Taşınmazın devir tarihi olan 15/04/2016 tarihinden yaklaşık 3 yıl 3 ay sonra 21/07/2019 tarihinde eldeki davayı açmış olmasına rağmen davacının subjektif olarak malvarlığına yönelik tehdidin devam ettiğini düşünmesi nedeniyle kanundaki bir yıllık hakdüşürücü sürenin geçmediği kabul edilmiştir....
Davalı vekili, taraflar arasında tek bir sipariş sözleşmesi olduğunu, 11.12.2001 tarihli sözleşmenin taraflar arasında oluşan yeni irade doğrultusunda 7.12.2001 tarihli sözleşmenin yerine kaim olmak üzere imzalandığını, müvekkilinin davacıdan aldığı ürünleri yurtdışına ihraç ettiğini, ancak ürünlerin ayıplı olması nedeniyle siparişin iptal edildiğini, davacının basiretsiz bir tacir gibi davranarak kumaş satın aldığını öne sürerek sadece ödenen rakam üzerinden KDV oranını kabul ettiklerini davacının diğer taleplerinin haksız olduğunu ifade etmiştir. Hakem heyetince yapılan inceleme sonunda 8.253. USD ve 3.339.56 USD KDV ile 3.405 USD faizin ayrıca 1.394.m keten kumaşın, davalıya teslim edilmesi karşılığında 8.569.00 YTL ana para ile 11.592.00 YTL faizin davalıdan tahsiline karar verilmiş, bu karar davalı vekilince temyiz edilmiştir....
Hükümden sonra 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK'nun 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi nedeniyle bir karar verilmesinin gerekmesi, Yasaya aykırı, sanık ...'ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma kararının hükmü temyiz etmeyen sanık ...'a sirayet ettirilmesine, 18/02/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi....
Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir. İptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. (TBK madde 39) Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için, yerine getirilen edim istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir. 7. TMK'nın 6 ıncı maddesinde; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” 8....
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili yasal süresi içerisinde verdiği istinaf dilekçesinde özetle; Davalının, müvekkilini davadan feragat etmesi için ikna ettiğini, feragatten sonra davalının eski tavırlarına devam ettiğini, müvekkilinin, davalının hile ve aldatması sonucunda davasından feragat etmiş olduğunun bariz olarak ortada olduğunu, davadan feragatın irade bozukluğu durumlarında iptal edilebilmesinin de mümkün olduğunu, HMK MADDE 311- (1) Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebileceğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kaldığı yerden devamına karar verilmesini talep etmiştir....
Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....
nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, mirasbırakan ...’in maliki olduğu 5782 parsel sayılı taşınmazı mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalıya devrettiğini, mirasbırakanın 1996 yılında geçirmiş olduğu kaza nedeniyle şuurunu kaybettiğini, davalının mirasbırakanın bilincinin yerinde olmamasından yararlandığını ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının miras payı oranında iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı, temlikin mirasbırakana bakması karşılığında yapıldığını, mirasbırakanın ehliyetli olduğunu ve terekesinde başka taşınmazların da mevcut olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir....
Kısaca, iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın(yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (sübjektif unsur) hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun(TMK) 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın....
Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi B.K'nın 25 ve M.K'nın 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir....
Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davacı aldatma hukuksal nedenine dayanmış, ancak mahkemece TBK'nun 235. madde hükmüne dayalı olarak uyuşmalığın satış bedelinin ödenmemesinden kaynaklı olduğu kabul edilmek suretiyle sonuca gidilmiştir. Hâl böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde iddia ve savunma doğrultusunda, aldatma iddiası bakımından araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri delillerin eksiksiz toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir....