Hemen belirtmek gerekir ki, zilyetliğin korunması davasıyla zilyet, zilyetliğin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan sadece zilyetliğini öne sürerek Sulh Hukuk Mahkemelerinde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde dava bir hak davası niteliğini kazanır.” denilmekle salt zilyetliğin korunması davaları ile zilyetliğin tespiti davaları arasındaki fark net bir şekilde açıklanmıştır. (Yargıtay 8 Hukuk 2016/18089E-2020/3321K, 2016/18520E-2020/3983K, 2017/10111E-2020/3100K, 2014/22482K-2016/7220K Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, Hazine'ye ait taşınmaz mal üzerine, izinsiz olarak, hafif yapı niteliğinde olmayan yapı kuran zilyetlerin, arsa maliki Hazine'den başka kişiler aleyhine açtıkları davalar, arkasında barındırdığı bir hakka dayanmakla, salt zilyetliğin korunması davası olmayıp; temelinde bir hak davasıdır....
Asliye ve Ağrı Sulh Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı yetkisizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacılar, babalarından kalma taşınmazlara, el atmanın önlenmesini istemişlerdir. Davalı, babasının dava konusu taşınmazları davacılar ve kardeşlerinden tapudan satın aldığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur. Somut olayda davacılar ve davalı bir hakka dayandıklarına ve dosyada tapu kaydı bulunmasına göre, uyuşmazlık, yalnızca HUMK’nun 8/11-3. maddesindeki zilyetliğin korunması olarak düşünülemez. Bu nedenle, dava tarihi ve değeri esas alınarak, HUMK’nun 8/1. maddesi uyarınca görevli mahkeme belirlenmelidir. Dava tarihi ve değerine göre, yalnızca zilyetliğin korunmasına yönelik olmayan uyuşmazlığın, Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir....
Türk Medeni Kanunu 981,982 ve 983. maddeleri, mal üzerinde zilyetlikten başka hiçbir hakkı bulunmayan kişilerin zilyetliğinin korunması için konulmuş hükümleri ihtiva etmektedir. Bu maddelerde düzenlenen davalar ile, zilyet; zilyetliğinin bir hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan yalnızca zilyetliğini öne sürerek, sulh mahkemelerinde dava açar ve bu mahkemelerde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğinin arkasında bulunan nesnel veya kişisel bir hakka dayandığında ise dava, bir hak davası niteliğini kazanır; o takdirde mahkemenin görevi, yalnız zilyetliğin korunması davasından farklı olarak, dava olunan şeyin değerine göre belirlenir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun, 15.6.1983 gün ve 3351/679 sayılı; 25.11.1987 gün ve 394/876 sayılı; 06.10.1993 gün ve 1993/14-423-561 sayılı, 25.11.2009 gün ve 8-518/573 kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır....
Maddesine göre zilyedin müvekkilleri olduğunu, taşınmazın davacı adına tapuda kayıtlı olmayıp Hazinenin malik olduğunu, tasarruf hakkının Hazineye ait olduğunu ve davacının Medeni Yasanın 987. Maddesine göre korunmaya değer ... bir hakkının ve zilyetliğinin olmayıp, bu hakkın ve zilyetliğin müvekkillerine ait olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece; Medeni Yasanın 984. Maddesinde anılan 2 ay ve 1 yıllık hak düşürücü sürelerin geçmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Dava, Medeni Yasanın 937 ve 987. maddelerine göre açılan zilyetliğin korunması ve haksız el atmanın önlenmesi istemine ilişkindir. Davacı ... ; Lüleburgaz ilçesi ......
VE ARK. Taraflar arasındaki zilyetliğin korunması ve haksız el atmanın önlenmesi davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Davacı ...; Lüleburgaz İlçesi, ......
