(TBK.36 ve 37/1) şeklindeki ibareler kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülmüş ve bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır. Ancak karşı taraf sözleşme ile bağlı olup, irade bozukluğu hâllerinin yaptırımı tek taraflı bağlamazlıktır. Görüleceği gibi irade bozukluğu hâlleri, tüm hukuki işlemler yönünden oldukça önem taşımakta ve koşulları oluştuğu takdirde yapılan işlemin iptal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. 17. Kanunlarımızda iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup, yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımından birbirinden farklıdırlar. Ayrıca irade bozukluğu sadece sözleşmelere özgü bir sakatlık hâli olmayıp, tek taraflı hukuki işlemler için de geçerlidir. 18....
Mahkemece, ... vekilinin 31/12/2019 tarihli dilekçesi sunmuş bunda hiçbir menfaat sağlamadan alacağından vazgeçmesinin, davayı kabul etmesi hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ileri sürdüğü, değeri yüksek bir davada çeşit saiklerle (daha az vekalet ücreti ödemek, daha az harç vb.) davalının davayı kabul etmesinin mümkün olup, başlı başına dava değerinin yüksek olması ve maddi menfaat olmaksızın davanın kabul edilmeyeceğini ileri sürmek mümkün olmadığı gibi, irade fesadı nedeni ile kabul beyanın iptali gerektiren nedenlerin oluşmadığı gerekçeleriyle, kabul beyanının iptali talebinin reddine karar verilmiştir. Karara karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davacıların müvekkilini ...'...
KARAR Davacılar, davalıya ait işyerini kiraladıklarını, sözleşme devam ettiği sırad davalının işyerinde esaslı tedilat yapacağını belirterek tahliye ve kiranın artırımını talep ettiğini, kendilerininde yeni şartlar ve hükümler içeren yeni bir sözleşmenin imzalanması halinde bunu kabul edeceklerini bildirdiklerini, davalının kabul etmesi üzerinede davalıca hazırlanan sözleşmeyi okumadan imzaladıklarını, ancak sonradan okuduklarında kaldırılmış olduklarını anladıklarını, iradelerinin fesada uğratıldığını ileri sürerek sözleşmenin irade fesadı nedeniyle iptalini istemişlerdir. Davalı, davacıların kira sözleşmesini okuyarak ve özgür iradeleriyle imzaladıklarını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, kira sözleşmesinin iptali davasına bakmanın sulh hukuk Mahkemesinin görevi olduğu gerekçesiyle görevsizlki kararı verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir....
Vergi Dairesi Müdürlüğü,söz konusu giderlerin kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınmasının yerinde olduğunu ileri sürerek mahkeme kararının bozulmasını istemektedir. Davacı şirketin 1985 yılında Suudi Arabistan'a yaptığı ihracattan dolayı dönem hesaplarına gider olarak intikal ettirilen harcamaların kanunen kabul edilebilir gider olma özelleğini taşımadığı ileri sürülerek gelecek dönemlere devreden zararın azaltılması yolunda düzenlenen inceleme raporu ile bu rapora göre 1989 yılına 294.810.868 lira yatırım indiriminin devretmesi gerektiğini bildiren 11.1.1990 gün ve 1086 sayılı yazıya karşı dava açılmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, idari işlemler hakkında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı, kişisel hakları ihlal olunanlar tarafından iptal davacı açılabileceği belirtilmiştir....
Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR- Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir. Davacı, 338 ada 21 parsel sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümün 1/3 payını kardeşleri olan davalılara her ne kadar tapuda satış gösterilmişse de kendisine bakmak şartıyla temlik ettiğini, bekar ve hasta olduğunu, bel fıtığı nedeniyle ameliyat olup, yaşlılığında bakılacağı düşüncesiyle bedelsiz olarak temliki yaptığını, ancak davalı Öznur'un taşınmaz ile ilgili olarak ortaklığın giderilmesi davası açtığını ve aralarındaki anlaşmaya aykırı davrandığını, taşınmazın “sana bakacağız” diye kandırılarak elinden alındığını ileri sürerek, bakma şartıyla alınan payın tapusunun şart gerçekleşmediğinden iptali ile adına tesciline karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Davalı Öznur, taşınmazdaki payı bedeli ile satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuş, davalı Emine davayı kabul ettiğini bildirmiştir....
Mahkemece feragatin iptali istemine ilişkin açılan davanın kabulüne, tapu iptal ve tescil istemine ilişkin açılan davanın ise derdestlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, kararı davalılar istinaf etmiştir. 6100 sayılı HMK'nın 307. maddesinde feragat, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak tanımlanmış, 309. maddesinde feragatin, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabileceği, hüküm ifade etmesinin karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmadığı, feragat beyanının kayıtsız ve şartsız olması gerektiği belirtilmiştir. HMK'nın 311. maddesinde feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağına ve irade bozukluğu hallerinde, feragatin iptalinin istenebileceğine işaret edilmiştir. Feragatin davayı sona erdiren kesin bir usul işlemi olması nedeniyle feragatten dönülmesi olanaksız ise de, davacı taraf feragatin hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu aynı davada ileri sürebilir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6....
Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....
Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....
Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, davacının irade sakatlığı nedeniyle iptalini istediği sözleşmelerin, taraflar arasında 02.06.2006 tarihinde düzenlendiği, irade sakatlığı nedeniyle iptal istemine ilişkin davanın ise 05.12.2011 tarihinde açıldığı, davanın TBK'nın 39. maddesi hükmünde düzenlenen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı, davacının diğer istemlerinin ortaklık sıfatına bağlı olduğu, ortaklık sıfatı sona erdiğinden diğer talepler ile ilgili davacının aktif dava ehliyetinın bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir....
Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....