Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.” hükmünden kaynaklanmaktadır. Davaya son veren taraf işlemlerinden biri feragattir. Davadan feragat davacının mahkemeye karşı yapacağı tek taraflı bir irade beyanı ile olur. Feragatin geçerliliği için bunun davalı ve mahkeme tarafından kabul edilmesine gerek yoktur. Çünkü davacı davasından feragat etmekle, yalnız davasını geri almakla yetinmemekte, bilakis dava konusu yapmış olduğu haktan vazgeçmektedir (feragat etmektedir). Davacının davasından feragat etmesi ile, dava konusu uyuşmazlık sona erer. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile, davacı feragatten dönemez; feragati ile bağlıdır. Fakat davacı, feragatin hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu aynı davada ileri sürebilir veya feragatin feshi için ayrı bir dava açabilir....

    Türk Medeni Kanunu, “hakiki redde” süre ile kayıtlı ve mirasçıların tek taraflı irade açıklamasını öngördüğü halde, söz konusu “hükmi reddin” sonuç doğurması için herhangi bir irade açıklaması, ya da dava yolu öngörmemiştir. Öyle ki; reddin kendiliğinden oluştuğu kabul edilip, mirasın açılması ile kendiliğinden mirasçılara intikal edeceği (TMK.m.599)yönündeki kurala bir istisna getirilmiştir. Eğer mirasçı olabilecek kişi sarih irade beyanıyla, ya da Türk Medeni Kanunu’nun 610.maddesinin ikinci cümlesinde açıklanan davranışlarla mirası kabul etmiş ise, zaten yapılabilecek bir işlem kalmamıştır. Mirası hükmen reddetmiş sayılan kişi, tereke alacaklıları aleyhine husumet yönelterek bu durumun tespitini isteyebileceği gibi, bunu def’i yolu ile de ileri sürebilir....

      Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....

        Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....

          Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, davacının irade sakatlığı nedeniyle iptalini istediği sözleşmelerin, taraflar arasında 02.06.2006 tarihinde düzenlendiği, irade sakatlığı nedeniyle iptal istemine ilişkin davanın ise 05.12.2011 tarihinde açıldığı, davanın TBK'nın 39. maddesi hükmünde düzenlenen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı, davacının diğer istemlerinin ortaklık sıfatına bağlı olduğu, ortaklık sıfatı sona erdiğinden diğer talepler ile ilgili davacının aktif dava ehliyetinın bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir....

            Mahkemece feragatin iptali istemine ilişkin açılan davanın kabulüne, tapu iptal ve tescil istemine ilişkin açılan davanın ise derdestlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, kararı davalılar istinaf etmiştir. 6100 sayılı HMK'nın 307. maddesinde feragat, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak tanımlanmış, 309. maddesinde feragatin, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabileceği, hüküm ifade etmesinin karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmadığı, feragat beyanının kayıtsız ve şartsız olması gerektiği belirtilmiştir. HMK'nın 311. maddesinde feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağına ve irade bozukluğu hallerinde, feragatin iptalinin istenebileceğine işaret edilmiştir. Feragatin davayı sona erdiren kesin bir usul işlemi olması nedeniyle feragatten dönülmesi olanaksız ise de, davacı taraf feragatin hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu aynı davada ileri sürebilir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6....

            Davacı asilin iddiası doğrultusunda irade fesadı iddiasının her türlü delille ispat edilebilecek bir iddia olduğu kabul edilerek taraflara irade fesadı iddiası hakkındaki delillerini bildirmek üzere süre verilmiştir. Davacı tarafça irade fesadına ilişkin bildirilen tanıklar dinlenmiştir. Dosya içeriğine göre; İrade sakatlığı iddiasına ilişkin olarak dinlenen tanık Fatih Kanbur'un görgüye dayalı bilgisinin bulunmadığı, diğer tanığın davalı şirkete karşı açılmış davasının bulunduğu ve husumetli tanık beyanına itibar edilemeyeceği, feragat dilekçesinde üzerinde anlaşılan ödeme miktarı hakkında somut bilgi olmamakla birlikte davacı vekili tarafından feragatin HMK'nun 309/4 maddesi uyarınca kayıtsız ve şartsız yapıldığı, feragatin geçerli olduğu ve irade fesadı iddiasının ispatlanamadığı anlaşılmakla Davacının açtığı davadan feragati nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur...” gerekçesi ile davanın feragat nedeniyle reddine karar vermiştir....

            Davayı öninceleme aşamasından önce kabul etmem nedeniyle yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını arz ve talep ederim.'' şeklinde, davalılardan Hüseyin Durdu'nun da 10/07/2019 tarihli dilekçesinde '' Yukarıda dosya numarası yazılı tapu iptal tescil davasında davayı kabul ediyorum....

            Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....

              Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....

                UYAP Entegrasyonu