarruf yetkisi varmış gibi kabul beyanına dayanarak davayı kabul etmesi açıklanan nedenle yasaya aykırıdır....

            TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Resen emeklilik işleminin iptali için … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında açılan davada verilen iptal kararı gereğince yeniden göreve başlatıldıktan sonra, idare tarafından hakkında herhangi bir soruşturma olmaksızın yeni bir işlemle görevden uzaklaştırıldığı, devamında davalı idarenin subjektif ağır ve hukuksuz baskıları mevcut iken bu şartlar altında korkutma, tehdit, baskı etkisinde, yanılma ile hataen verilmiş, zorlayıcı şartların altında ve gerçek iradesini yansıtmayan (bu dosyada verilen iptal kararı hakkında) davadan feragat ettiğine ilişkin verdiği 25/07/2016 tarihli dilekçeden sonra 17/08/2016 tarihinde meslekten çıkartıldığı için irade bozukluğu sebebiyle 25/08/2016 tarihinde davadan feragatten vazgeçme dilekçesini verdiği, feragat beyanının gerçek iradesini yansıtmadığından İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Temyiz istemin reddi gerektiği savunulmuştur....

              nin davalılar ... aleyhine açtığı davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiş, davalı ... aleyhine açtığı davanın ise kabulü ile pay oranında davacı ... adına iptal tescile karar verilmiştir. Somut olayda davacı ..., 05.07.2012 tarihli dilekçesi ile davalılar ... hakkındaki davasından feragat etmiş, mahkemece adı geçen davalılar bakımından feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı ... temyiz dilekçesinde, okuma yazma bilmediğini, davalılar tarafından iradesinin sakatlandığını, feragat dilekçesinin işleme alınmaması gerektiğini, bu hususta tanıklarının bulunduğunu belirtmiştir. Bilindiği üzere, davacının davasından feragat etmesi ile dava konusu uyuşmazlık sona erer, kesin hükmün hukuksal sonuçları doğar (HMK m.311.). Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragatten dönemez (rücu edemez) başka bir ifadeyle davacı, feragat beyanı ile bağlıdır....

                Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragattan dönemez ( rücu edemez); feragat ile bağlıdır. Ancak, feragatle ortaya çıkan sonucun buna sebep olan rızayı ifsat eden bir nedenle malul olduğu kanıtlanırsa, doğurduğu netice bakımından hileye, hataya maruz kalan kimseye talep hakkı bahşedeceği kuşkusuzdur. Öte yandan; diğer maddi hukuk işlemlerinde olduğu gibi (BK. Madde 23 vd ), hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatın feshi (iptali) için dava açılabileceği gibi feragatın hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğu aynı davada da savunma yoluyla ileri sürebilir. Keza, 6100 sayılı HMK'nun 311. maddesi, ''feragat ve kabul kesin hüküm gibi sonuç doğurur. İrade bozukluğu hallerinde feragat ve kabulün iptali istenebilir.'' hükmünü öngörmektedir....

                  Davacı bu sözleşme kapsamında fuara katılma bedelinin 25.692,77 TL olarak belirlendiğini, müvekkilinin 31.01.2020 tarihinde 8.500 TL, 25.02.2020 tarihinde 8.500 TL olmak üzere toplam 17.000 TL'sini davalı şirkete banka havalesi suretiyle ödediğini, 25.03.2020 tarihinde ödemesi gereken 8.692,77 TL'sini ise ortaya çıkan koronavirüs nedeniyle alınan tedbir sonucu fuarın iptal edilmesi üzerine ödemediğini, fuarın iptal edilmiş olmasına rağmen davalının ödedikleri bedeli iade etmediğinden bahisle bu bedelin iadesi talebi ile iş bu alacak talebinde bulunmuş olup davalı Fuarın iptal edilmediğini ertelendiğini, kaldı ki sözleşmenin 2. Maddesinde fuar tarihinin değiştirilmesi hususunun davacı tarafça kabul edildiğini bu nedenle bedelin iadesini talep edemeyeceği yönünde savunmada bulunmuştur. Burada irdelenmesi gereken taraflar arasındaki sözleşmenin 2....

                    Bilindiği üzere iptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygunluğu denetlenir ve böylece idarenin hukuk alanı içinde kalması, bu alan içinde hareket etmesi amaçlanır. İdari yargı yerlerince verilen iptal kararları ile hem iptal edilen idari işlemle hukuk alanı dışına çıktığı saptanan idare yeniden bu alan içine alınmış olur, hem de menfaati ihlal edilen ve bu nedenle dava açan ilgili eski hukuki durumuna geri gelerek iptal kararından somut olarak yararlanır. İptal davalarının bu amacı ve kişiler yönünden doğurduğu sonuçlar gözönünde bulundurularak gerek öğretide gerekse Danıştay kararlarında, iptal davası açılabilmesi ve davanın görülebilmesi için davacının iptali istenilen işlemle menfaatinin ihlal edilmesi yeterli sayılmaktadır. Her ne kadar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Yasanın 1....

                      UYAP Entegrasyonu