Loading Logo

sonkarar

Sayfa Yükleniyor

Dava, kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakılan yolun tesciline ilişkindir. 3402 sayılı Yasa'nın 16. maddesi gereği yollar kadastro tespiti sırasında haritasında gösterilmekle yetinilir. Bu tip yerlerin komşu parselleri hakkında kadastro tespit tutanaklarının düzenlenmesi usulüne uygun olarak sürdürülen zilyetliği kesintiye uğratmaz. Dolayısıyla davacı kadastro tespiti öncesinden beri sürdürdüğü zilyetlik nedenine dayanarak adına tescil talebinde bulunabilir. 3402 sayılı Yasa'nın 12/3. maddesinde yalnızca hakkında tutanak düzenlenen taşınmazlarla ilgili olarak 10 yıllık hak düşürücü süre belirlenmiş olup, gerek 3402 sayılı yasada, gerekse de 4721 sayılı Yasa'nın tescil hükümlerini düzenleyen maddelerinde, hakkında tutanak düzenlenmeyen ya da tespit harici bırakılan yerler hakkında kadastro öncesi nedenlere dayanılarak dava açılmasını engelleyen ya da hak düşürücü süre belirleyen yasal düzenleme yoktur....

    "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasında görülen davada; Davacı, 17/08/1999 tarihinde meydana gelen deprem afeti sonucunda konutunun ağır hasar görmesi nedeni ile hak sahipliği müracaatında bulunan davalı ...’in talebi kabul edilerek dava konusu 336 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 4 nolu bağımsız bölümün adına tescil edildiğini, yapılan inceleme neticesinde davalı tarafın depremin olduğu tarihte konutta oturmadığının ve kooperatifin de üyesi olmadığının tespit edildiğini, haksız olarak elde edilen konutun geri alınması için 01/09/1999 tarihli ve 574 sayılı KMK ile 7269 sayılı Kanun ve bu Kanun'un 29. Maddesi gereğince hazırlanan Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkındaki Yönetmeliğin 20. Maddesi gereğince davalının hak sahipliğinin iptal edildiğini, davalının kararın iptali için açtığı davanın reddedildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescile karar verilmesini istemiştir....

      "İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL Taraflar arasında görülen davada; Davacı, 2510 Sayılı İskan Kanununa göre Mahalli İskan Komisyonunun 29.06.1998 tarih 2 sayılı kararı ile davalıların miras bırakanı ...’ın hak sahipliğine karar verilmesi üzerine dava konusu 2751 parsel sayılı taşınmazın miras bırakan adına tescil edildiğini, ancak davalıların hak sahipliği kararından önce devlet memuru olduklarının tespiti üzerine 31.01.2012 tarih 2012/94 sayılı Mahalli İskan Komisyonu kararı ile hak sahipliğinin iptaline karar verildiğini, adı geçenin bu karara karşı idare mahkemesinde açtığı iptal davanın reddine karar verilip kesinleştiğini ileri sürerek dava konusu 2751 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile her türlü takyidattan ari olarak Hazine adına tescilini istemiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır....

        Yaşamını yitiren sigortalının eş, çocuk, anne, babasına ölüm sigortasından aylık tahsisi yapılabilmesi için öncelikle hak sahipliği sıfatının kazanılması gerekmekte, bunun için hak sahiplerine ilişkin aylık bağlama koşullarının sağlanıp sağlanmadığına bakılmakta, başka anlatımla bu koşulları tümüyle yerine getiren kişi hak sahipliği sıfatını kazanmakta, anılan sıfata sahip kişilere, sigortalıya ait tahsis şartları da gerçekleşmişse aylık bağlanabilmektedir. Şu durumda yukarıda sıralanan maddeler ve sosyal güvenlik hukuku ilkeleri dikkate alındığında yasal mevzuat ve aylık bağlama koşulları kendi içerisinde ayrıştırılmalı, sigortalıya ait şartlar sigortalının ölüm günü itibarıyla yürürlükte olan yasal mevzuat kapsamında değerlendirilmeli, hak sahiplerine ilişkin koşullar ise hak sahipliği sıfatının kazanıldığı tarihte yürürlükte olan yasal düzenlemeler çerçevesinde irdelemeye tabi tutulmalıdır....

          Yaşamını yitiren sigortalının eş, çocuk, anne, babasına ölüm sigortasından aylık tahsisi yapılabilmesi için öncelikle hak sahipliği sıfatının kazanılması gerekmekte, bunun için hak sahiplerine ilişkin aylık bağlama koşullarının sağlanıp sağlanmadığına bakılmakta, başka anlatımla bu koşulları tümüyle yerine getiren kişi hak sahipliği sıfatını kazanmakta, anılan sıfata sahip kişilere, sigortalıya ait tahsis şartları da gerçekleşmişse aylık bağlanabilmektedir. Şu durumda yukarıda sıralanan maddeler ve sosyal güvenlik hukuku ilkeleri dikkate alındığında yasal mevzuat ve aylık bağlama koşulları kendi içerisinde ayrıştırılmalı, sigortalıya ait şartlar sigortalının ölüm günü itibarıyla yürürlükte olan yasal mevzuat kapsamında değerlendirilmeli, hak sahiplerine ilişkin koşullar ise hak sahipliği sıfatının kazanıldığı tarihte yürürlükte olan yasal düzenlemeler çerçevesinde irdelemeye tabi tutulmalıdır....

            CEVAP: Karşı taraf vekili dilekçesi ve duruşmadaki beyanları ile, taraflar arasında aynı markadan kaynaklı mahkemenin 2018/20 Esas sayılı dosyasında derdest dava bulunduğunu, söz konusu davada gerçek hak sahipliği ve ihlal iddiaları tartışılmakta olup, bahsi geçen dosyada da tedbir taleplerinin değerlendirilip reddedildiğini, Bölge Adliye Mahkemesince de bu kararların onandığını, davacı tarafın yeni tespit ve tedbir talep etmesi kötü niyetli olduğunu ve ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir....

              Hukuk Dairesi iş bölümünün 17. maddesinde; "Tarafların sıfatına ve talebin mahiyetine bakılmaksızın 2924 sayılı kanun ya da 3402 sayılı Kadastro Kanununun (5831 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile eklenen) Ek 4. maddesi uyarınca 2/B alanlarında yapılan kullanım kadastrosundan veya kesinleşmiş 2/B alanları hakkında zilyetlik ve muhdesat şerhi verilmesi isteminden kaynaklanan davalar nedeniyle verilen hüküm ve kararlar," ve 20. maddesinde; "Orman Kadastro Komisyonlarınca yapılan orman kadastrosu, 2/B (orman rejimi dışına çıkarma) uygulaması, aplikasyon ve maddi hataların düzeltilmesi (6831 sayılı Kanun'un 4999 sayılı yasanın 4. maddesi ile değişik 9/son maddesi uyarınca) işlemlerinden kaynaklanan davalar sonucunda verilen hüküm ve kararlar," ve 23.maddesinde; "Kadastro öncesi nedenlere (zilyetlik, kamu orta malı iddiası dâhil) dayanılarak genel mahkemelerde açılan (3402 Kadastro Kanunu m. 12) tapu iptal ve tescil davaları," şeklindeki düzenleme yer almıştır....

              nun org çalarak eşlik ettiği orkestrada ... ve ... isimli sanatçıların canlı olarak ... ve ... isimli müzik eserlerini seslendirdikleri belirlenmesine karşın, suça konu müzik eserlerinin hak sahibi olan gerçek ve tüzel kişilerin tespitinin yapılmadığı anlaşılmakla, öncelikle suça konu müzik eserlerinin hak sahibi olan gerçek veya tüzel kişilerin kim olduğu belirlenerek TCK'nun 75/1. maddesi uyarınca 6 aylık kanuni şikayet süresi içerisinde hak sahipliği belgeleri sunan şikayetçi ... meslek birliğinin hak sahipliğinin hukuken geçerli olup olmadığı husususun tespit edilmesi, hak sahibi olduğunun tespiti durumunda ise suça konu bu müzik eserlerini sahnede canlı olarak icra eden kişilerin olay tarihinde sanığın işlettiği iş yerinde şarkı söylemek üzere iş yeri sahibi ile sözleşme yapıp yapmadığı, bu eserlerin işletme sahibi mi yoksa bizzat icra eden kişi tarafından mı belirlendiğinin tespiti ile söz konusu eserleri icra etmesi için canlı müziği icra eden kişi veya kişilerin hak sahipleri...

                Kadastro tespit tutanağının ya da kütüğün beyanlar hanesinde yazılı zilyedlik veya muhdesat şerhi, aynî bir hak olmayıp, kişisel hak niteliğinde olduğundan tapu sicilinden ayrı olarak alınıp, satılması, değiştirilmesi mümkün değildir. Şerhe ilişkin talepler, tarafların isteğiyle dahi tapu müdürlüğünce yerine getirilemez ve dava yoluyla genel mahkemeden istenemez. Ancak, yukarıda açıklandığı gibi yörede 4127 sayılı Kanun ile değişik 2924 sayılı Kanunun 11. maddesi ve 3402 sayılı Kanunun Ek 4. maddesi gereğince yapılacak kullanım kadastrosu sırasında ileri sürülebilir ve hak sahipliği tespit komisyonunca değerlendirilebilir. İtiraz ve dava haklarının da bu aşamada kullanılması gerekir. Zilyetlik şerhine ilişkin davaların 3402 sayılı Kanunun 11. maddesindeki askı ilân süresinde ve kadastro mahkemesinde açılması gerekir....

                  Mahkemece, ilgili Komisyonun benzer kararlarına karşı idari yargıda iptal davaları açıldığı ve bu davalara yönelik Danıştay’ın bozma kararlarının olduğu, tarafların hak sahipliği yapıldığı idarenin bu hak sahipliğini kazanmaya yönelik herhangi açık, net, kesin bir düzenlemeye yer verilmediği, temel hukuk ilkeleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ilgili kanunlar çerçevesinde haksız olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi ...’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü....

                    UYAP Entegrasyonu