Maddesine göre zilyedin müvekkilleri olduğunu, taşınmazın davacı adına tapuda kayıtlı olmayıp Hazinenin malik olduğunu, tasarruf hakkının Hazineye ait olduğunu ve davacının Medeni Yasanın 987. Maddesine göre korunmaya değer ... bir hakkının ve zilyetliğinin olmayıp, bu hakkın ve zilyetliğin müvekkillerine ait olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece; Medeni Yasanın 984. Maddesinde anılan 2 ay ve 1 yıllık hak düşürücü sürelerin geçmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Dava, Medeni Yasanın 937 ve 987. maddelerine göre açılan zilyetliğin korunması ve haksız el atmanın önlenmesi istemine ilişkindir. Davacı ... Yağar; ... İlçesi, ......
Mahkemece, davanın zilyetliğin korunması isteğine ilişkin olup Sulh Hukuk Mahkemesi görevi kapsamında olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararının verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. TMK.nun 981 ve devamı maddelerinde, zilyetliğin dava yoluyla korunması düzenlenmiştir. Bu tür davaların başarıya ulaşması için salt zilyet olunması yeterli olup bunun yanında başka aynı yada şahsi hakkın bulunması aranmamaktadır. Somut olayda, davacı yan, tapuda 41 ada 8 parsel numarası ile dava dışı Hazine adına kayıtlı arsa üzerine yaptırdığı binaya yönelik haksız tecavüzün önlenmesini istemiştir. Başka anlatımla, davacı yan TMK.nun 722 ve devamı maddelerinde düzenlenen, başkasının arsası üzerine para ve malzeme sarf ederek yaptırdığı bina nedeniyle oluşan şahsi hakka dayanarak eldeki davayı açmıştır. Zeminin mülkiyeti hakkında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır....
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi K A R A R Dava, zilyetliğin korunması istemine ilişkin olup, davacının ecrimisil karşılığı taşınmazları kullandığını ispatlayan belge ve delil ibraz etmediğinden ve taşınmazlar Hazine adına kayıtlı olduğundan, 2797 sayılı Yargıtay K.nun 14.maddesi gereğince temyiz incelemesi 8.Hukuk Dairesine ait bulunmaktadır. Yukarıda belirtilen nedenle dosyanın görevli sözü edilen Yüksek Daire Başkanlığına gönderilmesine, 17.07.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi....
Bankası ödeme makbuzuna istinaden 16/07/1975 tarihinden itibaren malik sıfatı ile zilyed olarak kullanmakta olduğunu beyan ettiği, her ne kadar dava dilekçesi sonuç kısmında, taşınmazın zilyedliğin tespitini ve korunmasını talep etmiş ise de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09/10/1946 tarih ve 1946/6-1946/12 sayılı; Hukuk Genel Kurulunun 06/10/1993 tarih ve 1993/14-423/561 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere" davacının zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde davanın bir hak davası niteliğini kazanacağı ve TMK'nın 981, 982 ve 983. maddelerinde düzenlenen zilyetliğin korunmasına ilişkin davalardan olmayacağı, malvarlığı hakkına dayalı bir hak davası olacağı" gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Somut olayda, çekişmeli taşınmaz ..., ... Mahallesi, 675 Parsel numarasıyla, tarla niteliğinde, 4885 m2 yüzölçümünde,........
Davacılar, üzerinde zeytin ağacı bulunan ve tapuda üçüncü şahıslar adına kayıtlı olan 547 parsel ve köy içindeki bina üzerinde herhangi bir mülkiyet hakkı iddiasında bulunmadan, 547 parselin içinde kalan bir parça taşınmaz üzerinde ortak miras bırakanları annelerine ait 300 adet zeytin ağacı ve köy içindeki evden davalıların engellemesi nedeniyle yararlanamadıklarını iddia etmiş olduklarına göre, üçüncü şahıslar adına kayıtlı bulunan taşınmaza ilişkin olarak davacıların isteğinin zilyetliğin korunması niteliğinde olup uyuşmazlığın TMK.nun 974 ve devamı maddelerine göre çözümlenmesi gerekir. Mahkemece bu husus dikkate alınmadan ve tarafların gösterdikleri deliller toplanıp üstün zilyetliğin kimde olduğu belirlenmeden eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir....